Geçtiğimiz Ocak ayı içerisinde Türkiye’deki ekoloji hareketleri önemli toplantılara imza attılar. 21 Ocak’ta gerçekleşen Ekoloji Hareketleri Konferansı ve 22 Ocak’ta gerçekleşen Ekokırım Konferansı ekoloji harekelerinin sözlerini söylemesinden çok daha ileride bir perspektif sundular. Burada ekoloji hareketlerinin doğrudan, yerelden kurduğu sözler siyasetin seçimlerin yaklaşması ile yükselen tansiyonunda çok önemli bir hatırlatma yaptı. Ekoloji hareketinin kendisi bir politik öznedir. Sadece siyasetin sözünü sahiplenmekle kalabileceği noktayı çoktan geçmiştir.
Türkiye’deki çevre hareketlerinin tarihi ele alındığında Ekoloji Hareketleri Konferansı’nın sonuç metni bizlere çok net bir tablo ortaya koymaktadır. Ekoloji hareketleri artık hali hazırdaki sistem içi çözümlere gerçek çözüme gidilemeyeceğini açıkça beyan etmektedir. Yavuz Çobanoğlu’nun 2014’te yayımlanan ‘Türkiye’de Ekolojik Hareketler: Yerelden Evrensele (Bergama, Muğla Ve Tunceli Örnekleri)’1 makalesi 1970’lerden 2000’li yıllara kadar Türkiye’deki çevre hareketlerinin sınıfsal ve toplumsal bir fotoğrafını çıkarmaktadır. Bu fotoğrafta yereldeki ekoloji hareketlerinin ekoloji ihtilafları sebebi ile örgütlenip özellikle 90’lı yıllarda yaygınlaşan bir fenomene dönüştüğünü görmekteyiz. Çobanoğlu, makalesinin sonunda çok yerinde bir tespitte bulunarak yerelde ekoloji mücadelesi vermenin yoksul sınıfların sırtına yıkıldığını söylemektedir. Ayrıca tüm bu sorunların kapitalizmin yarattığı çelişikler ortamından kaynaklandığını da vurgulamıştır. Tüm dünya gezegeninde herhangi bir yerdeki ekoloji ihtilafının baş faili her daim erkek egemen, şiddete teşne kapitalist sermayedir. Bu tespiti toplumsal ekoloji en baştan ortaya koyar. Politik ekoloji perspektifi de günümüzde bu faili ve destekçilerini çok detaylı tanımlar. Dolayısı ile ekolojik varlıkları savunma karşısında küresel failler vardır ve kimler olduğu açıkça ortadadır.
Karl Marx Komünist Manifesto’da Avrupa’da güçlenen emekçi halk hareketini “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor…” diye bildirmektedir. Aynı şeyi şu anda politik bir özneye dönüşen ekoloji harekeleri için de söylemek mümkündür. Sistem tüm güçleri ile bu hareketi politik olarak yönlendirmek, yok etmek, sıkıştırmak istese de ekoloji hareketleri kendilerini politik bir özne olarak ortaya koymayı başarmıştır. Sistemin güçlerine ve sistem içi revizyonist çözümler sunanlara bu hayaletten çok korkmaları gerektiğini söylemek yanlış olmaz. Üstelik 2000’lerin başında her yerde olan bu hayalet arık ete kemiğe burunmuş ve durdurulamazdır.
Ekoloji hareketlerinin bir politik özne olarak tüm odaklara mesajını iletmesi aslında göründüğünden çok daha kritik bir politik öneme sahiptir. Marx’ın sözü ile karikatürize etmek istediğim fikir ekoloji hareketlerinin kendilerini sistem içi yönlendirmelere rağmen açıkça ortaya koymasıdır. Tam da burada 90’lı yıllarda yükselen çevre ve çevrecilik akımına dönüp bakmak gerekiyor. Banu Aygün ve Bilge Kağan Şakacı tarafından yazılan ‘Türkiye’de Çevreye Doğrudan Odaklı Çevreci Hareketler Ve Çevresel Yaklaşımları Üzerine Bir Deneme’2 makalesinde Türkiye’deki çevre hareketleri ve çevre olgusunu politik bir gözle kristalize edip incelediğimizde, çok ciddi bir politik yönlendirme açığa çıkmaktadır. Çevre kavramı üzerinden içinde yaşadığımız ekolojik varlıklar bütününden koparılarak, sanki çevre dışsal bir olguymuşçasına ve ekolojik ihtilaflar mücadelesi sınıf kavgasının dışında orta ya da üst sınıfın ekonomik ve toplumsal kaygıları bittiğinde dert edinebileceği bir mücadeleymiş gibi bir politik yönlendirme yapılmaktadır. Bu politik yönlendirme dünya genelinde kapitalist sermayenin ciddi şekilde yatırım yaptığı bir yönlendirmedir. Tüm çevre kaygılarını bireye yık, suçu insanlığa bölüştür ve böylece ekolojik varlıklar tüketilirken halk politik olarak konumlandığı yerden çıkmasın. Hatta yeri geldiğinde bu harekeleri de yönlendirebilsin. Günümüzde devletlerin ana akım yönetime getirmeye çalıştığı yeşil dönüşüm tam da bu geleneğin devamıdır. Burada ekoloji mücadelesini verenleri sürekli talep eden durumuna sıkıştırma da söz konusudur. Hatta iklim krizi ile mücadele için bile aynı politik yönlendirme söz konusudur. İklim krizi yüzünden emeği karşılıksız kalan, ekmeği pahalanan halka sanki bu mesele çok uzaklarda, çok uzak tarihte gerçekleşiyormuş yönlendirmesi yapılmaktadır. Tam da burada Yavuz Çobanoğlu’nun yaptığı tespiti hatırlamak gerekiyor. Ekoloji mücadelesi yoksul halkın omuzlarındadır. Ekolojik krizler ve iklim krizi aynı zamanda bir yoksulluk ve sınıf krizidir.
Küresel kapitalist sermaye ve destekçisi devletlerin sistem içine sıkıştırmaya çalıştıkları ekoloji hareketlerinin bir halk iradesine, bir politik özneye dönüşmesi işte tam olarak bu tekeri kırmaktır. Ekoloji hareketleri konferansında yerel hareketlerin arada hiç uzmanlar, aracılar olmadan özyönetim vurgusuyla tüm bu çarpık sistemde halkın iradesini ortaya koymasıdır. Bunca baskı ve yönlendirmeye rağmen özyönetim diyebilmek çok sağlam bir irade beyanıdır. Türkiye özelinde bu ülkenin ekonomik, toplumsal ve ekolojik olarak en büyük açmazı olan Kürt meselesini gören bir yerden barış diyebilmek, hele ki bugünlerde, su gibi berrak bir politik iradedir. Ekokırım konferansının tüm hukuksal tartışmalarını bir kenara bırakıp özüne baktığımızda halkın kendisinin birebir karar verici özne olarak açığa çıkma arzusudur.
Ekoloji hareketleri sistemin tüm saldırılarından, halkın doğrudan iradesini ortaya koyup karar verici konumda ortaya çıktığı politik bir öznedir. Seçimler yaklaşırken siyasetin bu sözler üzerinden siyaset yapması mümkün değildir. Bu sözleri sahiplenmek bile yetersizdir. Kaldı ki sermaye patronu siyasetçilerin bu irade karşısında söz söyleme hakkı dahi yoktur. Siyasetin yapması gereken bu irade beyanını iyi okuyup artık hâlihazırdaki sistemin restorasyoncu çözümlerini geride bırakıp halkların eşit, özgür, adil geleceği için yeni bir yaşam siyaseti kurması gerekmektedir. Ekoloji hareketlerine kulak verip halkların çizdiği perspektifle yeni bir yaşam seçeneği sunmayan siyaset her daim ekolojik hareketlerin gerisinde kalacaktır.
1) Yavuz Çobanoğlu, Türkiye’de Ekolojik Hareketler: Yerelden Evrensele (Bergama, Muğla Ve Tunceli Örnekleri
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/616759
2) Banu Aygün ve Bilge Kağan Şakacı, Türkiye’de Çevreye Doğrudan Odaklı Çevreci Hareketler Ve Çevresel Yaklaşımları Üzerine Bir Deneme