Doğduğu topraklarda sanatını icra edememenin hüznü çizmiş Xelil Xemgin’in yüzüne o tarih kadar derin çizgileri. Bir gün bu topraklara dönmenin umudu belirmiş gözlerinde. Bir sanatçıyla sadece sanatı konuşamamanın mahurluğu, özgür günlere olan inancı, sürgünün izlerini, ve aydınlık geleceğin “nasılını” konuştuk. Nasıl mı konuştuk? Kararlı, azimli, inat dolu bir ruhla…
Mehmet Elma/ İstanbul
- Geniş bir kuşak sesiniz ve içinde bulunduğunuz sanat akımıyla büyüdü. Ortaya çıkışta yaşadığınız zorluklar, gelişim süreci ve diasporada üretme koşullarından biraz bahseder misiniz? İstediğiniz üretme koşullarına sahip misiniz? Sanat doygunluk açısından size yetiyor mu?
Doğrusu biz ilk örneklerdendik. Toplumun ilerlemesi kültür ve sanat ile birleşmesi açısında ilk ciddi çalışmalar bizim dönemimizde yapıldı. Bu konuda biz ilktik ama şansızlığımız şuydu; 80’lerden sonra Kürtlerin durumu, durumun değişmesi ve özellikle Özgürlük Hareketinin çıkışı onun yeni bir parti ve yeni bir paradigma, yeni bir felsefeyle açığa çıkması bütün toplum için çok önemli bir gelişmeydi. Özellikle kültür ve sanat anlamında ciddi bir talanla, soykırımla karşı karşıya kaldığımız süreçte özgürlük hareketinin çıkışı bizimde çalışmalara ara verip bu mücadeleye yoğunlaşmamıza neden oldu. Burada kısmi bir kopukluk yaşandı diyebilirim. Bizim sürecimiz bu açıdan doğrusu çok zor bir dönem ve süreçti şimdiye kadarda zahmeti ve zorlukları olmadı diyemem. Hem siyasi olarak çok zor koşullar yaşadık hem de toplumsal olarak. Siyasetin öyle bir kaygısı yoktu ama ilkler olan biz için çok zordu her şey. Sanatçılar gibi yaşayıp sanatçılar gibi her şeyi üretmek gerekiyordu. Üretmenin zemini yok edilmişti. Kültür ve sanat alanında üretmek isteyen hemen hemen bütün ulusların konservatuarları, akademileri ve buna benzer birçok materyali vardı ama biz Kürtler için maalesef bu durum yoktu. Her şeyi sıfırdan başlattık çok zor bir süreç oldu. Sömürgeci devletlerin okullarına gidip güzel sanatlar okuyan tanıdıklarımız vardı. Akademilerde konservatuarlarda okuyup büyüyenler vardı. Ama Kürdi bir çalışma yapmıyorlardı. Sisteme ve sömürgecilere hizmet ediliyordu. Oysa bizim için sanatın temel gayesi, kendi milletimizin kültür, sanat ve müziğini geliştirmek yeşertmekti. Toplumumuzun özgürlüğü için, toplumun özgürleşmesi için güdülen bir gayemiz vardı. Halkımız nasıl asırlardır zor zahmet bir mücadele yürütüyorsa, biz sanatçılarda büyük zahmetler çektik. 40 yıla yakındır büyük bir emek çaba var, halen devam ediyor. Ortaya çıkıştan bu yana bütün bu zorluklara rağmen biz sanatı daha özgür bir toplum için icra etmeye özen gösterdik. Şahsi hiçbir gaye gütmeden severek ve inanarak yaptık. Sanatı var ettiğimiz şartlar ile ilgili şunu söyleyebilirim, kendi ülkemizin topraklarında olsaydık tüm şartlar altında sistem dışında sanat yapabileceğimiz şeyler olsaydı dışardaki Diaspora ve sürgündeki koşullara göre tabi ki daha iyi olurdu ne olursa olsun. Kendi ülkende üretebilmenin ayrıcalığı çok daha farklı ve avantajlıdır. Şimdi Diasporadayız, hala üretmek adına çabalıyoruz ama artık meşaleyi gençlere devretme zamanı.
- Şakiro’dan, Reşo’dan, Xelil Xemgin’den… Kimden duyulursa duyulsan bizi alıp uzaklara götüren o Dengbej kültüründen konuşmak istiyorum birazda. Tema olarak Kürdün hafızasını, acısını, savaşlarını ve ihanetini barındıran bu üslup bu gün hak ettiği değeri görüyor mu sizce? Ve güncelliği sürüyor mu?
Şüphesiz ki Dengbejlik sanatımızın temellerini oluşturan ve öncülük eden bir kültürdür. Bu özellik diğer halklarda neredeyse yok diyebileceğimiz kadar azdır. Kürtlerde biraz daha ön plana çıkmış bir özelliktir. Halkımızın hafızasını, acılarını ve mücadelelerini Dengbejler koruyarak bugüne kadar ulaştırmayı başarmışlardır. Ama üzülerek belirtmeliyim ki Dengbejliğin geldiği durum, ülkemizin bulunduğu durum ile aynıdır yok olma tehdidi ile karşı karşıya. Coğrafyamızda bunun örnekleri var. Asuriler, Keldaniler, Süryaniler ve Ermeniler örnek verilebilir. Onlara ait her şeyi bitirdiler. Halk olarak bizde bu noktaya geldik. Dengbejlik burada tarihsel rolünü oynayarak acıları ve sorunları yok olmaktan kurtarıp hem dile getirdi hem de bugünlere taşıdı. Bizler sanat anlamında ne oluşturursak oluşturalım bunu Dengbejliğe borçluyuz. Keza üretmeye başladığımız, beslendiğimiz noktada Dengbejlik olmalıdır. Dengbejliğin tarzı, üslubu, toplumdaki karşılığı dört parça Kürdistan’da esas alınır ve dört parçada da sanata öncülük yapar. Bu tarihten günümüze gelen bir özelliktir. Şimdi güncelliği sürüyor mu diye sordun, üzülerek belirtmeliyim ki hala eskisi kadar canlı değil. Sadece bir miras olarak kalmış gibi. Bu miras tekrar canlı kılınabilir mi sorusu geliyor akıllara ister istemez. Benim burada ayrıştığım bir nokta var. Maalesef yeni bir Dengbej yaratmak çok mümkün değil. Burada önemli olan artık bu mirası nasıl koruyup savunacağımız gerçeğidir. Çünkü Dengbejlik toplumun ve tarihin farklı süreçlerinden geçmiştir. Ve o süreçler bir daha geri gelmeyecek süreçlerdir. Bu nedenle yapılacak en doğru şey, bu kültür ve hafızayı canlı tutup korumaktır. Güncellik ancak bu şekilde sürdürülebilir. Şimdide Dengbejlerimiz var, ben buna çok önem veriyorum. Dengbejlik üzerine yüksekokullarda dersler verilmeli, eserler korunaklı bir şekilde arşivlenmeli ve ısrarla belirttiğim şekilde kültür canlı tutulmalıdır. Aksi takdirde yok olup gidecek. Bende çok isterim yeni Şakiro’lar, Reso’lar, Zahiro’lar yetişsin ama maalesef yeni kuşak, kendisi ile birlikte değişen dönüşen dünyada yeni bir tarz geliştirdi ve Dengbejlik anlamında yeni jenerasyondan umutsuzum.
- Takip ediyorsunuzdur muhtemelen, son dönemde ‘Mashup’ diye bir akım başladı. Birçok eserden belli kesitlerin bir arada okunulması. Bununla birlikte Kürt sanatçılarında popüler kültüre dönük bir kayma var. Popüler kültür ve bu kaymayı nasıl yorumluyorsunuz?
Pop müzik ve popüler kültür için şunu diyebilirim; Bu konuda daha önce de çok yazılar demeçler ve makaleler yayınladım. Şüphesiz ki senin bahsettiğin bu Mahsup akımı ve popüler kültür, Kürt kültür ve sanatı üzerinde ki dejenerasyonun bir sonucudur. Açık olmak gerekirse bu durum Kültür sana ve müziğimize yönelik açık bir katliamdır. Tamamı ile toplumsal çıkar ve fayda gözetmeksizin sosyal medyayı da arkasına alan bir kesimin şahsi menfaatleri doğrultusunda giriştikleri eylemlerdir. Çok ucuz, basit ve ruhen asimile olmuş bireylerin Kürt sanatı üzerindeki kırımın adıdır. Halkımızı özellikle bu ayma durumlarına karşı hassas ve duyarlı olmalarını istiyorum.
- Anavatan diyerek sesinize biraz özlem yüklemek istiyorum. En son Rojava’lı sanatçılarla Ulusal Birlik adına değerli bir eser çıkardınız. Bize biraz Rojava süreci, Ulusal Birlik’in önemi ve bu konuda sanatçının etkisinden bahseder misiniz?
Rojava sürecinde iyi çalışmalar çıktı, güzel şeyler üretildi. Bunlar özellikle Êfrin’den sürgün edilen Şehpa’da ki sanatçılardan oluştu yani Halep’in kuzeyinden. Bu tür çalışmalar çok oluyor emeklerine sağlık diyorum hepsinin. Ulusal birlik konusunda, öyle bir süreçteyiz ki sanatçıların son olarak yapmaları gereken işi bu süreçte yaptılar. Bir yıldır biz böyle bir çaba içerisindeyiz çünkü Kürt siyaseti genel olarak bugüne kadar ulusal birliğin önemi konusundaki imtihanında halen başarılı olamamıştır ve bu gün geçtikçe daha şiddetli oluyor. Öyle bir süreçteyiz ki Kürtlere bir fırsat doğdu bu yüzyıl içerisinde. Kürtler durup iyi bakmalı; haklarına, kimliklerine, sorumluluklarına ve statülerine. Böyle bir şans Kürtlerin kapısına geldi ama önceki yüzyıl gibi Kürt siyasi tarafları dar yaklaşıyor maalesef. Bu fırsatı elimizden kaçırma gibi bir tehlike ile yüz yüzeyiz. Bizler bu yüzyılda başarılı olamaz ve kimliğimize, ülkemize, statümüze sahip çıkamazsak Kürtler tarihten yok olup gidecekler. Ülkemizi dört parçaya bölenler yüz yıldır bizi inkar ediyor, şu anda o devletler özellikle Türkiye bize karşı hem fiziki hem kültürel bir soykırım savaşı içerisinde. Güney Kürdistan’da bunu net olarak görebiliyoruz çoğu yer işgal edilmiş durumda. Kürtler statü sahibi olmasın, bir misyonları olmasın diye her şeyi yapıyorlar. Kendileri de bunu açık açık söylüyor ‘’Kürt yok biz Kürtleri tanımıyoruz’’ bu yüzyılda da olmayacak. Bu yüzden Kürt sanatçıları olarak bu tehlikeyi gördük ve bir yıldır daha etkili bir şekilde ulusal birlik çalışmasını yürütüyoruz. Kürt siyaseti üzerinde sanatçılar olarak baskı uyguluyoruz. Bu çabalar ve çalışmalar Kürt toplumunda da belli bir yere gelmiş bir bilinç oluşturmuş durumundadır.
- Dört parçada ki Kürtler ve yanı sıra Diaspora Kürtlerine yönelik çok yönlü baskılar gün geçtikçe artmakta. Bu çok yönlü saldırıları kırmak için Ulusal Birlik fikri her saldırı sonrası gündeme geliyor ve bir süre sonra kayboluyor. Gündemde tutmak ve bu birliği gerçekleştirmek için sizce ne yapılmalı. Bir sanatçı olarak tavrınız nedir?
Bir yıl önce yaptığımız çalışmalar Rojava’ya dönük saldırılardan sonra biz bu çalışmalara ağırlık verdik sanatçılar olarak. Çok büyük çalışmalar oldu, bu çalışmalara dönük aynı boyutta saldırılarda oldu ama çalışmalarımız asla durmadı. Güney Kürdistan’da yeni sanat platformları oluşturuldu, aynı şekilde Rojava’da oluşturuldu, Avrupa’da oluşturuldu. Bu konuda özellikle Mart ayından beri bu pandemi süreci başladı ve bundan dolayı bütün yollar kapandı ama bizler bu pandemi sürecinin de neden olduğu duraksamayı bir arayış süresi olarak kullandık. Ve arayış sonrası çalışmaların duraksamadan artması gerektiği kararına vardık. Bir hafta gibi kısa bir süre önce sanatçılar olarak ulusal birlik adına bir bildiri yayınladık. Önümüzdeki süreçte geniş bir kampanya başlatacağız Kürdistan Sanatçılar Platformu olarak. Bütün bileşenlerimiz ile bu konuda bir çağrı yapıp etrafında kenetleneceğiz. Bize karşı bütün dünyada düşmanlarımız bir olurken bizim bir olmamızın dışında bir seçeneğimiz yok! Herkesin farkında olması gereken bir gerçek var. Gerçekten bir olamazsak bunun bedeli hepimize çok ağır olacak. Dört parça ve Diasporada birlik adına geniş bir çalışmayı yakın zamanda başlatacağız. Sahada da eylemlerimiz daha güçlü ve geniş katılımlı olacak. Ulusal birlik konusunda bir sanatçı olarak üzerime düşen her şeyi fazlasıyla yapmaya hazırım!
- 90’ların MKM’si, Kom dönemleri, Êvdilmelîk Şêxbekir, Xelil Xemgin, Sefkan, Mizgin… Müzikte ‘Berxwedan’ dönemini, bir dinleyici ve sıkı takipçi olarak özlüyorum. O eşsiz fırtınayı müzikte bir daha göremedik. Sanatsal anlamda ‘üretemiyor’ sorunu yok, elbette hala çok iyi eserler üretiliyor fakat o özlem giderilemiyor. Neden? Bu noktada ‘özeleştiri’ ihtiyacı hissediyor musunuz?
Kürt halkının mücadelesinde her sürecin her dönemin bir ruhu var. Sen bu ruhu başka bir döneme yüklemek istersen bu olmaz. Çünkü bu süreç kendi başına bir tarih oluyor senin sorduğun şeyler doksanlı yılların ruhu o dönemin üretimleri, o dönemin çalışmaları ve o dönemin ürünüdür. O gün onları yaratan koşullar bu gün yok. Böylelikle aslında üretirken, koşulları da göz önünde bulundurmak çok önemlidir. Bu süreçte neden yapamıyoruz, neden üretemiyoruz? Bu iki ana başlık üzerine ben kendimi hep eleştirdim. Ben kendim yapamadığım şeyler konusunda kendimi eleştiriyorum. Neden yapamadım? Bu konuda özeleştiri vermem gerektiğini biliyorum ve neredeyse her zaman da verdim. Bu konuda bir sorun yok. En büyük sorun bugün ki durumda yani bugün ki Kürt sanatının olduğu durumda. Ben daha önce bunu gazetelerde, televizyonlarda çok eleştirdim. Önemli olan bu konuda toplumun öncüsü olan siyasi temsilcilerin, topluma öncülük eden liderlerin kültür ve sanat konusunda bu güne kadar ciddi bir yatırım yapmamış ve kendisine dert edinmemiş sorunsalıdır. Halen de bazı Kürt sanatçılar kendi cabalarıyla, halkımızın moraliyle bir şeyleri üretiyor. Bizi asıl üzen nokta ise siyasi alanlarda yapılan yatırımların çok çok azının kültür ve sanat alanında yapılmamasıydı. O gün yapılacak bir yatırım bugün bizi çok farklı yerlere götürebilirdi. İyi bir sanat, iyi bir kültür, iyi bir kurum, anlamlı, akıllı ve tutucu olursa güzel sanatlar çıkar. Güzel sanatçılar güzel toplumlar yaratır. Kültür ve sanat alanında üretemeyen toplum, yarına aktarılacak bir toplum olmaktan çıkmaya mahkûmdur. Sayın Abdullah Öcalan döneminde çok ağırlık verildi, çok üzerine düşünüldü, çok iyi ve büyük şeyler yapıldı. Özgürlük Hareketi açısından söylüyorum ama onun dışında bir şey yapılmadı. Güney üzerine düşeni yapmadı diğer parçalarda öyle. Sayın Öcalan kültür ve sanat konusunda kurumsallaşmayla örgütlü bir şekilde gidilmesi konusunda bir perspektif verdi, biz o konuda ne yaptık? Eksikliğe düştük bu konuda öz eleştiri veriyoruz biz kurumlarımızın içini amacına göre dolduramadık. En çok özeleştiri vereceğimiz konu budur ve bugüne kadar da herkeste bugün Sayın Öcalan’ın yarattığı emeklerden faydalanıyor hepimizde ondan geçiyoruz. Ama ben umutsuz değilim son sözüm herkes içindir tüm kurumlar için ve herkes içindir biz umutsuz değiliz. Kurumlarımız var, eksiklerimiz var ama zamanla bunları düzeltebiliriz herkes elini taşın altına koymalı, herkes yükün altına girmeli, gelecekteki yaşamımızı yeni çıkan akımları ve kültürümüzü dejenere eden insanlara bırakmamamız gerekiyor. Umudum da çok büyüktür. Kürt halkı başaracak, başaracak ve birliğini oluşturacak!