Türkiye’de hem toplumsal mücadeleler tarihimizin kolektif belleğinde hem de bu mücadelelerin parçası olmuş her birimizin kişisel belleğinde 1 Mayıslar en önemli günler olarak yer bulur.
Ömrümün ilk 1 Mayıs’ı. Sene 2001 yer Ankara. Maltepe Nokta durağından Tandoğan Meydanı’na yürüdük. 1 Mayıs yasaklarının on yıllara yayılan bir mücadele ile aşıldığı, 1 Mayıs’ın kitleselleşmeye başladığı yıllar. O gün alandaki on binlerce kişi 80’lerin sonunda korsan sokak gösterileriyle başlatılan sürecin kitle eylemleri için önce Etlik Kasalar gibi ıssız meydanları sonrasında ise kent merkezlerini miting meydanı olarak özgürleştirmesinin haklı gururunu yaşıyordu.
Benim kişisel tarihimde tanık olabildiğim en unutulmaz 1 Mayıs ise katıldığım ilk 1 Mayıs’tan da öte 2007 1 Mayıs’ı. 1977 katliamının 30’uncu yılında Taksim yasağını aşmaya dönük başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanına yayılan direniş ve coşkuyu İstanbul girişinde Kurtköy gişelerinde jandarma barikatına direnerek yaşayanlardandım. İlk o gün atıldı “Her yer Taksim” sloganı. Binlerce kişinin Taksim Meydanı’na girdiği haberi gelince otoban kenarında direnen Ankara, Kocaeli, Bursa, İzmir gibi kentlerden gelen binlerce kişi de kendi mitingini yapmıştı. Meydana çok uzak olsak da hepimizin kararlılığı sayesinde “İşte Taksim İşte 1 Mayıs” sloganı Taksim semalarında yankılanıyordu. Türkiye solu ve sınıf hareketi 30 yıllık yasağa başkaldırmıştı.
Bu tarihin üzerinden 12 yıl geçti. Meydan kararlılığımız sayesinde yüzbinlerce kişinin katıldığı dünyanın en kalabalık 1 Mayıslarına ev sahipliği yaptı. Yeniden kapatıldı. Haziran İsyanı ile yeniden özgürleşti. -Şimdilik- yeniden yasak.
1 Mayıs ezilenlerin ezen karşısındaki varlığını gösterdiği en önemli günlerden birisi. Ezilenlerin ezenlere karşı yıl boyunca sergilediği direniş, verdiği mücadele 1 Mayıs’ı yaratan asıl güç. Bizi her yıl 1 Mayıs’a o yıl boyunca yarattığımız değerlerimiz, yaptığımız eylemlerimiz, uğruna mücadele verdiğimiz taleplerimiz taşıyor.
İktidar meydanı emekçilere kapatarak aslında tüm yıla ve yaşamın her alanına yayılan bu mücadele kararlılığına set çekebileceğini zannediyor. Üstelik içinden geçtiğimiz dönemde her türlü buluşmanın kendisine karşı dev bir kitle gösterisine dönüşeceğini bildiği için yasaklarla bu buluşmaların anlamını, etkisini azaltmak istiyor. Oysa emeğin hakkını almak için atılan her bir adımda, fabrikalarda, şantiyelerde, atölyelerde ve insana yaraşır koşullarda yaşamak için sesimizi yükselttiğimiz her alanda 1 Mayıs’ı yaratıyoruz.
Bu yıl da iktidarın meydan yasağı kıdem tazminatının gaspına karşı sendikaların etkili bir direniş hattı örme iradesini beyan ettiği gerçeğini değiştirmeyecek. Başta 3’üncü havalimanı inşaatı olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanındaki şantiyelerde inşaat işçilerinin yaktığı insanca yaşam kavgasının ateşini yasaklarla söndüremeyeceğini AKP de biliyor. 8 Mart barikatlarını aşan kadınların isyanını Taksim yasağı ile susturmayacağını bilse de elindeki son çare olan yasaktan medet ummaya devam ediyor. Hiçbir yasak kadınların, işçilerin, çiftçilerin ezilen halkların sesini kısacak güce sahip değil. Bunun yasakla, katliamla, zorbalıkla yapılamayacağını en son 10 Ekim Katliamı sonrasında 1 Mayıs Meydanlarını her zamankinden daha kalabalık hale getiren milyonlar “1 Mayıs’ta bir aradayız” diyerek gösterdi.
Bu 1 Mayıs’ta da Türkiye’nin dört bir yanında emeklilikte yaşa takılanlar, grev hakkı elinden alınanlar, sarı sendikaların kuşatmasına artık yeter diyenler, ölümüne bir çalışma düzenine karşı yaşamı savunanlar, KHK ile işi ekmeği elinden alınanlar, emeğimiz bedenimiz bizimdir diyen kadınlar, güvenceli iş isteyen yüz binler, barış, demokrasi, adalet isteyen halklar meydanlara çıkacak. Korkunun iktidar açısından faydası olmadığı gibi yasakların da bizler açısından hükmü yok.
1977’den 2007’ye 2007’den bugüne 1 Mayıs’ların bize gösterdiği bir şey varsa o da “Gün gelir zorbalar kalmaz gider”.