Veysi Sarısözen
Son yazımda Kılıçdaroğlu’nun Şanghay işbirliği Teşkilatı’na karşı Batı kampını savunan açıklamasından uzunca bir alıntı yapmış ve şöyle yazıya başlamıştım:
“Eğer baskılara göğüs gerer ve aşağıya aktaracağım sözlerinin arkasında seçimlere kadar durabilirse, Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığını kazanır.”
Henüz sözlerinin arkasında durup duramayacağı belli olmasa da Erdoğan’la aynı telden çalan CHP içindeki “Avrasyacı-ulusolcu-Ergenekoncu” hiziplerin Kılıçdaroğlu’na karşı son hamlelere yöneldiği açık bir gerçek.
Nitekim, Kılıçdaroğlu geçtiğimiz gün CHP çalışma kampında, yöneticilere hitaben çok dramatik bir konuşma yaptı. Şöyle dedi:
“Şunu da artık bilmek zorundayım, siz gerçekten benimle birlikte misiniz? Bazılarınızın sesi çıkmıyor, bazılarınızın da isteyerek veya istemeyerek zarar verdiğini de görüyorum. Artık karar verin. Bu halk düşmanlarını beraber yenecek miyiz, yenmeyecek miyiz? Benimleyseniz, benimle olduğunuzu artık hissetmek istiyorum. Sırtımı size yaslayacağımı bilmek istiyorum.”
Bu sözler “içeriden” sızdırılmadı, kamuoyuna açık bir toplantıda sarfedildi. CHP Genel Başkanı partisindeki “tehlikeli” durumu parti tabanının, seçmenlerinin ve herkesin önünde açıkça ilan etti.
Eğer devletin polisi ve istihbarat örgütü doğrudan iktidar partisinin denetimindeyse, hiçbir legal parti, yıkıcı unsurların partiye sızmasını önleyemez. CHP işte bu gerçekle yüz yüzedir.
Legal bir parti bu sızmaları önleyemese de, onları etkisiz kılabilir. Bunun ilkesi politik ve ideolojik çizginin hiçbir yanlış anlamaya meydan vermeyecek ölçüde, hiçbir şekilde “iki anlama” gelmeyecek bir kesinlikte olması ve sistemli şekilde parti tabanına ve seçmenlere benimsetilmesi, onların güçlü desteğini kazanmasıdır.
Bu kesinlik, parti içindeki “sızıntıların” kendilerini gizlemesini imkânsız kılar. Ama eğer politik ve ideolojik çizgi net değilse, bu çizginin kıvrımlarında “sızıntıların” gizlenmesi, bulanık çizgiyi “savunur” gibi yapıp, partiyi devlet organlarının istediği yönde karıştırması mümkün olur.
Kılıçdaroğlu’nun kendi yönetici kadrolarından hazin bir kuşkuya kapılmasının sebebi, CHP’nin politik ve ideolojik çizgisinin bulanık olmasıdır.
CHP sistem içi bir partidir. Muhalefeti de sistem içi ile sınırlı olacaktır. Ondan HDP gibi konuşması beklenemez. Bugünkü kapitalist modernite sistemi içinde olan bir parti, bu sistemin iktidar partisine karşı net, açık seçik bir çizgiye sahip olabilir mi? Olur. Eğer “sızıntıların” hareket alanını daraltmayı göze alabilirse…
Örneğin CHP, “HDP anayasal bir partidir ve bu parti kapatılırsa, seçimleri boykot ederiz” diyebilir. Nasıl vaktiyle İyi Parti’yi seçim dışı bırakma yeltenişine, bu partiye 15 ödünç vekil verdiyse, HDP’nin de seçimlere katılma hakkını bu açıklıkta savunabilir. Bunu yaptığı zaman “sızıntılar”, “Kılıçdaroğlu partiyi HDP’yle ittifaka sürüklüyor” provokasyonunu yapamaz. Çizgi açıktır.
CHP, madem sistem içi bir partidir, sistemin “Batıya mı, Doğuya mı gidelim” tartışmasında açık bir tutum alabilir. AKP’yle arasına kesin bir mesafe koyabilir: “Biz, AB üyeliğimizin önündeki bütün engelleri kaldıracağız, en başta Kürt sorununu savaşla değil, TBMM’de müzakere yoluyla ve Kürt halkının iradesini dikkate alarak çözeceğiz, komşu topraklarında sözde ‘terörle’ mücadele bahanesiyle her türlü askeri harekata son vereceğiz, sizi AB’ye taşıyacağız” diyebilir.
Bunu dediği zaman hiçbir “sızıntı” CHP’yi, her türlü provokasyona rağmen bir kere daha “Yenikapı”ya doğru sürükleyemez.
Daha pek çok şey söylenebilir. Esas olan açıklıktır, netliktir, çizgi bulanıksa, o bulanık suda balık avlayan çok olur. Legal parti kendini “sızıntılara” karşı suyu berraklaştırarak savunabilir.
Bütün bu yazdıklarım legal HDP için de geçerlidir. Hatta daha çok geçerlidir. Nitekim bunu kavrayan HDP yönetimi politik ve ideolojik çizgisini kıskançlıkla koruyor. Onu PKK’yle hasmane bir karşıtlığa sürüklemek isteyen her kim olursa olsun, başarısızlığa mahkumdur. Çünkü HDP PKK’nin düşmanı değil, ama onun “barışçı, legal alternatifidir”. Kürt halk iradesi devletin önüne bu “iki” alternatifi sunmuştur: “Tercih sizin, ya legal ve barışçı HDP’yle oturup, Öcalan’ın teklif ettiği ve edeceği çözümü müzakere edersiniz ya da PKK’yle Türkiye’yi yıkıma sürükleyen savaşa devam edersiniz. HDP’yi mi kapatacaksınız, buyurun kapatın, öteki alternatif tek alternatif haline gelecektir, aklınızı başınıza toplayın…Zap’a bakın…”
Bu net bir çizgidir. Böyle bir çizgi karşısında hiçbir “sızıntı” suyu bulandıramaz.
Eğer iktidarın “suyu bulandırma” imkânı olsaydı HDP’yi “kapatmaya” kalkmaz, ona CHP’ye ne yapıyorsa onu yapardı.
CHP’nin HDP’deki netlikten alacağı dersler vardır.
Quto araya girdi: “Veysi abe, iyi diyesin lakin CHP’nin artık farklı bir alternatifi yok, ben darbenin parlamenter alternatifiyim, beni karıştırırsan darbe alternatifi devreye girer diyemez diye düşüniyem.”
Doğru söze ne denir?