Geçen hafta sonunu -yani 16-17 Mart günlerini- Amed’de geçirdim. Gitmeden önce ne kadar şanslı olduğumu düşünüyordum ama bugünlerde biraz içim burkuldu doğrusu. Neden derseniz; bu yıl 21 Mart hafta içine denk gelince, bazı Newroz mitingleri 17 Mart Pazar gününe alındı.
Newroz coşkusunun başta Wan olmak üzere Kürt illerinde bu denli büyük olacağını bekliyordum ama İstanbul Newrozu’nun bu denli büyük olacağına, geçen yılları bu denli aşacağını tahmin edemezdim doğrusu. Yani konferans yüzünden İstanbul Newrozu’na tanıklık etmeyi kaçırdığımı düşünemeden edemiyorum!
Newroz mitinglerindeki bunca coşkunun ve Murat Karayılan’ın 21 Mart günü açıklayacaklarını söylediği “müjde”nin gölgesinde kalsa da, aslında Amed’de çok önemli bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıya katılma şansına erişen kişilerden biri olmak güzeldi. Her zaman, çat kapı göremediğim birçok arkadaş, dost ya da yoldaş ile ayaküstü de olsa, görüşebilmek büyük bir keyif oldu.
İnsan Hakları Derneği tarafında büyük bir emek verilerek düzenlenen “Kürt Meselesinin Çözümü ve Barış Konferansı” iki gün sürdü ve altı oturumda sunumları dinledik. Sunumların ardından toplantıya dinleyici olarak davet edilenlerin soruları oldu ve hatta bu konuda kendi yaklaşımlarını anlattılar. Benim derdimi anlatabileceğim çok fazla platformum olduğu için konuşmak isteyebileceklerin zamanından süre çalmak istemedim. Nitekim işte burada konuşma hakkımı kullanıyorum(!)
Konferans, İnsan Hakları Derneği Eşbaşkanı Hüseyin Küçükbalaban’ın Türkçe konuşmasıyla açıldı; Kürtçe konuşmasıyla kapandı. Zaten divanda oturmakta olan İHD Eşbaşkanı Eren Keskin, sadece her fırsatta söz alıp, görüşünü söylemekten kaçınmadığı gibi, bir oturumu da yönetti. İHD’nin Amed Şube Başkanı Ercan Yılmaz da toplantıya gelen misafirlerine nazik ev sahipliğini iyi hissettirdi doğrusu.
İlk oturumu yönetmesi için seçilen Yüksel Genç, son derece güzel seçimdi doğrusu. Kendisi bugünlerde Sosyo Politik Saha Araştırmaları ile gündeme gelse de, barış gruplarından birinde yer almış ve bu nedenle bedel ödemiş biri olarak oturumun moderatörlüğü kendisine yakıştı.
Bu oturumda sunum yapanlardan Filistinli George Rashmawi’ye salondan bu denli ağır eleştirilerde bulunulması, ne kadar doğruydu pek bilemedim doğrusu. Gerçi toplantı sonunda söyledikleri, bir nevi özeleştiri olabilir mi? Sinn Feinn Milletvekili Francie Molloy, toplantıya online değil de, canlı katılabilseydi çok daha şahane olurdu. Barış konusunda IRA örneği, gerçekten çok değerli.
Avukat ağabeyimiz ve İHD yöneticilerinden Selahattin Esmer’in yönettiği oturumda Arzu Yılmaz ile Cengiz Çandar’ın sunumları vardı. Konferansın en canlı bölümlerinden biri olarak hafızalarımızdan kolay silinmeyecek sanırım. İlk günün son oturumu da epey canlı geçti. Oturumu Hakan Tahmaz yönetirken, Ali Bayramoğlu’nun bilgi içeren sunumunun ardından toplantıya katılamayan Leyla Zana’nın yerine konuşmacı olmasına karar verilen Celalettin Can’ın doğru bir seçim olduğu ortaya çıktı.
Konferansta ilk gün bu kadar dolu geçtikten sonra, ikinci güne pek bir şey kalmadığını düşünenler olmuştur herhalde. Nitekim bazı katılımcılar, ilk günün ardından toplantıdan ayrıldılar. Ama benim gibi ikinci güne de kalabilenler için toplantı, Pazar gününün tatil havasını unutturdu. İlk oturum, hasta olduğu için toplantıya katılamayan Nadire Mater’in yerine moderatörlüğü üstlenen Handan Coşkun tarafından açıldı. Gerek Murat Çelikkan, gerekse Batman Baro Başkanı Erkan Şenses’in bilgiye dayalı sunumları çok iyiydi. Oturum Raci Bilici ve Sedat Yurtdaş’ın soru ve sunumlarıyla olgunlaştırıldı.
Eren Keskin’in moderatörlüğünü üstlendiği “Kadınların Barışın İnşaasındaki Rolü” başlıklı oturumda Hak İnisiyatifi’nden Fatma Bostan Ünsal’ın sunumu çok iyiydi. Figen Aras’ın konuşmasını maalesef dinleyemedim. 30 yıl sonra cezaevinden çıkmış arkadaşlarımızdan biri olan Ahmet Bilge ile sohbet etmek için verdiğim randevu saati, aslında konferansçıların yemek saatiydi. Oturumların saati sarkınca, tercihim 30 yıl sonra yüz yüze görüşebildiğim Ahmet Bilge’den yana oldu(!)
İki gün sürmesi planlanan konferansın son oturumuna DEM, CHP ve AKP’den milletvekillerinin katılması planlanmıştı. Ancak AKP’den Galip Ensarioğlu’nun son demeçleri, böylesi bir toplantıyı imkânsız kıldı. Bunun üzerine Diyarbakır Barosu’ndan Ahmet Özmen’in moderatörlüğünde bir foruma dönüştürülen son oturum, -bilmiyorum doğru bir tanımlama olacak mı- adeta son dakika gollerinin atıldığı inanılmaz bir sonuca yol açtı. Amed’de bir toplantı yapılıyor, hem de konu Kürtler ve burada niçin Kürtçe konuşulmuyor, denilerek yapılan haklı eleştiri, dalga dalga sahiplenildi ve söz alan konuşmacıların hemen hemen hepsi Kürtçe konuşmaya başladı.
İHD’nin bunca ağır mali masrafla ve gerçekten büyük emekle düzenlediği bu toplantının medyada hak ettiği ilgiyi görmediğinden yakınmasına gerek yok. Öncelikle toplantı, “çözüm” ve “barış” ihtiyacını bir kez daha ortaya koyarken; toplantıya davet edilenlerin Amed’e gelmesiyle buna kulak verecek kişilerin halen olduğunu gösterdi. Selahattin Demirtaş, Selçuk Mızraklı, Ayla Akat Ata ve Leyla Güven’in toplantıya mektup göndermesi, böylesi bir platforma olan ilgi ve saygıya işaret etti. Dahası, böylesi toplantılar, tarihe bir şerh düşer ve etkileri zaman içinde ortaya çıkacaktır. İHD yönetimine teşekkürlerimizle…