HDP’li vekiller Cumartesi Anneleri’nin 700. Haftası’nda İçişleri Bakanı Soylu’nun Erdoğan’dan habersiz olmayan yasaklamasına ve ardından polisin saldırısına karşı, o gün alanlardaki “anneler” ve onlarla dayanışmada bulunan insan hakları savunucuları ile birlikte destansı bir direniş gösterdi.
Bu direniş Erdoğan rejiminin daha önceki tutumuyla bugünkü tutumu arasındaki çelişkiyi tüm halkın gözleri önüne serdi. Sosyal medya Erdoğan’ın Cumartesi Anneleri’yle yaptığı toplantının görüntüleriyle ve Erdoğan’ın annelerden devlet adına özür dilediği konuşmaların sesli klipleriyle doldu taştı.
Bu toplantıda Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak baş konuktu. Ve onun gözaltına alındığını gösteren fotoğraf dünya çapında yankılandı. Ardından Soylu’nun konuşması pek çok AKP’liyi bile şaşkına çevirdi. Bu konuşma şimdiki iktidar koalisyonunu bütün çıplaklığı ile gözler önüne serdi: Orduda “Balyozcular”, poliste “Susurlukçular”, TBMM’de “ülkücüler”, sokakta “Osmanlıcı kontralar”, Saray’da Erdoğan…
Oysa bundan sadece üç yıl önce, yani “Dolmabahçe Mutabakatı” günlerinde “koalisyon” bambaşkaydı. Gelin “öyküyü” hatırlayalım: Erdoğan’ın iktidar yolu, 2002’de yaptığı ABD gezisiyle açıldı. ABD “ikinci körfez savaşına” hazırlanıyordu ve bu defa Türkiye’den stratejik bir askeri destek bekliyordu. Erdoğan bu desteğin teminatını verdi. ABD, “ılımlı İslam” atına oynuyor olsa da, Erdoğan’a tümüyle angaje olmadı. Yapılacak seçimlerde AKP’nin en fazla yüzde 30 oy alacağını, “kalıcı” olmayacağını düşünüyordu.
Ne oldu? Genç Parti seçimlere katıldı ve sonuçta AKP ve CHP dışında bütün partiler beklenmedik bir şekilde baraj altında kaldı, AKP yüzde 30’luk oyuyla TBMM’de yüzde 60’lık çoğunluk elde etti. Genç Parti Erdoğan için “Allah’ın lütfuydu”. Erdoğan elindeki bu gücü iyi kullandı.
Derhal AB üyelik sürecini başlattı. 1 Mart’da Irak’a müdahale tezkeresini var güçle destekledi, MGK’de “Balyozcu” generallerin tezkereye açık destek vermemesi ve o nedenle tezkerenin TBMM’den geçmemesi ABD’yi kızdırınca, Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanmasına kadar varan “Ergenekon, Balyoz, Darbe” operasyonuyla orduyu “cezalandırdı.” Böylece ABD ve AB için Erdoğan, artık tüm İslam coğrafyasında “ılımlı” bir “rol model” haline gelmiş oldu. Oslo süreci, Arap Baharı’ndan bir yıl önce Türkiye’yi “Kürt sorunundan” bir ölçüde kurtararak, onu Ortadoğu’da süren Üçüncü Dünya Savaşı’na hazırlamak üzere başlamıştı. İçeride ılımlı İslamcı çevrelerden liberallere, AB yanlılarına, hatta kimi sosyalistlere, geniş bir aydın ve sanatçı çevresine kadar geniş bir fiili “koalisyon” ortaya çıkmıştı. Bu koalisyonun büyük ortağı Gülen Cemaati idi.
Sonra birden gök yüzünde şimşek çaktı. Perde yeniden açıldığında artık karşımızda yeni bir koalisyon vardı. İşte Cumartesi Anneleri’nin direnişi bu koalisyonun üstüne bin voltluk bir spot ışığı tuttu. Bu değişiklik Erdoğan’ın Ortadoğu stratejisinin uğradığı yenilginin doğrudan bir sonucudur. Mısır’da ve Tunus’ta Müslüman Kardeşlerin iktidarı yıkıldığı gün Erdoğan yenilgi sürecine girmişti.
Kobane zaferi 2015’in Ocak ayında gerçekleşti ve Erdoğan “Dolmabahçe Mutabakatını” Şubat 2015’te yırttı. Ortadoğu’da hegemonya planı çökmüş, geriye bu çöküşte baş rolü oynayan Rojava devriminden intikam alma ve mukadder yıkılışını geciktirme dışında Erdoğan’ın elinde hiçbir şey kalmamıştı. İşte şimdi yaşanan “ekonomik krizin” de, kurulmuş olan “yeni koalisyonun” da, ülkedeki baskı rejiminin de altında yatan “savaştaki yenilgidir.”
Kürt sorunu çözülmeden Türkiye bu yenilginin sonuçlarından kurtulamaz. Tekrar HDP’li vekillerin Cumartesi Anneleri’nin yanındaki direnişlerine dönersek: Buna 11 vekilin şu sıralar Dersim “yangınını” söndürmek üzere harekete geçtiğini eklemeliyiz. Dersim’i yakanlar Türkiye’yi çoktan yaktı. Ve HDP Dersim’de Türkiye yangınını söndürmek üzere “vekil” giysilerini çıkartıp İtfaiye üniformalarını giymiş bulunuyor. Galatasaray’dan Dersim’e uzanan bu yol, Türkiye’nin kurtuluş yoludur. Dersim ormanlarındaki sincapların umudu yalnızca HDP’dir. Onlar henüz tutuşmamış meşe ağaçlarında kurtarılmayı bekliyor. Ürkek sincap, bu yangının sonunda “cesur sincap” olacak.