Bazı davalar var ki bu davalarda verilen kararlar tutanaklarda yazılanlardan öte anlam taşır. Bu yüzden insan hakları örgütleri bu davaları takip eder. Sadece tek bir olay için değil genel olarak adalete erişim için, ihlaller sona ersin diye… Geçtiğimiz hafta da Afyon’daki bir mahkemeden böyle bir karar çıktı.
Mahkemede görüşülen dosya -belki hatırlayacaksınız- 7 Mart’ta Afyon’da eski patronları tarafından tam beş saat boyunca fiziksel şiddete maruz kalan 16 yaşındaki Ş.C.K.’nin dosyası idi.
Ş.C.K. mart ayında daha önceden çalıştığı balıkçı dükkanının sahipleri yani patronları ile telefonda konuşarak 200 liralık alacağını istemişti. Eski patronları “Bugün de çalış akşama paranı öderiz” deyince Ş.C.K. o gün de eski iş yerinde çalışmaya gitmişti.
16 yaşındaki Ş.C.K. ve patronlar akşama kadar birlikte çalışmışlar, iş sonunda depoya geçilmişti. Çocuğa hâlâ parasını ödemeyen patronlar depoya geçtiklerinde içki içmeye başlamış, bir diğer çocuk Ş.Y.A. ile birlikte Ş.C.K.’ye alkol vermişlerdi.
Bir süre sonra -daha önce olduğu gibi- patronlardan biri Ş.C.K.’ye arabasının anahtarını vermiş ve iki çocuğu alışveriş için arabayla markete yollamıştı. Ş.C.K. dönüşte patronlarından 200 TL alacağını bir kere daha istemişti. Ancak bu isteği karşılanmamış ve tartışma başlamıştı.
Patronlar çocuğa parasını ödemedikleri gibi çocuğu iş yerine kapatarak sopa ve demir çubuklar ile onu dövmüşlerdi. Ş.C.K.’nin maruz kaldığı bu şiddet tam beş saat sürmüş, beş saat sonra elini yüzünü yıkamak için tuvalete gitme bahanesi ile kaçabilen Ş.C.K. yoldan geçenlerden yardım isteyerek bir sitenin güvenlik görevlisine sığınmıştı. Ş.C.K. güvenlik görevlisinin haber vermesi ile olay yerine çağrılan 112 Acil Servis ambulansı ile Afyonkarahisar Devlet Hastanesi’ne kaldırılmıştı.
Ş.C.K.’nin yapılan kontrollerde kafasında kırıklar, kolunda çatlak, sırtı başta olmak üzere vücudunun çeşitli yerlerinde sopa, demir çubuk ve yumruklara bağlı darp izleri olduğu belirlenmişti. Olayın ardından gözaltına alınan patronlar, ifadelerinde, olayı kabul etmişler ancak olayın çocuğun alacağını istediği için çıkmadığını söyleyerek Ş.C.K.’nin torpido gözünde poşette bulunan “4 bin TL’yi çaldığı için dövdüklerini” iddia etmişlerdi.
Olayla ilgili iki iddianame hazırlanmıştı. İlk iddianamede patronların Ş.C.K.’yi cebir, tehdit veya hile kullanarak hürriyetinden yoksun kıldığı gerekçesiyle cezalandırılması istendi. İkinci iddianame ise Ş.C.K. hakkındaydı: Ş.C.K.’nin “haksız yere elde bulundurulan anahtarla kilit açmak suretiyle gece vakti hırsızlık” ve “basit silahla yaralama” suçlarından yargılanması isteniyordu.
Yargılama süreci nisan ayında başladı. FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nin takip ettiği davada geçtiğimiz hafta karar çıktı. Tutanakta yazan kararlar şöyle:
Patronlar Ş.C.K.’ya sopayla vurdukları için silahla yaralama suçunu işlediği gerekçesiyle 30 ay ve 36 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Ş.C.K. ise – yani 10 yaşından beri çalışmak zorunda bırakılan, parasını alamayan, beş saat boyunca alıkonularak şiddete maruz kalan, ergenlik döneminde bulunan Ş.C.K- patronlarından birisine kasa fırlattığı için, silahla yaralama suçundan 55 gün adli para cezasına, patronunun arabasını aldığı gerekçesiyle önce 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bu ceza, yapılan indirimlerle 25 aya düşürüldü.
Tutanakta yere alan bir ayrıntı daha var. Ş.C.K. tabii ki suçlu bulunduğu için patronlarının avukatlarının vekalet ücretlerini ödeyecek.
Dedim ya… Bunlar tutanakta yazan şekli. Ancak bu karar, her ne kadar sadece 7 Mart’ta Ş.C.K.’nin yaşadığı olayla ilgiliymiş gibi görünse de başka çocuklar için de anlam taşıyor. Bu karar ne yazık ki, küresel raporlarda da yer aldığı gibi, çocuk işçilerin iş yerlerinde çok sık karşılaştığı hem ücretlerini alamamasının hem de şiddete maruz kalmasının olağan olduğunu söylüyor. Eğer bir çocuk -tutun ki- sizin arabanızı izinsiz kullandıysa onu dövebilirsiniz ama sopayla değil diyor. Sopayla döverseniz onu silah sayarım diyor… Bu karar çocuğa yönelik şiddetin bir patronun arabasının izinsiz kullanılmasından çok daha kötü olmadığını söylüyor.
Bu karar 16 yaşındaki bir çocuğun sigortasız çalıştırılmasını, gece vakti alkol kullanmaya zorlanmasını sorun olarak görmüyor. Bunu bir istismar olarak tanımlamıyor. On yaşından itibaren çalışmak zorunda kalan bir çocuğun maruz kaldığı bir dizi ihlali de görmezden geliyor. Ergenlik döneminde, adaletsizliğe karşı, cesaretle sesini çıkaran bir çocuğun sesini duymazdan geliyor. Sesini duyurmayan çocuğun olası öfkesini ve bu öfkenin etkilerini dikkate değer bulmuyor. Ve ne yazık ki bu karar pek çok çocuğun benzer şekilde şiddete maruz kalmasının, cezasızlığın önünü açıyor.
Ama bu kararın söylediği bir şey daha var ki belki de en çok bunu konuşmamız, bu yönde çaba harcamamız gerekiyor: Çocuk işçiliğinin bir sömürü biçimi olduğu ve acilen ortadan kaldırılması gerektiği.