Zeynel Kete
Eğitim-öğretim kurumlarının iki haftalık ara tatili bitti. Öğrenciler bu hafta eğitim ile ilgili resmi kurumlara gitmek zorunda kaldılar! KHK ile haksız ve adaletsiz bir şekilde uzaklaştırılan binlerce eğitim emekçisi yine öğrencileri ile buluşamadı.
Genel olarak eğitim kavramı tanımlanırken: “bireyde meydana gelen kalıcı istendik davranış değişikliği” şeklinde tanımlanıyor. “istendik davranış değişikliği” tanımı resmi ideoloji için meşruiyet üretme alanını ifade eder. Bireyin mekanikleştirildiği, makinaya dönüştürüldüğü, belirlenen hedefe ulaşmak için programlanır. Bilgelikten ziyade iktidarı ayakta tutacak bilgi üretilir ve verilir. Kime göre istendik davranış değişikliği?
Bilgi iktidarı, aynı zamanda toplumu kontrol, gözetleme ve denetim altına almaya yöneliktir. Bu yönde gelişen eğitim politikaları; toplumsal gerçeklikten kopuk, bireye, topluma ve doğaya bütünlüklü yaklaşmayan, toplumsal kişiliği devletleştiren bir operasyon olarak değerlendirmek daha gerçekçi olur. Bu operasyona “hayır” diyerek özgürleştiren bir eğitim ve öğretimi savunan binlerce eğitim emekçisi Kanun Hükmünde Kararname ile görevlerinden uzaklaştırıldı ve hak gaspları hâlâ devam ediyor.
Kavramlarda halkların toplumsal hafızası gizlidir, her kavram zaman ve mekânın ruhunu taşır. Kavramlar hakikati inşa edebileceği, özgürlüğe yol açabileceği gibi, toplumu köleliğin eşiğine de götüre bilir. Eğitim kavramının içeriğini açığa çıkarmak eğitim yolu ile yapılan şekillenmeyi de ele almayı gerektirir.
Türkçe bir kavram olan eğitim kelimesinin Kürtçe karşılığı perverdedir. Öğrenim ise Kürtçede “hînkarî” olarak geçmektedir. Hînbun ve fêrbun kavramları öğrenmek anlamında da kullanılır. Kürtçedeki perver kavramı: kanatlı, uçmak, besleyen, eğiten, seven anlamlarına gelir. “Eğitim anlamına gelen perverde kelimesinde, bilginin ve mutluluğun insanı kanatlandırması anlamı, konudan çok ayrı olmasa gerek.” “Kelimelere toplumların, halkların verdiği anlamlar, onların zihniyetini ifade eder” söyleminden yola çıkarsak eğitim kelimesi Türkçede: eğmek, bükmek, kendi şeklinden çıkararak başka bir şekle dönüştürmek anlamlarına gelir. Düz, doğru olan her şeyi bükerek eğik hale getirmek; eğdirilen şeyi hakikatinden uzaklaştırmaktır.
Doğru olanı bükerek eğmek, istendik davranış kalıbına yerleştirmektir. Başlı başına bir asimilasyon operasyonudur. Hakim zihniyetin zihni ile yaşamak, o zihniyet kalıplarına göre davranmak, kendisi olmaktan çıkarmak, tekleştirmek, başkasına benzetmek insanın toplumsal hakikatine terstir. İnsanın toplumsal hakikati, varoluşsal gerçekliği, evrenin ruhu, amacı özgürlükten yanadır.
Her toplumun kültürünü, deneyimlerini, ritüellerini kendi dilleri ile anlatmaları, yeni kuşaklara aktarılması, bunun imkanlarının yaratılması varoluşsal bir haktır. Eğitim ile ilgili bu tespit toplumsal varoluşun temel unsurudur. Bu saptamadan hareketle eğitimin amacı, bireyin toplumsal hayata hazırlanmasıdır. Toplumsal hayat, kurumsallaşarak, sistemli bir şekilde öğrenilen bir olgudur. Bu gerçeklik hakim sistemin kendini devam ettirmesi için de gereklidir. İlkokul ile başlayan zorunlu eğitimin, orta okul ve lise ile devam etmesi aynı zamanda hakim sistemin kendi varlığının devamını inşa etmesi anlamına gelir.
Tekçi ulus devlet anlayışları kadar toplumu tektipleştiren bir sistem görülmemiştir. Varoluşsal bir hak olan eğitimi topluma karşı bir asimilasyon aracı haline getirmek bir insan hakları ihlalidir. Formel yapılar olan tekçi ulus devletler egemenlik alanlarını okullarda inşa ettiler. Söz konusu “ötekiler” olunca okullar bürokrasinin, kolluk gücünün, hükümdarların yapmadığını yapıyor.
İnanç bakımından Aleviler etnik olarak da Kürtler sadece birey olarak değil, toplum olarak da eğitim sisteminin en büyük mağdurları olmuşlardır. Zorunlu eğitim, zorunlu din derslerinin olması makul vatandaşın inşasındaki önemine işaret etmektedir.
Dün eğitim yoluyla mağdur olanlar bugün de mağdurdur, esasında değişen bir şey yok.