Cem Şahin
Türkiye’de haklı olarak en sık tartışılan konulardan biri seçim güvenliğidir. Seçim sath-ı mailine girdiğimiz şu günlerde seçime dair alınacak önlemlerin ne olacağı daha fazla tartışılmaya başlanmıştır. AKP’nin seçimlere dair oluşturduğu güvensiz imajın bu tartışmaları daha önemli kıldığını söylemekte bir sorun yok gibi görünüyor. Zira AKP hükümeti girdiği birçok seçime şaibe karıştırmış, yetmemiş kendi lehine sonuçlanacak bir seçim dahi tertip etmiştir. 7 Haziran 2015’de tek başına iktidar olma şansını kaybeden AKP iktidarı seçimi iptal ettirmiş, sonrasında geliştirilen korku ikliminin yarattığı sonuçlarla birlikte düzenlenen seçimlerle de tekrardan iktidar olmuştur. Suruç’ta 33 genç, Ankara’da ise 100’ü aşkın insan oluşturulan korku planının işleyebilmesi adına hayatını kaybetmiştir. Davutoğlu bu katliamlardan sonra oylarının arttığını bizzat kendisini açıklamış, mobilize edilen milliyetçi histeri oy ve iktidar olarak AKP hükümetine tekrardan seçim kazandırmıştır.
2017 Anayasa değişiklikleri referandumundan sonra yoğunlaşan bir tartışma olmasına karşın 1946’dan bu yana seçimler özelinde gerçekleşen usulsüzlükler politik serüvenimiz açısından epey dikkate değerdir. Bizim gibi ülkelerde seçim denilince ilk akla gelen seçimlerde yapılan ihlaller, hileler ve buna benzer usulsüzlükler olmaktadır. Böylesi güvensiz bir arka plan olmasına karşın güvenliğin seçim için önemli bir nüans olmasını sağlayan şey seçmenlerin seçime olan güvenin korunması mevzusudur. Bu bağlamda seçim güvenliği hem seçimin esası hem de seçim sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Bu sürecin belli haklara ve ilkelere riayet edilerek sürdürülmesi için belli koşulların oluşturulmuş olması epey önem teşkil etmektedir. Nitekim şeffaflık bir seçim sürecinin her aşaması için gerekli bir teamüldür. Kamuoyu seçim süreciyle ilgili her detayı şeffaf bir şekilde bilmeli ve ona göre bir pozisyon almalıdır. Sürece dair olmazsa olmaz ilkelerden biri de tarafsızlıktır. Seçim süreci boyuncu kaçınılmaz olarak oluşacak karşıt politik atmosfere rağmen seçimin yönetim ve güvenliğinden sorumlu kurumların görevlerini tarafsız bir şekilde yerine getirmeleri ve belirli bir siyasal hattı tercih ettikleri algısından kaçınmaları gerekmektedir.
Bundan ötürü seçim süreçlerinde görev alan atanmış tüm aktörlerin adil, tarafsız ve şeffaf olmaları zorunlu bir tutum olarak algılanmalıdır. Seçim güvenliği konusunun bizde ihlal, usulsüzlük, hile ile özdeşleşmiş olmasının bir boyutu da bu ilkelerin koşulsuz olarak gerçekleşmemesinden kaynaklanmaktadır. İktidarını kaybetmemek adına devletin tüm imtiyazlarını kullanacak mevcut iktidar organizasyonu da seçimi elinden geldiğince manipüle edecek, bununla da kalmayıp geçmiş usulsüzlüklerin işe yarayan detaylarını tekrardan düzenleyerek il ve ilçe seçim kurullarına kendilerine yakın kadroları atayarak seçim sonrası oy sayımına müdahalede bulunmanın koşullarını yaratacak gibi görünüyor. Seçimi iktidarını devam ettirebilmesinin temel koşulu olarak gören AKP iktidarı hem seçim öncesi hem de seçim süreci boyunca zor aygıtları olmak üzere her türlü baskı makinasını işleterek sonuç almaya çalışacak, seçim öncesi medya başta olmak üzere her türlü muhalif gücü türlü stratejilerle seçim sürecinin dışında tutmaya çabalayacaktır.
HDP gibi yasal ve meşru bir partinin ekonomik kaynakları blokaj edilerek seçimlere güçsüz bir şekilde girmeye zorlanması seçime dair yukarda bahsedilen ilkelerin mahiyetini daha da tartışılır bir boyuta taşımıştır. Cumhurbaşkanının kampanya faaliyetlerinin seçim yasağı dışında tutulması, seçim propagandalarında muhalefete yönelik engeller, seçim sürecinde bazı kamu görevlilerinin sürecin içinde neredeyse taraflı biçimde doğrudan yer alması, kamu kaynaklarının iktidar lehine kullanılması, bölgede uygulanan taşımalı ve birleştirilmiş sandık sistemi, seçmen ihbarı ile kolluk kuvvetinin sandık başına gelebilmesi, mühürsüz oy pusulalarının YSK kararıyla geçerli kabul edilmesi ve sayamadığımız daha birçok uygulama önümüzdeki seçimlere dair ne tür önlemler almamız gerektiği üzerine biraz daha fazla bir mesai yürütmemiz gerektiğini şart koşuyor.
Türkiye’de son yıllarda seçim güvenliği ve ilkeleri üzerine geliştirilen itirazlar çok sınırlı bir düzeyde kalmaktadır. Sınırlı bir düzeyde kalmasının sonucu olarak Türkiye seçim güvenliği açısından yapılan araştırmalar sonucu 165 ülke arasında 123. sıradadır. Bu araştırmalar meselenin hukuki bir arka planının olması dışında seçimler açısından potansiyel bir meşruiyet riskini de söz konusu etmektedir.
Bu tür seçim güvensizliklerinin önüne geçmek için 2014 yılında kurulan Oy ve Ötesi Derneği “Seçim kanununun ve yönetmeliğinin doğru olarak uygulanması, kampanya finansmanı, tarafların halka görüşlerini eşit şartlarda aktarabilmesi, medya erişiminde fırsat eşitliği, devlet olanakları ve parti kaynaklarının ayrımı, kamu kurumlarının ve devlet medya organlarının taraflara eşit mesafede duruşu, toplantı ve ifade özgürlüğü, seçmen kütüklerinin doğru ve şeffaf şekilde hazırlanması, sayım ve tutanak birleştirme süreçlerinin şeffaflığı” kriterleri bağlamında taraf olmadan seçimlere katkı sunan ender kurumlardan biri olmayı başarmıştır.
Bunun akabinde Seçim Güvenliği Platformu oluşturulmuş, hedefini “yaklaşan seçimlerde sandığa gidecek olan ve hangi partiye oy verirse versin her seçmenin oyunun kullandığı gibi çıkması, seçimin adaletli bir şekilde, güvenlikle sonuçlanması” şeklinde belirtmiştir. Seçim öncesi güvenlik sorununu bu tür güvenilir kurumlar aracılığı ile kolektif bir dayanışma ağı kurularak seçim tarihine kadar götürmek muhalif cenahın öncelikli tutumu olarak belirlenmelidir.
Oluşturulacak dayanışma ağı, önümüzdeki seçimlerin bir yandan meşruiyetini, diğer yandan muhalefetin seçimden başarılı çıkmasını kolaylaştıracak bir etki olacaktır. AKP’nin seçimlere dair planladığı usulsüzlüklerin önüne ancak birleşik bir muhalif tutumla set olunabilir.