Devlet Öcalan ve PKK ile görüşürken, hareketi kontrol altına alabileceğini ve zayıflatabileceğini varsaydı. Ancak, özellikle 2013-15 deneyimi gösterdi ki, Kürt toplumu dinamiktir, barış ortamında ekonomik, bölgesel, kültürel ve dilsel anlamda hızla gelişebilmekte, kurumlaşmakta, Kürt coğrafyası cazibe merkezi olmaktaydı. HDP barajların tümünü yıka yıka Meclis’e girerek Türkiye’de demokrasinin bayrağını taşırken, DBP yüzün üzerinde belediye ile Kürt coğrafyasının özerk sınırlarını fiili anlamda ortaya çıkarmıştı. Kürt ve Türk halkının siyasi kaderinin yeni bir siyasi çizgide buluşması herkese nefes aldırmaktaydı.
Ancak 4 Haziran 2015 seçimlerinin sonuçlarını boğmak amacıyla devletin klasik sahipleri CHP-AKP ikilisi sözde koalisyon görüşmeleri yapmak adına hile-i şerriye yaparak, süreci uzatıp, yeni bir seçime götürdüler. Tabii Diyarbakır, Suruç, Ankara örneklerinde olduğu gibi ortamı da terörize ettiler. Çökertme planı çerçevesinde HDP’yi Meclis’te etkisizleştirme, Kürt kentlerini şiddetle harabeye çevirme, sözde kayyumlarla belediyeleri işgal etme ve en önemlisi de bütün bu projelerin mimarı Öcalan ile iletişim yollarının hepsini kesme yoluna gittiler.
O gün bugündür devlet ve AKP kendi siyasi yelpazesinin aktörleri haricinde güç istemiyor. Her darbeye karşı yeniden dirilircesine belediyeler tekrar alındı, parlamento tekrar kazanıldı üstelik seçim taktikleriyle CHP üzerinden büyük şehirler başta olmak üzere birçok kent AKP ve koalisyonunun elinden çıkarılarak zayıflatıldı.
Çökertme politikasını güden AKP ve Erdoğan bugün geldiği düzey itibarıyla çökmektedir. Ekonomi bitmiş, Osmanlıcılık hayalleri Irak, Suriye, Libya, Akdeniz’de çökmüş, diplomasi ve uluslararası ilişkiler Rusya ve ABD arasına sıkışmış, Erdoğan’ın kişisel bekası halkın istikbalinin ve devletin istikrarının önüne geçmiş ve bütün değerler mevcut güçlerin bekası için herkese pazarlanmaktadır.
Tıkanan politika, çöken konseptler, krizde debelenen ekonomi ve istikrarsız siyasetin tüm çıkmazlarını aşmak için elde var bir şiddet mekanizması ve bu özellikle de muhalefetin diri gücü Kürtlere karşı pervasızca kullanılmaktadır. Siyasi tutsaklara her gün bir yenisi eklenmekte, belediyeler gasp edilmekte, HDP’nin Meclis çalışmaları işlevsiz kılınmakta ve Öcalan ile sistematik görüşmeler engellenmekte, kapsamlı çözümler sunması önlenmektedir.
Şu an badireler mevcut. HDP bu saldırıya cevap olabilecek politika üretememekte, kendini tekrar eden söylem ve kısır eylemlerin ötesine gidememektedir.
Eğer toplumun uzun soluklu mücadele sonucunda elde ettiği tecrübe ve kararlı durum olmasaydı, görülebilen siyasal mekanizmaların hiçbiri ayakta kalamazdı. Şiddet, savaş, siyasi soykırım gibi, şartlar ne olursa olsun toplum bir direniş iradesi geliştirmiş ve devletin buna nüfuz etmesine müsaade etmemektedir. Esas dinamik budur ve HDP’yi de DBP’yi de görülebilen askeri, siyasi, sivil toplum örgütlerini aşan bir güçtür. Hatta onları her defasında ayağa kaldıran, güç aktaran ve var eden dinamiktir.
Özellikle toplumsal dinamiğin daha da güçlenmesi, devletin baskıcı, anti-demokratik yapısını bertaraf eden, Türkiye’nin ve Kürtlerin sorunlarında çözümsüzlük dayatan siyaseti eliminize etmenin yolu bu damarın daha da güçlendirilmesinden ya da gücünün farkına varmasını sağlamaktan geçer.
Devlet siyasetçileri tutuklayabilir, belediyelere el koyabilir, parlamenterleri tasfiye edebilir, parti ve STK’ları kapatabilir. Ama irade sahibi, bilinçli ve kendi kararını verebilen bir topluma hiçbir şey yapamaz, yapamıyor.
Nihayetinde medyasıyla, sanatçısıyla, aydınıyla, gazetecisiyle, siyasetçisiyle topluma seslenmeli, gücünün farkındalığını hissettirmeli ve yine toplumla bütünleşerek kendi varlığını ve pozisyonunu güçlendirmeli.
Siyaset bazı güçleri deşifre eder, görünür kılar ve hedef haline getirir. Bazen anti-siyaset aktif siyasetten daha etkili ve sonuç alıcıdır. Denizin sonsuzluğu gibidir. Öyleyse evden eve, köyden köye, esnaftan esnafa, işçiden işçiye, memurdan memura paralel ilişkiler güçlendirilmeli. Mesleki, ekonomik, kültürel, sosyal diyalog mekanizmaları daha da canlandırılmalı. Sadece medya, sosyal medya ağıyla yetinmemek, reel ilişkileri de güçlendirmek gerekir. İnsanların rutin buluşma alanlarının yaygın ve etkin kullanılması gerekir. Kahveler, kafeler, düğünler, eğlenceler, aktiviteler, dernekler, sendikalar, mahalle etkinlikleri, ziyaretler artmalı. Ekonomik yardımlaşma kültürü gelişmeli, insani ve toplumsal meseleler devletin bürokratik, politik mekanizmaları yerine halk arasında çözülmeli. Çünkü antidemokratik yasalar ve uygulamalarının çözümleyici hiçbir gücü olmadığı gibi bağımlı kılmaktan öte bir erki de yoktur. Oysa halk kendi arasında istişare yaparak, tartışıp konuşarak ekonomik sorunlarını ve anlaşmazlıklarını da, adli meselelerini de, kültürel ve düşünsel sorunlarını da çözebilir.
Bu durumda devletin bütün yasal, bürokratik ve şiddet mekanizmalarını, hesap ve uygulamalarını boşa çıkarmak mümkün olduğu gibi, silahsız ama daha aktif biçimde halkın kendini savunması da mümkün olabilir.
Somut önerileri de bir başka yazı ile paylaşmaya devam edeceğim.