İnsanın hafıza merkezi, kendini bugünün ve yarının içinde konumlandırabilmek, inşa edebilmek, deneyimlerini kullanarak tavır, tutum, alabilmek, plan yapabilmek için kullandığı muazzam bir kılavuz, harikulade bir navigasyon sistemidir. Hafızasını kaybetmiş bir insanın, yaşamını kendi başına sürdürebilmesi imkansızdır. Atacağı her adımı, ancak başkasının yönlendirmesiyle gerçekleştirmesi mümkündür. Toplumlar da tıpkı insanlar gibi bir hafıza yardımı ve kılavuzluğuyla kendilerini inşa edebilir, bir gelecek kurabilirler. Kolektif hafıza sistemi felç edilmiş, köreltilmiş, daraltılmış, zayıflatılmış toplumlar sürekli başkalarının güdümünde, kolonize edilmiş bir hayatı yaşamak zorunda kalırlar. Sömürgecilerin, kolonyal sistemi özü itibariyle sömürge halkının kolektif hafızasının tahrip edilmesi, köreltilmesi ve hatta yok edilmesi üzerine kuruludur. Hiçbir kolonyalist güç sadece çıplak zor ve şiddete dayalı olarak sömürgesinde hakimiyetini ilanihaye devam ettiremez. Kolonyal emellerin gerçekleşmesi, sömürünün kalıcı ve rantabl hale gelmesi sömürge halkının kolektif hafızasında yaratılabilen tahribatın büyüklüğü ile orantılıdır.
Toplumsal hafızanın en çok kurgulandığı ve biriktirildiği yerler yaşamın inşa edildiği mekanlardır. Tarihe ve mekana sadece turistik kafa ile ve adeta yapılan binaları ve buralarda kurulan devletçi uygarlıkları esas alarak yahut çok uzun bir tarihsel arka plan üzerinden meseleye yaklaşım egemenlikçi bir tarih okumasının ürünüdür. İnsanların kolektif bir yaşam inşa ettikleri her yer ne kadar büyük olduğuna ve ne kadar süre yaşadığına bakılmaksızın bir hafıza merkezidir. Bu hafıza merkezinin değeri orada insanlar arası, insanlar ve doğa arası yaratılan adil, eşit düzenle, kolektif iyilikle ve ya kötülüğe karşı yürütülen kolektif karşı koyuşla orantılıdır. Amed Sur’da Kürtlerin kolektif hafızasına karşı gerçekleştirilen büyük saldırı ve yıkıma yaklaşımda çok büyük oranda egemenlikçi bakışın etkisi altında kalınan yanılgılı bir yaklaşım gelişti. Sur’da parçalanan ortakçı yaşam için değil yıkılan binalar için gözyaşı döküldü. Binaların, taşların tek başına bir ruhu yoktur ve içlerinde bir hafıza taşımazlar.
Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi de Kürtlerin kolektif hafızasının nirengi noktalarından birisidir. Nazi Almanya’sının toplama kamplarındaki zulümden ve vahşetten aşağı kalmayan bir vahşetin yaşatıldığı, Kürtlerin bir daha ayağa kalkmamacasına onursuz ve tutsak bir yaşama mahkum edilme isteği Diyarbakır Cezaevi’nin duvarlarının her dirhemine satır satır yazılmıştır. Ve tarihin görüp görebileceği en büyük onur direnişi, kendini küllerinden yaratmanın destansı mücadelesi hem cezaevinin hem de siyasi tutsakların, onların ailelerinin ve Kürt halkının hafızasına, en küçük hücresine kadar oya oya, nakış nakış işlenmiştir. Şimdi bu hafıza merkezi, bu vahşetin yaratıcılarının varisleri tarafından yıkılarak ortadan kaldırılmak isteniyor. Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nin yıkılması, Sur’un yıkılmasından daha aşağı kalır bir saldırı ve yıkım değildir. Bu cezaevi Kürtlerin binlerce yıllık onurlu direnişlerinin ve sömürgeciliğe itirazlarının birikerek toplandığı devasa bir hafıza merkezidir. Kürt halkının geliştirdiği itirazlar ve direniş neticesinde cezaevinin müze olması görünüşte iktidar tarafından kabul edilmiş olsa bile arkasında bu hafıza merkezinin içini boşaltacak sinsi planlar işletilmektedir. Diyarbakır 5 Nolu işkence kampında vahşete karşı direnenlere “neden direniyorsunuz, siz direndiğiniz için bize işkence ediyorlar” diyen ve kolonyalistlerin gönüllü uşaklığına soyunan güruhlar, şimdi bu hafıza merkezinin müzeye dönüştürülmesi mücadelesini boşa çıkarabilmek için yeniden iktidarın hizmetine koşuyorlar. Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’ni bir rant alanına çevirmek, buradan paylarına düşecek ulufeyi almak için kirli bir işbirliği içerisinde bu hafıza merkezine yapılan saldırının uşaklığını yapıyorlar. Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’ni savunmak ve onu bir hafıza merkezi olarak yaşatmak Kürtler için bir onur meselesidir. Elbette sadece kuru kuruya bir binayı ayakta tutmaktan ibaret değildir mesele. Belki muktedirler bu binayı fiziki olarak ortadan kaldırabilirler. Ama sinema filmleriyle, belgesel filmlerle, romanlarla, hikayelerle, şiirlerle yaratılacak, Kürt halkının gönlüne kurulacak bir müzeyi, bir hafıza merkezini kimsenin yok etmeye gücü yetmez.