Donald Trump’la Tayyip Erdoğan bir gün ayaküstü konuşuyormuş. Erdoğan önce “ver papazı al papazı”, sonra da“ ver hırsızı al papazı” demiş. Kafası karışan çevirmen Erdoğan’ın sözlerini Trump’a yanlışlıkla “ver kızı al papazı” diye aktarmış. Bizimkinin İngilizcesi olmadığından müdahale edememiş. Trump kızı bırakmış, Erdoğan papazı bırakmamış. İkisi de atarlı adamlar tabii. Trump bir akşam viskiye vurmuş, almış ele telefonu, atmış tweet’leri. Böylece ABD, Türkiye’ye yaptırım uygulamak için harekete geçmiş. ABD-Türkiye ilişkilerinde gelinen noktaya açıklık getirme iddiasındaki pek çok değerlendirme, yukarıdaki fıkranın ciddi bir dille yazılmış versiyonlarından ibaret. Oysa Rahip Brunson krizi olmasaydı biz bir başka güncel kriz vesilesiyle ABD’nin Türkiye’ye karşı yaptırım kartını açtığını görecektik.
ABD’lilerin tabiriyle “demokrasi-sonrası Türkiye” ile ilişki kurma biçiminin yaptırımlar olacağı zaten tartışılıyordu. Rehinelere ilişkin takas pazarlığında yaşanan anlaşmazlık ise çok daha önceden düşünülmüş yaptırım siyasetinin sebebi değil, vesilesi.
Nereden biliyoruz? Mesela CIA’nin Türkiye uzmanı Henry Barkey’in Eylül 2017’de,The American Interest’te yayımlanan “Demokrasisonrası Türkiye’ye nasıl söz geçireceğiz” başlıklı makalesinden.(Bkz.)
Makalenin yayımlandığı tarihte, IŞİD ile savaşta nihai bir dönüm noktası olan Rakka operasyonu sürmekte idi. Yani IŞİD’e karşı savaşın sonu yaklaşmış, ABD ile Türkiye’nin arasını açan başlıca unsurlardan ABD-YPG askeri işbirliğinin mevcut dayanağının da bir süre sonra ortadan kalkacağı görülmüştü. Barkey, Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu, ABD ile sorunlar yaşayabileceğini ama bağlarını kolayca koparamayacağını hatırlatıyordu. Daha sonra Suriye’nin IŞİD’den kurtarılmasından sonra ne olacağını tartışmaya açarak, ABD’nin Kürtler üzerinden pazarlık yürütebileceğini ima ediyordu.
Tartışmasının meali şu: “Türkiye NATO ittifakına bağlı kalırsa, ABD karşılıksız bırakmaz ve Kürtleri Türkiye’ye karşı desteklemez.”
“Rusya-Türkiye flörtü kalıcı ve güvenilir bir ittifak değildir ama NATO ilişkilerine zarar vermektedir. ABD ‘stratejik sabır’ tutumunda.”
“ABD-YPG askeri ittifakının Türkiye’ye tercih edilecek şekilde kalıcı olması bir zorunluluk değildir, buna gerek kalmayabilir.”
“Görüntünün aksine bir aşamada Suriye Kürtleri gerekli desteği ABD’den değil Rusya’dan alabilir.” “Türkiye’nin Kürtlere karşı ABD ile birlikte yapabileceği çok şey vardır ama Rusya üzerinde herhangi bir yaptırım gücü yoktur.”Barkey’in sözleri havada kalmadı. Tayyip Erdoğan, Rusya ile sürdürdüğü flörte rağmen, Rus askeri gücünü düşman belleyen NATO ittifakından kopma yönünde bir adım atmadı. Savunma Bakanı olarak “NATO’ya sıradışı katkıları ”nedeniyle“ liyakat madalyası” almış olan Hulusi Akar’ı seçti. Temmuz’daki NATO zirvesinde, aile fotoğrafındaki yerini aldı. Akar ile birlikte NATO’nun yeni karargâhında Türkiye’nin NATO nezdindeki daimi temsilciliğinin resmi açılışını yaptı. Her ne kadar son zirvede Türkiye’ye aktif bir rol verilmemişse de, Erdoğan’ın bugüne kadarki tutumu Doğu Avrupa’da ve Karadeniz’de NATO etkinliğinin ilerletilmesi ve Türkiye’ye bu yönde rol verilmesi yönünde idi. Yani NATO ve Rusya arasında bir tercih yapması gerektiğinde, Erdoğan iktidarının tercihi bugüne kadar ağırlıkla NATO’dan yana olmayı sürdürdü. ABD de bu bağlılığı karşılıksız bırakmadı. Afrin operasyonuna verilen onay ve Münbiç anlaşması, ABD’nin de Kürt hareketi ve Ankara arasında bir tercih yapması gerektiğinde, Ankara’dan yana olacağının işaretleri idi. Ama yetmiyor. Bunlar zaten Barkey’in, daha doğrusu onun temsil ettiği ABD aklının, krizli durumdaki ABD-Türkiye ilişkilerine dair tasviri. Bu tabloda, hizaya getirilebilir bir Erdoğan ve onarılabilir bir ABD-Türkiye ilişkisi var. Bunun ötesinde, Erdoğan’ın hem NATO hava sistemlerini hem de onunla uyumsuz Rus S-400 füzelerini kullanmaya çalışmak gibi kararsızlıklarının giderilmesi gerekiyor. Dönelim Barkey’in makalesine. Erdoğan’ın mevcut siyasetini “maceracı” bulan Barkey, ABD’nin onu hizaya getirmek için vaktiyle Rusya’nın yaptığı gibi yaptırımlara başvurabileceğini söylüyordu. ABD’nin “stratejik sabır” tutumunu korurken AKP’yi basınç altına alarak hizaya çekmesini öneriyordu.
İşte geldik yaptırımlara. Gerçekten işe yarıyormuş. Bu yazı yazılırken, Erdoğan bozulan ilişkileri düzeltmek üzere heyetini ABD’ye yolluyordu. Kuvvetle muhtemeldir ki AKP yola gelecek. AKP’yle Rusya, Kürt hareketiyle ABD emperyalizmi arasındaki çift taraflı taktiksel ilişkiye mutlak anlamlar yükleyen ulusalcılar da liberaller de boşa düşecek. Emperyalizm işbirlikçisi ve emperyalizm imalatı AKP ile ABD arasındaki gerilime mutlak anlamlar yükleyenler de…Türkün ve Kürdün (ve de Arabın) ortaklaştığı hikâyeler yazamadığımız sürece, Amerikalının başrol oynadığı ve diğer ikililerin birbirini kırdığı fıkralar anlatılmaya devam edecek.
*Bu yazı Sendika.org’la eş zamanlı olarak yayınlanmaktadır.