Bir ülkenin, bir coğrafyanın artık geri dönülmezcesine sefilleştiğini, çürüdüğünü, yozlaştığını gösteren alametler nelerdir diye sorsalar, birincisi devleti yönetenlerin, siyasetçilerin ayan beyan bir gerçeği tam tersine çevirerek halktan, muhalefetten, aydınlardan, cümle muhaliflerden rıza almak, ya da bu açık manipülasyona sessiz kalmalarını sağlamaktır. Bir diğer nişane sanat, akademi ve entelijansiya alanının iktidarın arka bahçesi haline gelmesidir. Her iki durum da ezcümle tüm toplumsal alanı dolu dizgin etkisi altına almış durumda. Gün yok ki insanı şaşkınlıktan şaşkınlığa sürükleyen, artık böylesi de olmaz dedirten bir rezalet yaşanmasın, bu rezalet böyle kolayca büyük bir mutabakatla sindirilmesin.
Antalya Film Festivali etrafında son on gündür yaşananlar, ülkenin çürümüşlüğünün geldiği aşamayı göstermesi açısından son derece ibret verici olaylar. Düşünün ki bir ülkenin en büyük, en önemli, en eski sanat organizasyonlarından birisi, bir film festivali, iktidarla ters düşmemek için, iktidarın sansür talebini yerine getirmek için bin dereden su getirerek, bin bir kılığa girerek bahaneler uyduruyor; festival yönetimi polis, savcı, yargıç rolüne girerek yargı süreçleri ile ilgili bir gerekçe yaratarak filmi festival programından çıkarıyor. Gerekçe şu ki, sansürü istenen filmde yer alan bir karakterin davası devam etmekteymiş, bu film festivalde gösterilirse bu durum davayı etkilermiş. Bir kere bu gerekçe tamamen yalan. Böyle bir dava yok. Böyle bir yalana dayanan bir gerekçe uydururken hiç mi utanmadınız? Ayrıca böyle bir dava varsa da bundan sana ne? Sen festivale başvuran tüm filmleri yargılamaya konu olan bir konu, bir karakter içeriyor mu diye hukukçulara mı incelettiriyorsun? Bir de hukukçulardan oluşan jürin mi var? Dünyanın neresinde görülmüş böyle bir gerekçeyle bir filmin festivalden çıkarıldığı? Böyle bir açıklama yaparken yüzünüz hiç mi kızarmadı? Sinema camiasından, sinema meslek birliklerinden, festival jürisinden, festivalde filmi olan yönetmenlerden çok sert bir tepki alınca, festivalin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı görülünce film tekrar akıllara durgunluk veren bir gerekçeyle ve burnundan kıl aldırmayan bir tavırla, lütfetmişçesine festival programına tekrar dahil ediliyor. Yapılan incelemede filmdeki karakterle ilgili süren bir dava olmadığı anlaşıldığı için film tekrar festival programına alınmıştır deniyor. Hem de bir özür dahi dilenmeden filmi yasaklanan yönetmenden ve tüm sinemacılardan. Sormazlar mı sana yasaklamadan önce aklın neredeydi, niye o zaman yapmadın araştırmayı da bu rezalete yol açtın. Bu rezaletten dolayı istifa etmen, en azından özür dilemen gerekmez miydi? Bu sefer bakanlık devreye giriyor. Fetö terör örgütüne destek veren bir filmi festival programından çıkarmayan festivale destek sunmayacağını söylüyor. Ardı sıra diğer sponsorlar festivalden desteklerini geri çekiyorlar aynı gerekçeyle. Filmin ne konusunun ne yönetmeninin ne filmdeki hak mücadelesi veren karakterlerin Fetö ile yakından uzaktan ilişkisi yok. Bu durum bu kadar açıkken nasıl tüm iktidar mensupları apaçık bir yalanla böylesi bir saldırı başlatabiliyorlar. Ve en rezaleti de festival yönetimi Fetö ile yan yana gösterilmekten rahatsız olduğunu söyleyerek filmi tekrar festival programından çıkardığını söylüyor. En sonunda festivalin organizasyonunun ev sahibi Antalya Belediyesi festivali iptal ettiğini söylüyor.
Buraya kadar özetlenen sürecin asıl gelişimi ise aslında kısaca şöyledir. KHK ile ihraç edilenlerin hak mücadelesini anlatan “Kanun Hükmünde” belgesel filmi. Ön jüri tarafından festivalin yarışma bölümünde gösterilmeye değer görülür. Festivale alınan film listesi açıklanınca iktidar festival yönetimini arayıp filmi listeden çıkarmasını, yoksa festivale verilen maddi desteği keseceğini ve başka daha şeyler yapacağını söyleyerek tehdit eder. Festival yönetimi, ters düşmektense bir filmi kurban etmekte bir beis görmez. Fakat ummadığı güçlü bir tepki ile karşılaşınca filmi listeye geri alır. İktidar tarafından destek çekilince ve tehdidin boyutu yükselince filmi tekrar listeden çıkarır. Üstelik filmin yönetmenini hedef gösterecek şekilde yapar bunu. Tüm bunlardan haberi yokmuş gibi davranan Antalya Belediye Başkanı, bir belgesel sinemacı ile baş edemeyen festival ekibine sinirlenip festival yönetimini görevden alıp, festivali iptal eder. Oysa başından itibaren yapmaları gereken şey şuydu festival yönetiminin ve belediyenin. “Bize bir filmi festivalden çıkarın diye tehdit ve şantaj yapılıyor. Biz asla sansür uygulamayacağız, sinemacıların ve halkın desteği ile festivali yapacağız” diye çıkıp anlatmalıydılar her şeyi. Rezilsiniz, rezil ettiniz kendinizi. Hem de iktidarıyla muhalefet belediyesiyle, kendine solcu diyen festival yönetimiyle, tek gücü kamerası olan bir yönetmene saldırarak, ona iftira atarak, yalan söyleyerek, neden yasaklamak istediğinize dair gerçek gerekçenizi söylemeye cesaret edemeyerek. Kendisini bu kadar rezil duruma düşürecek kadar bir filmden niye bu kadar korkar ki muktedirler.