Fırat Erez
Filimde iki ana karakter, iki farklı ahlak anlayışı ve iki farklı öykü bulunmaktadır. Birinci karakter Muhsin Bey ve karakterin temsil ettiği ahlak anlayışı mutlak değerler ahlakıdır. İkinci karakter Ali Nazik ve temsil ettiği rasyonel ahlaktır
Günümüz kapital çağ toplumsal hayatı kendi koşullarına uygun biçimde dizayn etmektedir. Bu koşullar, bireyi iki tür ahlak anlayışıyla karşı karşıya bırakır. İlki, ‘sorumluluk ahlakı’dır (rasyonel ahlak); ikincisi ise ‘mutlak değerler ahlakı’dır. Sorumluluk ahlakı, modernitenin bireyden istediği ve bireye aşılamak isteği bir ahlak türüdür. Bu ahlak türü bireyi kapital düzenin bir parçası haline getirilip ayrıca maddi olarak da ödüllendirir. Birey sistemin istediği bir kişiliğe bürünüp başarılı olarak lense edilir. İkinci ahlak türü olan mutlak değer ahlakı ise; sistem tarafından dayatılan ahlakı ve otomatlaşmayı kabullenmeyip insani değerlerini yitirmeden bir gelecek inşa etmek isteyen bireylerin benimsediği bir ahlak türüdür. Bu ahlakı benimseyen bireyler sistem içinde beceriksiz ve sistem tarafından saf dışı bırakılıp başarısız bireyler olarak nitelendirilir.
Türkiye sinemasının usta yönetmenlerinden Yavuz Turgul’un Muhsin Bey filmiyle bu iki ahlak yapısını yabancılaşma kavramıyla beraber tartışıp inceleceğiz.
Yabancılaşma
Marx iki tür yabancılaşmadan bahseder. Bu yabancılaşma kavramından ilkini, doğadan kopuş olarak niteler. İnsan, bilişsel ve biyolojik evrimle beraber zorunlu olarak doğadan kopup kültürel-toplumsal alanda kendine ikinci bir doğa kuracak şekilde, doğaya yabancılaşır. Marx’a göre bu -insan oluşu- açıklayan niteliğiyle olumlu karşılanan yabancılaşmadır. Zorunlu bir süreç olarak anlaşılıp tanımlanır. İkinci yabancılaşma ise, kapitalist toplumsal sistemin ve kapitalist pazarının bireyde yarattığı yabancılaşmadır. Bunun sonucu olarak insan kendi doğasına yabancılaşır. Bu yabancılaşmayla beraber insan, kendi özüne, emeğine, insani ilişkilerine, dünyaya, yaşama ve doğaya yabancılaşır. Böylece bireyin, kapitalist sistem çarkı ve pazarı içinde bir otomat haline geleceği ön görülür.
İki ana karakter
Filmde iki ana karakter, iki farklı ahlak anlayışı ve iki farklı öykü bulunmaktadır. Birinci karakter Muhsin Bey ve karakterin temsil ettiği ahlak anlayışı mutlak değerler ahlakıdır. İkinci karakter Ali Nazik ve temsil ettiği sorumluluk/rasyonel ahlaktır. İki karakterin öyküsü, temsil ettikleri ahlak anlayışı ve çatışma alanlarının hâkim olduğu yer, sanayi ve ticaret kenti olan İstanbul’da geçmektedir. İstanbul kapitalist sistem çarkının iyi işlediği bir kenttir. İnsan ilişkilerinin daha çok rasyonel yaşandığı, geleneksel ilişkilerin pek işe yaramadığı bir zemine sahiptir. İstanbul, dışardan genellikle sanayisi gelişmemiş kırsal kesimlerden iş, refah ve zenginlik umuduyla göç alan metropol kent konuma sahiptir. Göçle gelenler, şehirdekilere nazaran daha feodal bağlara sahip olmakla beraber duygusal ve geleneksel ilişkileri de daha ön plandadır.
Muhsin Bey ve Ali Nazik arasında oluşan çatışma, kapitalist kent hayatının zorunlu olarak uyulması gereken kural ve normların dayattığı ikircikli bir ahlak ortamından kaynaklıdır. Ali Nazik, İstanbul’a türkücü ve zengin olmak umuduyla gelir. Muhsin Bey Türk sanat müziği aşığı ve arabeske karşı sert bir tutumu vardır. Ali Nazik kültürel kodlarını beraberinde getirmiştir. İstek ve hedefleri doğrultusunda sistem kendisini değiştirip dönüştürür. Sisteme uyumlu bir şekilde entegre olur. Sistemle uyum içinde olan Ali Nazik, hayallerindeki hedeflere ulaşmasa da kendince bir yerlere gelir ve söylediği arabesk şarkılarla piyasa sisteminde kendine yer edinir. Böylece sistem içinde rasyonel ahlaka sahip bir karaktere dönüşür.
Kapitalizm bireyden rasyonellik ister. Muhsin Bey bu rasyonelliği kabul etmez. Sistemin bireyden istediği rasyonel ahlakı ret eder. Onun yerine kendi özüne, emeğine ve doğadan yabancılaştırmayan mutlak değerler ahlakını benimser. En sonunda da Sevda Hanım’la beraber yeni bir hayat kurma yoluna girer.
Filmin öyküsü
Muhsin Bey, İstanbul’da organizatörlük yapmaktadır. Ali Nazik Urfa’dan İstanbul’a emmisinin askerlik arkadaşı Muhsin Bey’den kendisine şarkıcı olması için yardım ister. Muhsin Bey başta işlerin kötü gittiği için yardım edemeyeceğini söyler. Daha sonra yardımcısının ısrarı ve Ali Nazik’e acıdığı için yardım etmeyi kabul eder. Ama bir türlü kaset çıkartacak parayı bulamazlar. Ali Nazik ve yardımcısının ısrarı üzerine bir yarışma düzenleyip yarışmadan toplanan parayla Ali Nazik’e kaset çıkarmayı kabul eder. Muhsin Bey yarışmadan toplanan paraların fakir fukaranın olduğunu ve bu durumun vicdan azabına dayanamayıp cezasını çekmek üzere polise teslim olur. Hapisteyken Ali Nazik kaset çıkartıp Muhsin Bey’in yardımcısı ve sevdiği kadın Sevda Hanım’ı yanına alıp Şakir ile anlaşır. Şakir de Muhsin Bey gibi organizatördür. Muhsin Bey’i rakip olarak görüp işlerinin yolunda gitmesini istemeyen biridir. Muhsin Bey hapse girmeden önce Şakir’le, Ali Nazik’in kaset çıkarıp çıkaramayacağı üzerine iddiaya girer. İddiayı Muhsin Bey kazanmasına rağmen kendisi hapishanedeyken, Şakir Ali Nazik’i, Osman’ı ve Sevda Hanım’ı himayesi altına alır. Ali Nazik, Muhsin Bey’in sevdiği kadın, Sevda Hanım’la birliktedir. (Sevda Hanım da Muhsin Bey’i seviyor ama hayat şartları onu rasyonel düşünmeye zorlamıştır.) Muhsin Bey istememesine rağmen Sevda Hanım pavyonda arabesk söylemeye başlamıştır. Muhsin Bey hapisten çıkar. Hapisteyken kendisini aldatanların karşısına çıkıp kendilerine son sözlerini söyler. En sonunda Sevda Hanım’ı ve çocuğunu da yanına alıp yeni bir yaşam için oradan ayrılır.
Sistemin meta ahlakı
Kapitalizm bireyi; emeğine, özüne, doğaya, insani değer ve yargılarına karşı yabancılaştırır. Kendi özüne yakışır bir maddi değer (meta) ahlakını dayatır. Bu ahlak türü, bireyi duygusuz birer otomata çevirip sadece artı değer elde etme kaygısı taşımaktadır. Kapitalist sistem mekanizması büyüdükçe bireyden, ürettiği artı değerin yanı sıra insani değerlerini de elinden almayı hedeflenmektedir. Aksi bir durumda birey sistem adına bir tehlike olarak görülür. Bu yüzden sistem bu tür bireyleri benimsemiş oldukları ahlakla beraber gereksiz ve yok edilmesi gerektiği düşüncesindedir. Bu da demek oluyor ki; meta ahlak anlayışı bireyden -ya bütün insani değerlerini ya da yaşam hakkını- elinden almak istediği gerçeğinin yadsınamaz olduğudur.
Son söz sahipleri
Sistem kendi doğallığı ve tutarlığı içinde bireye, -ya otomatlaşıp sistemin bir parçası olmayı veya da yok olmayı- dayatır. Bu durum sistem adına gayet olağan bir dayatmadır. Asıl önemli olan, son söz sahiplerinin; öğrencilerin, kadınların, köylülerin, işçi ve emekçilerin sisteme olan dayatmasının ne olacağıdır…
*KAYNAKÇA
Muhsin Bey -Yavuz Tuğrul
Barış Kılınç’ın YABANCILAŞMIŞ KARAKTERLER VE POLİTİK ELEŞTİRİ: YAVUZ TURGUL SİNEMASINDAN ‘MUHSİN BEY’ ÖRNEĞİ