Bedran Deniz /Strasbourg
Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 140 gün önce DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi eylemi dünyanın birçok yerinde yankı uyandırdı. Güven’e “Talebi talebimizdir” diyerek ses veren yerlerden Fransa’nın Strasbourg kentinde gazeteci ve siyasetçilerin eylemi 101. gününde devam ediyor. Açlık grevi eyleminde yer alan HDP eski Milletvekili Dilek Öcalan ve Mustafa Sarıkaya gazetemize konuştu. Mustafa Sarıkaya 2009’da Türkiye’den ayrılarak Strasbourg’a yerleşti. Türkiye’de bulunduğu süre içerisinde demokratik zeminde siyasi çalışmalarını sürdüren Sarıkaya, Strasbourg’ta da çalışmalarına devam etti. Leyla Güven’in başlatmış olduğu açlık grevi eylemine de bu doğrultuda başlayan Sarıkaya, “2015’ten bu yana devreye giren katı ve mutlak tecrit sadece Öcalan üzerinde değil aynı zamanda farklı kimliklere, demokrasi güçlerine bir saldırı niteliğindedir” diye konuştu.
İktidarın bu uygulamayla beraber toplumun en demokratik taleplerini dahi dile getirmesine engel olduğunu ifade eden Sarıkaya, “İktidarın susturmaya çalıştığı muhalif kesim elbette bunun karşısında mücadelesine devam etti. Fakat 2018’in sonlarına geldiğimizde tecridin kırılmadan yeni bir sürecin başlayamayacağı görüldü. Ve buna bir şekilde cevap verilmesi gerektiğinin anlaşılmasıyla Leyla Güven’in açlık grevi eylemi dünyanın birçok yerinde karşılık buldu. Biz de burada 17 Aralık tarihinde süresiz- dönüşümsüz açlık grevi eylemini ilan ettik” diye belirtti. Eylem yeri olarak Strasbourg’u seçmeleriyle ilgili olarak da Sarıkaya, “Çünkü burası Avrupa Konseyi’nin merkeziydi. Yani bu tecritle ve Türkiye’de yürütülen bu baskı rejimine karşı rol oynayabilecek kurumların bulunduğu bir merkezdi” dedi.
Avrupa kamuoyundan ilgi yoğun
Öcalan’ın tecrit altında tutulmasının Avrupa kamuoyu tarafından da halkarın karanlığa sürüklenmesi olarak değerlendirildiğini söyleyen Sarıkaya, “Dolayısıyla birçok kimlikten, birçok inançtan insanlardan destek alıyoruz. Bu karanlığın sonlanmasının, bu tecridin kaldırılmasından geçtiğini söylüyor insanlar. Son 10 yıldır dünya ve Türkiye halkları Öcalan’ın tüm farklılıkların özgürlüklerini sağlayacak kapı olduğunu gördü. Bu yüzden bu eylem uluslararası bir meşruiyet kazandı. Ziyaretimize gelen ya da gelemeyerek desteklerini sunan tüm kesimler tarafından talebimiz haklı bir talep olarak görülüyor” diye konuştu.
Türkiye tecrit altında
“Türkiye’de insanlar artık tepkilerini evlerinde bile dile getirmekten korkar hale geldi” diyen Sarıkaya, Türkiye’nin bir bütünen tecrit altında olduğunu söyleyerek şöyle devam etti: “Milletvekilleri polis çemberleri içerisinde düşüncelerini ifade etmeye çalışıyor. Mezarlar tecrit altında. Zülküf Gezen’in cenazesinde gördüğümüz gibi milletvekilleri mezarlığa bile giremediler.” Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz dahil birçok sorunun kaynağının Kürt sorunundan kaynaklı yaşanan çatışmalar olduğunu ifade eden Sarıkaya, “Herhangi bir süreç yaşamıyoruz. Bu tecridni kaldırılması tüm sorunların ortadan kaldırılması için bir fırsat olacaktır” diye konuştu.
‘Başaracağız, başka yolu yok’
101 günlük açlık grevi eyleminin beraberinde kimi sıkıntıları da doğurduğunu ifade eden Sarıkaya, “Unutkanlık, dikkat sorunu, mide bulantısı, baş ve kas ağrısı gibi kimi sorunlar yaşıyoruz. Fakat tabi genel anlamda arkadaşlarımız, belli bir kontrol sistemi oluşturmuşlar. Kendi prosedürlerini yürüterek sağlık kontrollerini yapıyorlar” dedi. Sarıkaya son olarak cezaevlerinde tecridi protesto etmek amacıyla yaşamına son veren Zülküf Gezen, Ayten Beçet, Zehra Sağlam ve Medya Çınar’ın ailelerine başsağlığı dileyerek, “Eylemleri önünde saygıyla eğiliyorum. Onların anısına bağlılıkla bu direnişi zaferle taçlandıracağımızı söyleyebilirim. Tutukluların bizden çok daha zor koşullarda bu direnişi yürüttüklerini biliyoruz. Her birinin eylemi önünde saygıyla eğiliyorum. Başaracağız, başka yolu yok” diye belirtti.
‘Zaferle sonuçlanacak’
2018 Nisan ayında Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan HDP eski milletvekili Dilek Öcalan da Strasbourg’ta 101 gündür açlık grevinde olanlar arasında yer alıyor. Öcalan’a yönelik tecridi uluslararası bir sorun olarak değerlendiren Dilek Öcalan, tecride son verilmesi amacıyla Avrupa’da uzun süredir diplomatik faaliyetler dahil çeşitli çalışmalar yaptıklarını hatırlatarak şunları söyledi: “En son aşamada bu eylemin ihtiyaç olduğunu gördük. Leyla Güven’in öncülüğüyle eylemimizi başlatmış olduk. Açlık grevini insanın kendi bedenine verdiği bir zarar olarak görüp buna baştan itiraz etmeleri kabul edilebilir bir durum değil. Çünkü eğer bu kadar insan bu bedeli göze alıp bu eyleme girişiyorsa demek ki yapacak başka bir şey kalmamıştır.
Neredeyse tüm toplumda bir yozlaşmanın derin izlerinin yaşandığı noktada aslında topluma bir doğrultu kazandırmaktır. İnsanlara bunu hatırlatmak yani en derin hücrelerine kadar yaşatıp bir silkeleyip kendilerine getirme biçimidir aynı zamanda.” Eylemlerinden şu aşamadan sonra tecrit kaldırılmadan vazgeçmeyeceklerini söyleyen Dilek Öcalan, “Sonucu ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın bunun aksine bize güç verecek noktası bu eylemin zaferle sonuçlanması olacak. Ki bu noktada da zaten onun dışındaki hiçbir şeyi tanımıyoruz biz. Bizimle birlikte binleri aşan eylemci arkadaşlarımızın ortak ve tek talebidir tecridin kaldırılması” diye konuştu. Tüm toplumun tecride karşı başlatılan eylemlerin etrafında kenetlenmesi gerektiğini ifade eden Öcalan, cezaevinde yaşamına son veren tutukluların ailelerine başsağlığı diledi.
Britanya’nın en uzun açlık grevi
Aladdin Siyanic/Galler
Birleşik Krallık’ı oluşturan dört ülkeden birisi olan Galler’in güneydoğusu’nda bir liman kenti olan Newport, bugünlerde İmam Şiş’in tecridin kaldırılması talebiyle başlattığı açlık grevi eylemiyle gündemde. Elbistan’dan İngiltere’ye, oradan da Galler’e uzanan hayat hikayesi ile İmam Şiş 101 gündür Kürt Toplum Merkezi’nde açlık grevi eylemini sürdürüyor. İmam Şiş eyleminin 101. gününde gazetemizin sorularını yanıtladı.
Öncelikle kendinizi birkaç cümleyle tanıtır mısınız? Bu tanıtım içerisinde ülkeden ayrılmaya nasıl karar verdiniz, sizi buna mecbur kılan sebep neydi?
1987 yılında Maraş’ın Elbistan ilçesinde doğdum. Üç çocuklu Kürt-Alevi bir ailenin ortanca çocuğuyum. 1999 yılında, Elbistan’da solcular ile faşistler arasında yaşanan bir provokasyondan sonra ailemize yönelik baskılar ve tehditler arttı. Bu yüzden Balıkesir’e göç etmek zorunda kaldık. Balıkesir’de devam eden öğrencilik dönemimde büyük bir dışlanma, kabul edilmeme ile karşı karşıya kaldım. Bu dönem Kürt inşaat işçileriyle tanışmamdan sonra kimlik bilinci daha da gelişti, kendi Kürt tarihini daha fazla tanıma fırsatı buldum. Liseden sonra hem siyasi hem de ekonomik nedenlerden kaynaklı 2005 yılında İngiltere’ye göç etmek zorunda kaldım.
Kilometrelerce uzakta olduğunuz Diyarbakır’da Leyla Güven’in Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle başlattığı açlık grevi eylemine yine açlık grevi eylemiyle ses vermeye nasıl karar verdiniz?
Kürt halkı Cumhuriyet tarihinin en ağır politikalarıyla yüz yüze. Kürt halkı boğulmak istenmektedir. Kim bu yaşananları İmralı’daki uygulamalardan bağımsız, ayrı görebilir? Bu yüzden İmralı’daki tecrit Kürt halkına yönelik bir tecrittir diyoruz. Bu anlamda Leyla Güven’in başlattığı tarihi direnişe katılma kararı vermek benim açımdan zor olmadı.
Eyleminiz bulunduğunuz ülkede gündemleşebiliyor mu? En çok kimlerden destek alıyorsunuz ve yine ziyaret edenler oluyor mu?
Eylem oldukça ses getirdi ve şu an itibariyle Britanya tarihinin en uzun açlık grevi olarak da tarihe geçti. Bu anlamda şunu diyebiliriz; İrlanda, Galler ve Kürt halkı, Leyla Güven öncülüğünde başlatılan bu açlık grevi mücadelesi sayesinde daha güçlü dayanışma köprüleri inşa etmişlerdir. Özellikle Galler’in bağımsızlıkçı ulusal partisi (Plaid Cymru) bu açlık grevi eylemlerine kendi eylemleri ve talepleri olarak sahip çıkıyorlar. Genel başkanları Adam Price ve belli aralıklarda milletvekilleri ziyaretime geliyor, dayanışma açıklamaları yapıyorlar. Galler Meclisi gündemine taşıyorlar. Tabi objektif yaklaşmak gerekirse eğer, bunda benim 3 yıldır bu partinin aktif bir üyesi olmam da etkili olmuştur diyebiliriz.
İrlanda’dan bahsetmişken, orada da ciddi bir açlık grevi direnişi yaşandı, nasıl bir bağ kurulabilir bu anlamda?
İrlanda devrimcilerinin İngiliz sömürgeciliğine karşı bedel ödeyerek, 100 yıldır kullandığı etkili ve sonuç aldığı bir direnme yöntemi oluyor. 1981’de İrlanda zindanlarında başlayan açlık grevi direnişinde Boby Sands ve 9 yoldaşı yaşamını yitirdi. İrlanda’daki bu direnişten kısa bir süre sonra Amed zindanlarında Mehmet Hayri Durmuş ve Kemal Pir öncülüğünde başlatılan açlık grevi direnişleri var. Bu anlamda bir direniş birlikteliği ve kararlılığı var diyebiliriz.
Yine başlattığınız eylemin orada bulunan halklar (özellikle Kürt halkı) üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
Gallerli çok sayıda devrimci, sosyalist ve anarşist kesimden yoğun destekler var. Yoğun ziyaretler var. Farklı etkinlikler ve paneller düzenleniyor. Destekten öte bu çerçevede çalışmalar da yürütülüyor. Kürt halkında da genel anlamda bir duyarlılık yaratılmış olsa da halen sürecin ruhuna denk düşen bir eylemsellik yok diyebiliriz.
Kürt sorununun çözülememesinden kaynaklı özellikle son birkaç yıldır dünyanın çeşitli ülkelerine çok fazla göç yaşandı. Sizce İmralı’da tecridin uygulanmasının bununla yakından bağlantısı var mı?
Tecridin kalkmasıyla beraber neler, ne yönlü değişir? Evet kesinlikle bir bağ var. Çökertme planına kendince İmralı’dan başlamak istediler. Öcalan yıllarca İmralı’dan savaşın önüne geçmek için büyük bir çaba ve emek sarf etti. Bu durum hükümetin ve uluslararası güçlerin işine gelmedi. Dolayısıyla İmralı’daki tecridi derinleştirme kararı aldılar. Bu şekilde kendi Ortadoğu planlarına en büyük müdahaleyi yapabilecek Öcalan’ın sesini kısmaya çalışıyorlar. Fakat bunlar boş çabalardır. Kürt düşmanlığı üzerinden savaş konseptini devam ettirebilmesi için ne politik ve diplomatik bir zemin kalmıştır, ne de savaşı uzun vadede sürdürebileceği bir ekonomisi.
Bir gün yeniden doğduğunuz topraklara dönmek ister misiniz? Buna dair içinizi titreten hayalleriniz var mı?
Tabiki. Eğer iddia ve hayallerimiz olmasa hiçbir eylemci bu tarihi açlık grevi direnişinde yer alamazdı. Savaşsız ve sömürüsüz adil bir dünyayı inşa ederek doğduğum topraklarda özgürce yaşayabilmek en büyük hayalimdir…
Eyleminiz 101 gündür devam ediyor. Kısaca sağlık durumunuz hakkında bilgi alabilir miyiz?
Sağlık durumum hakkında konuşmak aslında beni rahatsız ediyor çünkü herhangi bir şekilde bedel ödemekten çekinmiyor ve korkmuyorum. Ama kısaca belirtmem gerekirse, mide bulantıları, uyku ve görme bozukluğu, kaslarda sızlamalar, bacak uyuşmaları ve böbreğimde sızlamalar gibi rahatsızlıklar var diyebilirim.
Son olarak sesine ses olduğunuz Leyla Güven’e ve cezaevlerinde açlık grevinde olan yaklaşık 7 bin tutukluya bir mesajınız var mı?
Özgür kadın çizgisini temsil eden, Sevgili Leyla Güven yoldaşa; 14 Temmuz ruhuyla başlattığı bu tarihi eylemi yarattığı için ne kadar teşekkür etsem azdır herhalde. Zindanda direnen binlerce yoldaş ile aynı direnişte yer almak benim için ayrıca onurdur, bunun böyle bilinmesini istiyorum. Zindan direnişçisi yoldaşlarımız emin olsun ki bizler Avrupa’daki eylemciler olarak; zindanlardaki yoldaşlarımız ile aynı kararlılıkla Öcalan için verilen bu direnişte bedel ödemekten çekinmeyeceğiz.
Tecridi protesto etmek amacıyla yaşamına son veren Zülküf Gezen hakkında bir şey söylemek ister misiniz?
1982 Newrozu’nda yaktığı ateşle Çağdaş Kawa olan Mazlum Doğan gibi Zülküf Gezen’in eylemi de “teslimiyet ihanete direniş zafere götürür” talimatı veren bir eylemdir. Anısı önünde saygıyla eğiliyor ve eylemi başarıya ulaştıracağımızın sözünü veriyoruz.