Geçtiğimiz günlerde yasaklanan ‘Kürdistan Tarihi’ isimli kitap,17 yıl önce de yasaklanmıştı. Kitabın ilk baskısı hakkında 2001’de İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından toplatılma kararı verilmişti
Türkiye’de devlet aklı oldum olası ister siyasal, ister kültürel; hangi alanda olursa olsun kısıtlayıcı, sansürleyici ve yasaklayıcı bir zihniyette oldu hep. Albert Einstein yıllar öncesinde, ‘Aynı şeyleri tekrarlayarak farklı sonuçlar alamazsınız’ diyerek bize bir hayat dersi vermişti. Vermişti vermesine ama biz dersimizi çalışıp bunu hayata ikame edemedik… Eski tas eski tarak. Yasaklar saymakla bitmez bu ülkede. Bu yazı kitap yasakları konusunda: 2001’de Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından toplatılan “Kürt Tarihi” adlı eser hakkında 17 yıl sonra yeniden toplatma kararı verildi geçen gün. Bir süre önce de kitabın basıldığı yayınevi olan Avesta’nın 9 kitabı yasaklanmıştı. Kürt Araştırmaları Merkezi tarafından hazırlanan ve Avesta Yayınları’ndan çıkan “Kürdistan Tarihi” isimli kitap, 17 yıl sonra yeniden yasaklandı. Kitabın ilk baskısı 2001’de İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından toplatılmıştı. Yapılan yargılamada yayınevine para ve hapis cezası verilmişti. Yayınevi tarafından yapılan açıklamada ayrıca, Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Avesta’nın 10 kitabı hakkında daha bilgi istediği bildirildi. Ayrıca Avesta Yayınları’nın 9 kitabı Mayıs 2018’de yasaklandı, Haziran 2017’de Kadıköy Kitap Fuarı’na alınmadı, Haziran 2016’da Diyarbakır Sur’daki depoları yakıldı.
Bir de cezaevleri var
Kitap yasakları konusunda bir de hapishanelerdeki uygulamalar var ki oradaki yönetimin izanına ve insafına kalmış bir durum. Olağanüstü Hal kapsamında çıkarılan KHK’lar nedeniyle tutuklu hükümlülerin kitaba ulaşmakta giderek artan sıkıntılar yaşadıkları bilinen ve bitmeyen bir gerçek. Bazı hapishanelerde kitap sayısına sınırlama getirilirken bazı hapishanelerde ise ailelerin getirdiği, postayla yolladığı kitaplar kabul edilmiyor. Oysa bir süre önce Anayasa Mahkemesi cezaevinin kitap yasağını ‘ihlal’ sayan bir karara imza atmıştı. AYM bu konuda;, “Hükümlü olan başvuruculara gönderilen yazılı bir dokümanın onlara verilmemesinin, Anayasa’nın 26’ncı maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine ve ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğuna dair karar vermişti. Buna rağmen bazı hapishanelerde kitap sayısına sınırlama getirilirken bazı hapishanelerde ise ailelerin getirdiği, postayla yolladığı kitaplar kabul edilmiyor. Hatta bir süre önce; tutuklu ve hükümlere kitap ulaştırmak için 2008 yılında bir grup gönüllü tarafından kurulan ‘Dışarıda Deli Dalgalar İnisiyatifi’, Olağanüstü Hâl (OHAL) ile birlikte cezaevlerinde hayata geçirilen keyfi kitap yasaklarına karşı ‘yasak’ adı altında cezaevlerine alınmayan kitapları kaleme alarak mektup formatında tutuklulara ulaştırmaya çalıştılar. İnisiyatife göre yasakların amacı şu demek: ‘Aslında dışarıda okuyan herkesi zaten içeri alıyorlar, içeriye de kitapları almayarak, bu bağı kesmeye çalışıyorlar.İnsanların kitapla ilişkileri kesildiği zaman, edebiyatla, sanatla, felsefe ile sosyoloji ile siyaset ile ilişkisini kesmiş olacak.İçerideki insanların da tek beslenme kaynağı kitaplardır. Dolayısıyla cezaevlerindeki insanların beslenme kaynağını kesiyorlar.’
Kıraathanelerde projeler
Uygulamalar, bu ne yaman çelişki’ dedirtiyor insana: Kıraathanelerde kitap projelerinden bahsediliyor ama hapishanelerde kitap okunması yasak. Yasaklar sadece bu alanda değil elbette. Baskılar hayatın hemen her alanında sürüyor. Gerçeklerden kaçarak bir yere varılamaz. Bir gerçeği yasak ya da sansür uygulamalarıyla engellemek o gerçeği ortadan kaldırmaz. Hele de konu Kürtlerle ilgili bir alandaysa devletin bütün kurumları söz birliği etmişçesine aynı zihniyetin bileşenleri haline gelebiliyor. Bir devlet klasiği olarak sansür ve yasak kendini her alanda gösteriyor.