Bir süre önce, Mısır’da yayın yapan TEN Tv, AKP iktidarının Kürt halkına karşı hazırlayıp, uygulamaya koyduğu “Çöktürme eylem planı”nı ifşa etti. Bu plan-belge daha önce de kısmen basına yansımış, deşifre olmuştu. Fakat bu defa, tüm boyutlarıyla kamuoyunun dikkatine sunulmuş oldu. Hazırlanan planın her maddesine ilişkin söylenecek çok şey var. Fakat özellikle bazı maddeler var ki, daha fazla değerlendirilmeyi gerektiriyor. Ki, Türk medyasında hiçbir biçimde görülmeyen, yok sayılan belgeyi gören Mısırlı gazetecinin ilk yorumu “Erdoğan’ın yargılanmasına yeter” biçiminde.
“Çöktürme” belgesinin girişinde şöyle deniliyor: Bundan sonra asla iç tehdit olmayacak.
‘İç tehdit’ kavramsal olarak çok fazla yorum hakkediyor. Fakat öncelikle bir ‘sahiplik’ algısına işaret ettiği, tartışma götürmez. Devlete sahip olanlar ve dışında kalanlar. Sahip olanlar, devletin ve tabi ki milletin geleceğine dair söz söyleme hakkını elinde bulundururken, diğerlerinin bu haktan muaf olduğu aşikar. Teşbihte hata olmaz! Kullanılan ifade, akıllara 1930’ların Mahmut Esat Bozkurt’unu getirmiyor değil. Ne diyordu, Adalet Bakanı Bozkurt, 19 Mart 1930 tarihli Milliyet gazetesinde: Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı.
Kuşkusuz bugün söylenen sadece Türklük ile ilgili değil, AKP için farklı kesimlerin de tehdit olarak algılandığı açık. Fakat esas tehdit olarak Kürt iradesinin görüldüğü de bir gerçek.
Belgenin içeriği ile devam edelim. “İçişleri Bakanlığı yetkisinde olan belediyeler terör örgütünün… sözde partiden alınıp, devletimizin denetimine verilmelidir” deniliyor. Ki, verildi. Kayyumlar bu plan çerçevesinde seçilmiş belediye eşbaşkanlarının yerlerine atandılar. ‘Millet iradesi’ yok sayıldı. Kürdün bulunduğu yerelde, belediye hizmetini yürütmesi dahi fazla görüldü. Hatta kabul edilemez bulundu. Böyle olmasa İçişleri Bakanlığınca yürütülen onlarca soruşturmadan ‘temiz’ raporuyla çıkan belediyelere el koymak akla gelmezdi. Belli ki, siyasal bir yaklaşımla bu belediyeler gasp edilip, iktidarın hizmetine sunuldu. Ve alenen Kürde ‘devlete teslim ol’ mesajı verildi. Halihazırda yürürlükteki politika bu oluyor. Kürde ‘Şark Islahat Planı’nı hatırlatır bir biçimde teslimiyet dayatılıyor. ‘Yüzyılda geçse değişen bir şey yok, size hak yok, hukuk yok’ deniliyor. ‘Gerekirse var olan hukukumuzu da yok sayar, devleti öyle yürütürüz’ deniliyor. Başta İmralı Cezaevi olmak üzere ülkenin geneline ilişkin, iktidarın uygulamaları başka da bir anlama gelmiyor.
Dikkat edelim! Bugün Leyla Güven öncülüğünde başlatılan, genel cezaevlerinde ve dünyanın farklı merkezlerinde sürdürülen açlık grevlerinin bir talebi de, Türkiye’nin var olan hukukunu işletmesidir. Yani devlet kendi hukukunu da rafa kaldırmış durumda. ‘Tam bir dikta rejimi uygulanıyor’ değerlendirmeleri, durumu anlatmak için hafif bile kalıyor. Öyle olmasa, 6 milyon oy almış bir partinin milletvekilleri yol ortasında dövülmez, bu parti bizzat ülkeyi yöneten tarafından terörist ilan edilmez. Hak kavgası verenler hainlikle yaftalanmaz. Açık ki, tüm bunlar kamuoyunun gözü önünde oluyor ve iktidar erki, bunları bilerek ve isteyerek yapıyor. Gerçekten de, hala Kürdü teslim alma stratejisi varlığını koruyor ve bütün plan bunun üzerine inşa ediliyor.
Fakat bir şey unutuluyor! Kürt halkı son kırk yılda sözün gerçek anlamıyla bir devrim yaşadı. Bu devrim, Kuzey Kürdistan için olduğu kadar Rojava ve diğer parçalar için de geçerlidir. Bu devrimden bir biçimde etkilenen Rojava’da gelişen toplumsal inşa, daha şimdiden bölgeyi ve dünyayı etkilemiş haldedir. Elbette ki! bu devrimin en köklü bir biçimde yaşandığı yer Kuzey Kürdistan’dır. Büyük bir kültürel ve toplumsal devrim yaşamış, her türlü zulme karşı direnmiş, Kuzey Kürdistan halkının AKP iktidarına teslim olmayacağını öngörmek zor değil. Belki dönemsel olarak, biriken tepkisini, öfkesini dile getirmekte zorlanmakta, yol-yöntem geliştirememektedir. Fakat bu var olan potansiyelin sönümlendiği anlamına gelmiyor. Aksine gün gün bu öfke büyüyor. Bugün açlık grevleri biçiminde dışa vuran bu öfkenin, yarın başka biçimlerde ve daha radikal olarak kendisini göstereceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Bundan dolayı Kürde karşı soykırım anlamına gelen çöktürme vb. planların bugün artık bir geçerliliği kalmamıştır. ‘Çöktürme’ planı 2014 Ekim tarihlidir. Üzerinden beş yıl geçmiştir. Bu plan çerçevesinde şehirler yakılıp, yıkılmış, insanlar katledilmiştir. Kürdistan halkı tarihi ‘Ferman’lardan bir tanesini daha bu dönemde yaşamıştır. Fakat Kürdistan halkı yılmamış, bu dönemde de direnişini sürdürerek, ‘Çöktürme’ planının karşısına Özgürlük iradesiyle çıkmasını bilmiş, onu devre dışı bırakmayı başarmıştır. Bu başarıdır ki, bugün gerek Rojava iradesi gerekse de açlık grevi direnişleri karşısında Erdoğan iktidarını savunma pozisyonuna çekmiştir.