Bazı olaylara hangi dilde olursa olsun yeterli bir sıfat ya da yakıştırma yetişemiyor. Öfkeden küfür ya da bir durumu ayan beyan tanımlayan kavramlar yetmiyor ve insanı ikna edemiyor. Tekrar edilen durumlar bazen salgın bir hastalık gibi yayılıyor. Diğer taraftan ise dilde pelesenk gibi duruyor. Neyse ki susmaktan daha iyi, tekrar etmek her zaman gerekli.
2019 yılının 11 Eylül günü, Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde fırına ekmek almak için yürüyen 5 yaşındaki Kürt Efe Tektekin, polis İdris Aksoy’un kullandığı zırhlı aracın çarpması ve üzerinden geçmesiyle öldü. 6 Haziran 2018’de de yine aynı caddede, Efe’nin dedesi 85 yaşındaki Mehmet Tektekin, TOMA’nın çarpması sonucu öldü. Aynı caddede, bir yıl arayla dede-torun devletin zor aygıtlarıyla katledildi.
Efe ve dedesi Mehmet bu şekilde aramızdan ayrılırken, devlet failleri korumaya devam ediyor. Bunun için mahkemesinden Adli Tıp Kurumu’na (ATK) kadar suç dosyasını tüm kurumlarında gezdirerek katilleri korumayı sürdürüyor. Öyle ki küçücük bedeni zırhlı aracın altında paramparça olan 5 yaşındaki Efe, ısrarla kusurlu olarak gösteriliyor. Bunun için devlet tüm bürokrasisini devreye sokuyor.
Geçtiğimiz günlerde ATK her zaman olduğu gibi adli değil siyasi bir rapor yayınlayarak katil polis İdris Aksoy’u aklamak için Efe’yi kusurlu ilan etti. Dilde oyun çok, devlette oyun daha da çok. Bu oyunlardan biri de suçu hafifletmek için işine geldiğinde kullandığı sihirli bir değnek: ‘asli’ ve ‘tali’.
Bunlardan biri diğerini deyim yerindeyse alt ediyor. Asli kusur varsa burada cezanın değeri artacağı için ve en önemlisi fail üniformalı olduğu için tali kusur belgelerde dolaşıma sokuluyor.
ATK yıllardan beri her türlü etik ve bilimsel rolünü sahneden çekip devletin verdiği rolü oynuyor. Ölüm döşeğindeki siyasi tutsakların tabutla çıkması için raporlar, tecavüzcüleri aklamak için tutanaklar ve devlet şiddetini örtbas etmek için belgeler hazırlıyor.
Devlet üniformanın kendisini temsil ettiğini herkesin suratına tokat atar gibi gösterdiğinden, asla suçlu bulamıyor ve buldurmasına izin vermiyor. Çünkü üniforma Kürdün yurdunda tecavüz de dahil tehdit, cinayet, yolsuzluk, her şeyi yapmaya muktedir. Devlet politikası Kürdün, Alevinin, mültecinin, kadının, devrimcinin, LGBTİ+nın düşmanı olmadığını her yerde anlatırken, sokak, ev veya işyeri bir suç mahalli olmaya devam ediyor. Devam ediyor etmesine de suçun olduğu yerde failler asla cezalandırılmıyor. Tam tersi, ödül mahiyetinde rütbe alıyor.
Geçtiğimiz ay Mezopotamya Ajansı’ndan Dilgeş Ruvanas’ın derlediği habere göre, zırhlı araçlarla 14 yılda 20’si çocuk en az 41 kişi katledildi. Yine aynı haberdeki sıralamaya baktığımızda; Hakkâri, Şırnak, Diyarbakır, Siirt, Dersim, Batman, Mardin, Urfa, Muş ve ilçeleri ve yine aynı kent ve ilçelerinde gerçekleşmiş bu ölümler. Tesadüf diyen çıkarsa, devlet dersinde Kürdün yerini gösterebilirsiniz.
Aslında Efe şahsında devletin değişmeyen ve dokunulmayan renkleri çıkıyor ortaya. Bu renkler kışlada askerler için yeşil, cezaevinde gardiyanlar için lacivert, karakolda polisler için mavi. Bir de sivil olanlar için cüzdandaki devletin rozet rengi. Kravatlar da dahildir bunlara.
Hayatlarımızda ve anılarımızda yer bulan ne varsa devletlerin himayesinde tepetaklak oluyor. Güzele ve iyiye dair ne imge veya simge kaldıysa, onlar adına, kirlenmesin diye savunmaya devam etmeliyiz. William Burroughs, Nova Ekspresi adlı kitabında devletlerin ve bir avuç kan emicinin gasp ettiği renkler için şunu yazmıştı:
“Dünya halkları, hepiniz zehirlendiniz.
Dünyanın Yönetimleri Kartelleri Hükümetleri, Verin—Geri “Kırmızıyı verin—Geri verin yalan söyleyen bayraklarınız ve Coca-Cola reklamlarınız için çaldığınız kırmızıyı—Geri verin o kırmızıyı penise ve kana ve güneşe— “Maviyi verin—Geri verin çaldığınız ve şişelediğiniz ve cank göz damlalıklarında gıdım gıdım dağıttığınız maviyi—Geri verin polis üniformalarınız için çaldığınız maviyi—Geri verin o maviyi dünyanın denizine ve göğüne ve gözlerine— “Yeşili verin—Geri verin paranız için çaldığınız yeşili—Ve sen, Yeşillik İnsanlarını Zorlayan Demir Pençe, geri ver Yeşil İş’in için, dünya halklarını satmak ve kadın elbiseleriyle ilk cankurtaran kayığına binmek için çaldığın yeşili—Geri ver o yeşili çiçeklere ve cangıl ormanlarına ve göğe— “Dünyanın Yönetimleri Kartelleri Hükümetleri geri verin çaldığınız renkleri—Geri verin Renkleri Hassan Ben Sabbah’a—”
*Haftanın kitap önerisi: Hannah Arend, Kötülüğün Sıradanlığı: Eichmann Kudüs’te / Çeviren: Özge Çelik, Metis Yayınları