Cannes Film Festivali’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’alan yönetmen Jessicca Hausner’in ‘Küçük Joe’ filmi, genetiği değiştirilerek üretilen bir çiçeğin fantastik ve bilim-kurgu hikâyesi
Suzan Demir / İstanbul
Avusturyalı yönetmen Jessica Hausner’ın 72. Cannes Film Festivali’nde, başrol oyuncusu Emily Beecham’in da “En İyi Kadın Oyuncu Ödülü” aldığı Küçük Joe (Little Joe) filmi: Deney sonucu genetiği ile oynanan bir çiçek üzerinden anlatılan fantastik, bilim-kurgu hikâyesi. İşkolik, bekâr bir anne olan Alice’in genetiği ile oynadığı ve oğlunun adını verdiği Küçük Joe, üreme yetisine sahip olmayan, firma tarafından çiçek fuarına yetiştirilmesi planlan bir bitki. Alice’in Küçük Joe’yu “yaratmasındaki” asıl amaç kokusu ve görünüşüyle insanları mutlu etmesi. İlk bakışta bu işlevi yerine getiren Küçük Joe’nun her canlı gibi hayatta kalmak için yapacakları ise deneyin hesaba katılmayan kısmı.
Pastoral bir distopya
Biyolojik olarak her canlı, genlerinin nesillere aktarımı için üreme yolunu seçer. Bu tanım elbette artık insanlar için değişmez bir kaide değil. Zira insan bugün cinsiyet atamalarını kabul etmeyen bir noktadan da yaklaşıyor bu duruma. Doğada ise canlıların bir şekilde üreme ve varlıklarının devamı için mücadele etmeleri (Biyoloji ve Evrim’in de ana konularından olan) doğal seçilim ile ilerliyor. En azından eldeki veriler buna işaret ediyor. Fakat fuar için yetiştirilen bu ihtişamlı çiçek üreme yetisine sahip değil. Dişi ve eril organa aynı anda sahip olan çiçekler döllenmeyi büyük oranda polenler aracılığı ile yapıyor. Fakat Küçük Joe’nun polenleri bu işlevi yerine getirmediği için ilk etapta serada yan yana durduğu diğer bitkileri öldürüyor. Daha sonra ise bu polenler insanları etki altına alarak bitkinin devamlılığı ve korunması için küçük çapta bir ordu haline getiriyor. Filmin konusuna bakmadan biçimsel olarak birkaç şey söylemek lazım. Yönetmen Hausner, pastoral bir distopya kuruyor. Bu aslında denenmemiş bir şey değil. Ama filmin atmosferi, renk kullanımı ve bilinçli şekilde sahnelere damgasını vuran, Japon müziklerini andıran efektler filme kara mizah bir yaklaşım katıyor.
Hangi çocuğunu seçeceksin?
Küçük Joe konusu anlamında ilk bakışta ilginç geliyor fakat bazı katmanları düşünüldüğünde anlatılanın tam olarak nereye tekabül ettiği havada kalıyor. Yönetmen burada “Tanrı’nın işine karışılmaz mı?” demeye çalıyor yoksa genetiği değiştirilmiş ‘ürünlere’ dikkat çekip bilimin buna alet olmasını mı eleştiriyor? İlk başta pek kestirilemiyor. Filmde, Alice’in bekâr bir anne oluşu, oğluyla ilişkisi ve bunları anlattığı psikolog seansları da yan hikâyeler olarak ilerliyor. Ama asıl olarak ana hikâyenin ‘mantığını’ örüyor. Alice, işine çok düşkün, oğlu ile kurduğu minimal aile yapısında çok da geleneksel kodlardaki bir anne gibi değil. Bunu ele veren en büyük nokta sürekli dışarıdan yemek söylemeleri. Geç saatlere kadar çalışan Alice, yemek yapan bir anne değil. Alice’in çiçeğe oğlunun adını vermesi de işini çok sevmesi ve yarattığı bu bitkiyi kendi çocuğu gibi görmesinden ileri geliyor. Bu bitkinin ‘tehlikeli’ olduğunu fark eden çalışma arkadaşlarından birinin ‘Hangi çocuğunu seçeceksin?’ demesinin sebebi de biraz bu. Hatta psikoloğun değlendirmeleri aralarında yer alan Alice’in oğluna karşı duyduğu ‘suçluluk duygusu’ da bundan ötürü.
Frankenstein ile paydaşlık
Öte yandan filmin Frankenstein örneğiyle anılmasının sebebi tam da bu yukarıda anlattıklarım. Alice’in, Küçük Joe’yu ‘çocuğu’ gibi görmesi ve doğal olmayan bir canlı yaratma fikrindeki paydaşlık. Alice, doğal olmayan bir canlı yaratan bilim insanı ve deneyi Frankenstein gibi yaratıcısını ele geçiren noktaya doğru gidiyor. Bu tahmin edilmesi zor bir son olmadığı için film bu anlamda kendini çabuk ele veriyor ya da ele vermeme gibi bir çaba içerisine girmiyor. Hatta çiçeğin tehlikeli olduğunu çok uzun bir sürede değil, filmin başları sayılabilecek bir noktada öğreniyoruz. İçerik kısmına dönersek Alice üzerinden oluşturulan bu “Anne” modeli ve doğal olmayan bir canlıyı yaratması birlikte ortaya çıkan sonuçlar ele alındığında ortaya ‘gerici’ bir bakış çıkıyor. Jessica Hausner, Alice’in anneliğini yan hikâyede belli kodlarla verirken ‘yarattığı canavarı’ bundan ayrı tutmuyor. Yemek pişiremeyen bir anne ve bilimin canavarları… Filmde bitkinin tehlikeli olduğunu ilk gören botanikçi kadının ‘hiçbir canlının üremesi elinden alınamaz’ söylemi, endüstriyel anlamdaki mantığa ilişkin haklı bir eleştiri olsa da karşısındakilerin ‘Sen bilim insanısın!’ çıkışı; bilim insanı duygusuzdur, duygu sahibi olmak da sadece “manevi”alana aittir önermesine örnek bir diyalog. Belki Hausner her şeyin doğalı makul, sevginin de gibi bir düşünceden hareketle derdini anlatmaya çalışıyordur. Bunu bilemeyiz ama ortada ‘yemek yapamayan ama doğal olmayan bir şekilde canavar yaratan bir anne-kadın ve bilim insanı var.’
Künye:
Yönetmen: Jessica Hausner
Oyuncular: Emily Beecham, Ben Whishaw
Süre: 105 dk.
Tür: Bilim- kurgu