“Bir bombardıman uçağı kalkışta her biri 10 kilo ağırlığında 12 düzine bomba taşıyor. Uçak, Yahudiliğin uluslararası merkezi Varşova’ya doğru hareket etti. Şehri bombaladı. Kalkışında bombalarla birlikte 100 kilo da benzin taşıyan uçak 8 ton ağırlığındaydı. Seferden döndüğünde hâlâ 230 kiloluk bomba kalmıştı. Uçak dönüşünde kaç kiloydu?”
Hiç de klasik bir matematik problemine benzemiyor değil mi? Evet, benzemiyor. Çünkü aslında bu bir matematik problemi bile değil; Nazi dönemi okullarının tiksinti verici propaganda klişelerinden biri. Hitlerci eğitim sisteminden daha iyisini de beklemiyorduk herhalde…
Nesil yetiştirme saplantısı
Bütün dünyayı bir uçtan bir uca ele geçirip büyük bir üstün ırk imparatorluğu kurmayı hayal eden Hitler ve çetesi, bu arada çocukları da ihmal etmemişlerdi; çünkü çocuklar gelecekti ve iyi birer Alman olarak yetiştirildiklerinde, devlet garantiye alınmış olacaktı.
Naziler iktidara geldikleri andan itibaren bu işe sarıldılar. “Hiçbir kız veya oğlan çocuk, saf kanın gerekliliği ve önemini tam olarak anlamadan okuldan ayrılmamalıdır” diyordu Hitler. Eğitimin ana işlevi; gençlerin “üstün” Alman ırkı için Führer’e yürekten bağlı birer Nazi olarak yetişmesiydi. Böylece anaokulundan üniversiteye kadar bütün derslerin içeriği yeniden şekillendirildi. Biyoloji derslerinde Alman ırkının en üstün olduğu anlatılıyordu, Yahudiler ve diğer “aşağı halklar” ise parazit. İlk yıllarda, eski ders kitapları araya gamalı haçlar ve sloganlarla süsleniyordu. Sonradan Naziler ders kitaplarını yazdılar ve durum köklü olarak değişti. İlkokul okuma kitaplarının ilk sayfası “Heil Hitler” ile başlıyordu. Nazi sembolleri, en sıradan temaların içinde kullanılmaktaydı.
Artık her şey, Nazi saplantılarına göre yönlendiriliyor, sınav soruları bile ideolojik propaganda malzemesi olarak kullanılıyordu. Örneğin akıl hastaları ve engellileri yok etmeye başlayan rejimin ders kitaplarındaki matematik sorularından bir başkası da şöyleydi: “Akıl hastası birine bakmak günde 4 Mark’a mal oluyor. 300 bin akıl hastası var. Bu insanlara bakmak toplam kaç Mark’a mal oluyor? Bu parayla 1000 Mark’lık kaç evlilik kredisi verilebilir?”
Kamplar ve örgütler
Bu arada, Hitler’in “Genç bir Alman, bir tazı gibi çevik, deri gibi sert, Krupp çeliği gibi sağlam olmalıdır” sözlerine uygun olarak, fiziksel eğitim iyice öne çıkıyor, beden eğitimi, ders saatlerinin aslan payını alıyordu.
Militarizmin gereği olarak kız öğrencilerin önüne konulan hedef, iyi birer eş ve anne olmaktı. 1934’te çıkarılan ve üniversitedeki kız öğrenci sayısını yüzde 10 ile sınırlayan yasadan sonra kız öğrenciler, okumak yerine evlenmeleri ve çocuk doğurmaları için teşvik edildi.
Naziler, çocukların hiçbir yaş kategorisini de atlamamışlardı. Çocukların üye olmak zorunda olduğu Nazi örgütlere çok çeşitliydi. Pimpf (6-10 yaşındaki erkek çocukları), Alman Gençliği (Deutsches Jungvolk, 10 – 14 yaşındaki erkek çocukları), Hitler Gençliği (Hitlerjugend, 14-18 yaşındaki erkek çocukları), Alman Kızları Cephesi (Jungmädelbund 10-14 yaşındaki kızlar), Alman Genç Kızları Cephesi (Bund Deutscher Mädel, 14-18 yaşındaki kızlar).
Öğretmenler cephesinde ise durum tam bir felaketti. Yahudi ve muhalif öğretmenlerin tümünün işten atılmasından sonra geriye kalanların yüzde 97’si Nazi Öğretmen Birliği’ne üyeydi. Yüzde 33’ü ise zaten Nazi Partisi üyesiydi ve okula parti üniformasıyla geliyorlardı.
Prenslerin korkunç sonu
Daha 1922’de Baldur von Schirach tarafından kurulan ve doğrudan Hitler’e bağlı olan Hitler Gençliği ise kuşkusuz rejimin yıldızıydı. Hitler Gençliği, Nazi planlarına göre gelecekteki “Aryan süperleri” olacak, dünyayı yöneteceklerdi.
Ama sonra, Stalingrad yenilgisinin ardından Kızılordu birlikleri Berlin kapılarına dayanınca, durum değişti. Naziler, ‘büyük işler’ için yetiştirdikleri Hitler Gençliği’ne el attılar. Daha 1943’te ordu, askeri kayıplar nedeniyle Hitler Gençliği’ni kullanmaya başlamıştı bile. 1945 yılına gelindiğinde ise artık 12 yaşındakiler bile siperdeydi! Üstelik şefler kaçarken ya da intihar ederken fanatik duygularla yetiştirilmiş bu çocuklar, en korkunç çatışmalarda sonuna kadar direnmişlerdi. Öyle ki, teslim emrini dinlemeyen gençlik tugayının çocuk yaştaki üyelerinden sadece ikisi hayatta kalabilmişti. Hazin ve ibret verici bir son… Bin yıllık imparatorluk hayaliyle kurulan korkunç eğitim sisteminin vardığı yer, kar altında kalmış çocuk cesetleriydi.
“Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar / hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi” diyor ya Mehmet Akif; ne kadar haklı!
Arif MOSTARLI