Cem Yılmaz’ın gösterilerini izleyenler bilir. Gösterisinin bir bölümünde şiir okumanın zorluğunu anlatmak için ilkokuldaki müsamerelerden bahseder. Sahneye çıkarılıp gösteriye coşku katmaya motive olmuş ve bu nedenle gereğinden fazla duyguya kapılmış çocukların şiir okumasını taklit eder. Tiz ve duygulu bir sesle şöyle der: “Bir ana ağlıyor.” Tam burada bütün salon gülmeye başlar.
3 Eylül’den beri Diyarbakır’da HDP önünde süren oturma eylemine giderek ailelerle beraber merdivenlerde poz veren Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’u görünce aklıma işte yukarıda anlattığım Cem Yılmaz’ın bu sözleri geldi. “Bir bakan ağlıyor…” Müsamere, gösteriye coşku katma ve gereğinden fazla duyguya kapılan çocuk… çok metaforik değil mi?
AKP iktidarının çocuğuna ulaşmak isteyen ailelerin kaygısı ve umudunu HDP’ye yönelik linç siyaseti uğruna istismar ettiği bu eylemlerde Bakan Selçuk’un merdivenlerde verdiği boynu bükük poz samimiyetten ve gerçek bir siyasal duruştan o kadar uzak ki akla daha manalı bir şey getirmiyor.
Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri’nin yarattığı politik etkiyi adeta onlardan çalmaya çalışırcasına çok belli ki AKP eliyle örgütlenen bu oturma eylemlerine Bakan nezdindeki katılım elbette dalga geçemeyeceğimiz kadar ciddi bir sorun. Çünkü o merdivenlerde ailelerin derdiyle hemhal olduğunu hepimizin gözüne sokmak üzere oturmuş kişi sadece 2018 yılında 440 kadının erkekler -en çok da ailelerindeki erkekler- tarafından öldürüldüğü bir ülkede kadından olmasa da “Aile”den sorumlu bakan.
İSİG Meclisi verilene göre kendisinin bakan olduğu günden bu yana 2120 işçinin iş cinayetlerinde can verdiği bir ülkede çalışma hayatından sorumlu bakan. 133 binden fazla kamu emekçisinin KHK’larla ihraç edildiği sayısız aile dramıyla sınandığı koşullarda gamsızlığı benimsemiş bir çalışma bakanı. Kanser hastalarının Twitter’da ilanla ilaç aradığı, çocuk istismarcılarının adeta korunduğu bir ülkenin sosyal hizmetlerden sorumlu bakanı.
Kendisi uzun süre adalet talebiyle nöbet tutan iş kazalarında hayatını kaybeden ailelerin yanına bir kez uğramadı. Türk İş’in ağa başkanı sayesinde pazarlık bile yapmadan işçi ve emekçilere yoksulluk sınırının altında ücreti reva görürken geçtik kederi utançtan dahi olsa boynunu bükmedi. Türkiye’de çocuk istismarı davalarına bakan avukatların bir kısmının yakındığı sorunlardan birisinin de kendi bakanlığının avukatlarının müdahil oldukları bu davalara devamsızlık yapması olduğunu siz de biliyorsunuzdur.
Mesele AKP’nin her muhalife “28 Şubat’ta neredeydin” demesi gibi kendi değerlerimizle Zehra Zümrüt Selçuk’u samimiyet testine tabi tutmak değil. Mesele ölen her kadın ve her işçinin sona eren hayatında sorumluluğu olan bir bakanın bunu kendine yük etmeden bir başka toplumsal kesimin talebini gündeme taşımak için merdivenlere fırlamasında.
Bizim anladığımız kadarıyla partisi AKP’ye ve onun siyasal ömrünün uzatılmasına duyduğu sorumluluk bu ülkenin işçilerine ve kadınlarına duyduğu sorumluluktan daha fazla. Bakanlığını bu konularda icraat için değil AKP’yi yaşatma yolunda kendisine verilen görevleri yerine getirme makamı olarak görüyor.
Egemen siyasetin apolitikleştiği akıl dışı bir zamanı yaşıyoruz. Toplumsal çatışma ve savaş politikalarının mağduru bir grup insanın, bu sorunu yaratan iktidar tarafından savaş politikalarının hedefi olmuş bir başka kurumun kapısına yönlendirilmesinin başka bir izahı olamaz.
HDP önünde oturma eylemi yapan ailelerin derdinin asıl kaynağı olan savaş politikalarını benimsemiş, toplumsal barışı kendi siyasi ikbali uğruna dinamitlemiş bir hükümetin bakanı olduğu için Zehra Zümrüt Selçuk da o merdivenlerde oturamaz. Dahası bu toplumun işçilerine kadınlarına karşı icra sorumluluğunu hakkıyla yerine getirmediği için o merdivenlerde oturamaz. Oturmaya hakkı yoktur. Ve bunu söylemek aynı zamanda eylem yapmanın gücünün toplumun ezilen kesimlerinden çalınması girişimine yapılmış bir itirazdır.