1 Ağustos 2014’te imzalanan şiddeti önlemeye yönelik İstanbul Sözleşmesi kağıt üzerinde kaldı
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi), 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye sözleşmenin ilk imzacısı oldu. Sözleşme, imzası bulunan 14 ülkeye şiddetin önlenmesi konusunda pek çok yükümlülük getiriyor ve devletlerin bu yükümlülükleri yerine getirip getirmediğini denetlemek için de önemli yaptırımlar içeriyor. Hükümetin birçok kez ‘ilk imzacısı biziz’ diyerek övündüğü İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanıp uygulanmadığını, Av. Esin Yeşilırmak Jinnews’ten Safiye Alagaş’a değerlendirdi.İstanbul Sözleşmesi’nin iç hukuk normu olarak bir yasa gibi birebir uygulanması gerektiğini belirten Esin Yeşilırmak, Sözleşme’nin amacının öncelikle kadına yönelik şiddeti önlenmek ve kadın erkek eşitliğini sağlamak olduğunu vurguladı.
İlk fire istatistik veri
Sorunu ortaya koyabilmek için istatistiksel veri tutma zorunluluğunun olduğunu belirten Esin Yeşilırmak, “Biz biliyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti tarafından böyle bir veri tutulmuyor. Çünkü kadın dernekleri ve bireysel olarak bilgi edinme hakkı amaçlı başvuruların hiçbirinde böyle bir veriye ulaşamadık. Aslında tutulması çok kolay bir yöntemdir. Çünkü şiddet mağdurları ilk etapta kolluğa başvuru yapıyor. Bu durumda hem Adalet Bakanlığı hem de Aile Bakanlığı’nda olması gereken bir veri dizisi mevcuttur. Elde edilen verilerin ise açıklanması gerekiyordu. Bizlerde neyle karşı karşıya olduğumuzu bilirsek çözüm üretebiliriz. Türkiye işte tam da bu noktada ilk firesini verdi” diye konuştu.
Delil yoksa beraat ediyorlar
Şiddetin önlenmesi için 6284 sayılı kanunun getirildiğini, bunun kadınlar için bir umut olduğunu belirten Esin Yeşilırmak, “Ancak bu kanun tedbir niteliğinde olduğu için cezalandırma kanununu içermiyor. CK’nin ilkeleri hala geçerlidir. Delil yoksa fail beraat edebiliyor” dedi. Sözleşme’nin kağıt üzerinde kaldığını söyleyen Esin Yeşilırmak, “Bu konuda AİHM’den alınan tazminatlar var. Çantasında koruma kararı taşırken katledilen kadınlar var. Erkek şiddetine uğrayan kadınlar var. Bu nedenle koruma kanunu ne yazık ki kağıt üzerinde kalıyor. Bu yükümlülüğü aktif hale getirmek mümkün. Eğer uygulayıcı olan kolluk kuvvetini harekete geçirmek için bu kanunla haklarınız olduğunu belirtirseniz, bu kanunla harekete geçirmek zorundalar.”
Haberleri yok
“Kanun uygulayıcının en alt birimi polis, en üst mercii ise Yargıtay dairesi” diyen Esin Yeşilırmak, “Yargıtay dairesindeki hakimden, polise kadar çoğu kişi neredeyse bunu bilmiyor veya uygulamıyor. Yargıtay, uluslararası sözleşmelere atıf yapar kararlarında. Karar verirken bunu göremiyoruz. Bu nasıl uygulanır? Seminerlerle, eğitim çalışmalarıyla. Yerel mahkemelerin sözleşmeyi uygulayarak karar vermesinde. Yargıtay’ın kararlarında atıf yapılarak yaygınlaşır ve uygulanır.İç hukukumuz gibi uygulanmak zorunda ancak ne yazık ki mahkemeler nedeniyle uygulanamamakta” diye konuştu.
‘Taktir hakkı’ kaldırılmalı
Hakim ve savcıların “haksız tahrik” ve “iyi hal” indirimine karşı taktir haklarının kaldırılması gerektiğini vurgulayan Esin Yeşilırmak şöyle dedi: “Sözleşme, 2014 yılında imzalandı. Şu an 2018 yılındayız ve hala bir arpa yol gidilmedi. Türkiye, Sözleşme’de yer alan yükümlülükleri uygulamadığı gibi 4 yıldır yerinde sayıyor. Bu tasarının bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Bir diğer nokta ise politika üretimidir. Politika üreten de Meclis’tir. Aynı zamanda siyasilerin söylemleri toplumu direk etkilediği için konuşmalarında cezalandırıcı, kınayıcı söylemlerin olması gerekiyor.”
Sözleşmede neler var?
- İstanbul Sözleşmesi psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, cinsel saldırı, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türleri.
- Sözleşme çerçevesinde ev içi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet edimini içerecek şekilde anlaşılır. Dolayısıyla ‘aile’ olmayı, evlilik birliği içinde bulunmayı ya da aynı evi paylaşıyor ya da paylaşmış bulunmayı gerektirmez. Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler o denli önemlidir ki; silahlı çatışma durumlarında bile geçerliliğini korur ve taraf devletlerin bunu garanti altına alması gerekir.
- Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler öncelikle devlet görevlilerine yönelik. Devlet kendi adına hareket eden görevlilerinin İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmesini sağlamak zorunda.
- Aynı zamanda şiddeti gerçekleştiren ister kadının arkadaşı, ister eşi, ister babası, ister patronu olsun, yani kim olursa olsun şiddetin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi yükümlülüğü devlete ait. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde şiddetin sorumlusu İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde devlet olacaktır.
- GREVIO’nun Ocak 2017’de hükümete ilettiği ve ülkelerin İstanbul Sözleşmesi bakımından durumlarını tespit etmeyi hedeflediği ilk değerlendirme döneminin anket formu 6 ana başlık içeriyor. Bu başlıklar; bütünleşik politika ve veri toplama, önleme, koruma ve destekleme, maddi hukuk, soruşturma, kovuşturma ve usul hukuku ile koruma tedbirleri ile göç ve iltica.
İSTANBUL