Tekçi, anlayış üzerine kurulu sistemlerin çoğu eğitimi araç olarak gören bir anlayışa dayanmaktadır. Eğitimi tekçi anlayışın aracı olarak gören bir sistemde ya da devlet yapılanmasında öğrencileri de okulun hizmet ettiği amaçları gerçekleştirmek için nesne olarak görmektedir. Bu anlayış da sadece öğrenciler değil öteki olarak kabul edilen toplumların hepsi nesne olarak kabul edilir, dolayısıyla devletin ötekisi olan toplumun çocukları da ötekisidir.
Bir ülkedeki eğitim modeli genellikle anayasadaki temel ilkeleri doğrultusunda yapılanmaktadır. Yani sistemin kurucu kodları hangi ilkeler üzerine inşa edilmişse eğitim modeli de aynı kodlara göre inşa edilir. Anayasa çok kültürlülüğü, demokratik ve özgürlüğü esas alırsa eğitim modeli de bilimsel ve demokratik olur. Türkiye’de 1924 Anayasası tekçilik üzerine kurulu bir anayasadır, bunun sonucu olarak da eğitim modeli de bu kodlar üzerine inşa edilmiştir. Bilimsel, laik, demokratik kamusal, anadilinde eğitimi talep etmek doğal olarak tekçilik üzerine kurulu devlet kodlarına karşı demokratik mücadeleyi merkeze koymayı gerektirir.
Türkiye’de demokratik teamüllere müsaade etmeyen Cumhuriyet modernitesi demokratikleşmediği müddetçe, kurucu kodlar değişmediği müddetçe, sadece eğitim değil diğer birçok alanda demokrasi ve özgürlük arayışında bulunmak, sonuçlar üzerinde tartışmak gibi bir şeydir. Nedene inmekten imtina etmek anlamına gelir. Çok kültürlülük, sorgulama, bilimsellik demokrasi ile toplumsal adalet arasında bir ilişki vardır. Tekçilik evrenin ruhuna uygun değildir, evrenin dili değildir. Bütün Evren sonsuz çeşitlilik içerisinde birlikteliği yaşamaktadır bu bir uyumdur, karşıtlık değildir. Çok dilli, çok kültürlü eğitim modeli ile demokrasi arasında birebir bir ilişki vardır. Pedagojik olarak da çocuklar kendi ana dilleri, kültürleri ile eğitim öğretim gördüklerinde, kültürlerini koruduklarında toplumun demokratikleşmesine daha çok katkı sunarlar. Ayrıca böyle bir eğitim aldıklarında siyasal, ekonomik, sosyal sanatsal gibi alanlarda daha çok başarılı olurlar. Bunun sonucunda demokratik toplumun inşasında toplumsal adaletin sağlanmasına ciddi katkı sunarlar.
Ulus-devlet yapılanmalarında yeni toplum tanımlaması yapılmış, devlete karşı sorumlulukları belirlenmiş yurttaşlardan oluşan homojen bir toplum olarak tasarlanıyordu. Toplumsal homojenleştirme medeniyetin, çağdaş uygarlığın bir gereği olarak kabul görmekteydi. Medeniyet, çağdaşlık, ilericilik daha çok uyumlu olma, var olana rıza gösterme, geleneksel değerlerin, çok kültürlülüğün yok edilerek, farklılıkların ortadan kaldırılmasını esas alır.
Ulus-devlet anlayışlarında eğitim ile ilgili müfredat programları merkezi iktidarın ve resmi ideolojinin büyüklüğünü gösterir. Özellikle sosyal bilimler başta olmak üzere birçok alanı kendisiyle başlatır. Türkiye’de Cumhuriyet modernitesi ile başlayan bir süreçte eğitim, tekçi anlayışın amaçlarını gerçekleştirmede bir araç olarak belirlenmiştir. Devletin toplumsal düzenlemeyi, belirlediği ideolojik amaçlar ve ilkeler çerçevesinde yeniden kurmak için eğitim sistemini kullanmaktadır. Eğitime araçsal yaklaşım eğitimin özgürlük tanımlarına da uymamaktadır. Türkiye’de eğitim-öğretimle ilgili hazırlanan müfredat, ders kitapları, eğitim-öğretim mekânları, fiziksel yapı, bu yapıların mimarisi, öğretim araç- gereçleri, semboller, simgeler, törenler, bayramlar ve öğretim yöntem ve tekniklerin hepsi tekçilik amacına hizmet eden birer araç olarak tasarlanmaktadır. Eğitim yoluyla uyumlu yurttaş inşası ulus devletlerin en iddialı projelerinden biri olarak kabul edilir. Cumhuriyet’le beraber vatandaş inşası bireylerin dini, inancı, kimliği, cinsiyeti, etnik, siyasi ve benzeri aidiyetlerinden bağımsız olarak bu aidiyetler görmezden gelinerek işlem gördüğü tekçi bir proje olarak belirlenmiştir. Kısacası sorgusuz sualsiz itaat eden sadık “makbul vatandaş” imal etme esas alınmıştır. ÇEDES ve Alevi-Bektaşi Kültür Cemevi Başkanlığı gibi projeler bu amaca hizmet etmektedir. Alevi toplumundan rıza alınmadan, Alevilerin tarihsel hakikati olan Ocak sistemini etkisiz hale getiren her uygulama Kayyum anlayışıdır. Toplumun iradesi hesaba katılmadan, toplumsal rızalık yok sayılarak yapılacak her uygulama kayyum mantığıdır, toplumsal barışın önünde engeldir.
“Yüzyılın Maarif Modeli, ÇEDES, Alevi-Bektaşi Kültür Cemevi Başkanlığı vb. projelerin tamamı Cumhuriyet’in ikinci yüzyılın bir inşası olarak birey, toplum ve doğa parçalanarak birey toplumsal bağlarından koparıp nesne haline getirilerek iktidara ve devlete boyun eğmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Nesneleşen birey, nesneleşen toplumu oluşturur. Bunun sonucunda her yeni durumda farklı iktidarların ya da aynı iktidarların farklı güçleriyle uyumlu hale gelir, çok rahatlıkla kontrol edilir. 12. kalkınma planında yer alan yeni müfredat “eğitimi-öğretim programları milli, manevi ahlaki ve evrensel değerler esas alınarak ve küresel gelişmelere ve ihtiyaçlara uygun olarak güncellenecek” belirlemesi piyasaya uygun iş gücü, resmi ideolojiye uyumlu itaatkar vatandaş yetiştirmeyi amaçlamaktadır.
Sonuç itibarıyla Yüzyılın Maarif Modeli’ni, buna uygun müfredat programını hafife almamalı, üzerinde derinlikli düşünülmelidir. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında devletin yeniden inşasına hizmet eden bir müfredat programı ile karşı karşıyayız. Okullar, çerçevesi çizilmiş, hedeflenen amaca hizmet eden homojen bir toplum yaratma tasarımını yapan fabrikalar haline gelmiştir. Bu programlar ile toplumdaki ayrışma derinleşmektedir. Toplumsal ayrışma toplumsal barışın önünde büyük engel teşkil etmektedir. Asimilasyon, ayrışma ve kutuplaşma ile beraber iktidar İslam’ın itaatkar yurttaşları cemaatçi ve biat eden yurttaşlar ekseninde, birey ve toplum iradesi etkisizleştirilerek muhalefetin önüne geçmek, vatandaşların haklarından ziyade iktidara, sermayeye ve devlete karşı sorumlulukları ön plana getiren bir eğitim modeli ile karşı karşıyayız.
Yüzyılın Maarif Modeli’ne hayır diyenler, her şeyden önce Cumhuriyet modernitesinin tekçi kodlarını “tek din-tek mezhep” olarak tanımlamamalı. Irkçı, cinsiyetçi, dinci bir resmi ideoloji ile karşı karşıyayız. Yaşamın her alanı tekçilik üzerine inşa edilmiştir. En somut örneği Kürt halkının irade beyanında bulunduğu, Hak meydanında rıza gösterdiği belediye başkanlarının görevinden alınması, yerine rıza gösteremeyen kayyumların atanması da bir tekçilik anlayışıdır.
Resmi ideoloji ile hesaplaşılmadan Yüzyılın Maarif Modeli’ne “hayır” demek özgürlük pedagojisi ilkelerine uymamaktadır!
Resmi ideolojinin tedrisatında, dün olmayanlar bugün de yoktur.