Bizim için çok heyecanlı ancak aynı zamanda mutluluk verici bir maceraya başlıyoruz. Haftalık yazılarımızla okurlarımızla, mücadele arkadaşlarımızla, yol arkadaşlarımızla buluşacağız. Herkese sımsıkı selamlarımızı göndererek başlamak isteriz.
**
Tabii bu coğrafyada günlük bir gazeteye yazınca, yazılarında gündemleri baş döndürücü biçimde değişiyor. Zira bu devletin daha kuruluşundan bu yana değişmeyen konu ya da gündemleri var. Yoğunluğu ve zamanı değişse de Kürt sorunu, Alevilerin inanç özgürlüğü, işçi sınıfının örgütlenme ve hakları meselesi bunların başında gelir. Son dönemde de artan biçimde faşist saray rejiminin politik İslamcı saldırganlığının hedefi olan kadınlar ve LGBTİ+’lar var. Bugünkü iktidarda billurlaşan faşist sömürgeci siyaset sadece bugünün meselesi değil. Daha rejimin kuruluşunda var olan yapısal bir sorundur. Bu aynı zamanda güncel verili rejimin beka kodunu da verir. O nedenle bugün AKP-MHP ve Millet İttifakının toplamının tarihsel varlık gerekçesi Kürt sorununda anlamını bulur ve sömürgeci işgalcilikte maddileşir. Aynı nedenle bu iki ittifak, devletin bekasını her şey gören anlayışta, Ermenilerin soykırımını yok saymada, işçi sınıfına karşı burjuvazinin koruyucusu olmada birleşir. Bugün de yine her iki burjuva ittifak da Kürt halkının bütün kazanımlarının ve Rojava devriminin ortadan kaldırılmasında, dağlarının, ormanlarının yağmalanmasında, dilinin kültürünün inkâr ve asimile edilmesinde birbirleriyle yarış halindedir. CHP’li belediye başkanlarının Serékaniye bombalanırken bombalara imza atma yarışına girmeleri de boşuna değildir. Egemenler bakımından Kürt halkının siyasal statüsü olmasın, kendi dilinde-kültüründe yaşamasın da ne olursa olsun. Her iki burjuva ya da faşist ittifak içinde Kürt sorunu bir terör ve beka sorunudur.
Emperyalistler ve diğer sömürgeci ülkeler, işbirlikçi taşeronlar bakımından ise durum tam bir çıkar ve kendi pozisyonunu güçlendirme zeminidir. Fırat’ın batısında Rusya, Türkiye’nin saldırganlığına izin veriyor Kuzey-doğu Suriye yönetimini Esad’a mecbur etmeye çalışıyor. Fırat’ın doğusunda ABD, Rusya ve Esad’ın etkisini azaltıp IŞİD ve El Kaide artığı politik İslamcı çeteleri kontrol altında tutsun diye Türkiye’ye izin veriyor, Rojava devrimini bir çizgiye çekmeye çalışıyor. En son hava saldırıları Rusya hava sahasından, Serékaniye’de ise ABD’nin kontrol ettiği hava sahası üzerinden gelmişti.
Peki, emekçiler ve ezilenler cephesinde durum nedir? Kitle hareketinin 2015 sürecinden bu yana bir daralma hali, pasifleşme süreci, kendiliğindenlik yaşıyor. Bu durumu kitle katliamları, tutuklama, gözaltı, işkence, kaçırma, mültecilik vb. saldırıları kuşkusuz somut olarak etkiledi. Doğal olarak örgütlü mücadelenin bütün bileşimi bunlardan etkilendi, örgütsel daralmalar, geriye çekiliş kendini her yandan gösterdi. Ancak Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için Leyla Güven vekilin başlattığı açlık grevleri ile bu geriye çekiliş tam durmasa da önüne bir set çekildi, o süreçten bu yana yükselen bir mücadele dinamiği var. Bu mücadele dinamiğinin başında kadınlar ve Kürtler var. Her türden faşist zora, yasaklamaya rağmen meydanları terk etmeyen kadınlar, her türden imha ve inkâra rağmen her seferinde faşist devletin karşısına dikilen Kürtler, 2015’ten bu yana yaşanan tasfiye, kuşatma ve imha siyasetine karşı devrimciler, sosyalistler direndiler ve süreç tam bir turnusol işlevi gördü.
Bugünde bütün mücadele güçleri bakımından yeni bir turnusol zamanının arifesindeyiz. Rojava’da devrimi boğmak, Kürt halkının herhangi bir statü kazanmasını engellemek için Türk burjuva devleti Kobanê başta olmak üzere Kuzey-Doğu Suriye topraklarını işgal etmenin hazırlığını yapmış durumda. Emperyalistler ve bölge sömürgecilerin hiçbirisi daha önceki işgallerde olduğu gibi sömürgeci işgalin önüne geçmediği gibi devrimin boğulması için destek vermekten de kaçınmayacaktır. O nedenle de esas görev bugün özgürlük ve sosyalizm isteyen mücadele güçlerinin omuzlarındadır. Ya bu işgale ve sömürgeci rejimin şovenizm ya da sosyal şovenizmine teslim olacaklar, ses çıkarmayarak dolaylı destek verecekler ya da kendi geleceğine sahip çıkacak, tutarlı bir sosyalist, demokrat, insan hakları savunucusu olmanın pratiğini örecekler. Açık ki yeniden turnusol zamanlardayız.
Daha önceki birçok pratikte olduğu gibi zaten işin muhatabı olan Kürt özgürlük güçleri ve devrimciler, sosyalistler karşı çıkışın öncüsü olacaklardır. Bugün Kürt halkının kazanımlarının yok edilmesi, örgütlü yapısının dağıtılması tüm özgürlük ve sosyalizm güçleri için ölümcül bir darbe anlamına gelir. Sosyal şovenizmin sularında yüzen adı komünist ya da sol-sosyalist olan yapıların bu gerçeği görmeleri gerekir. Aksi takdirde egemen düzenin savunucuları oldukları ve özgürlük düşmanları ile dolaylı ittifak yaptıkları anlamına gelir. İşte tam da buradan hareketle Birleşik Mücadele Güçleri başta olmak üzere HDP etrafında kenetlenmiş Emek ve Özgürlük İttifakı ile tüm mücadele güçlerinin zaman kaybetmeden işgale ve sömürgeci savaşa karşı emekçilerin, ezilenlerin örgütlenmesi göreviyle hareket etmesi gerekir. Bu da somut hazırlık anlamına gelir. Emekçi semtlerde işgal karşıtı meclisler/komiteler kurmak, antifaşist halk komiteleri kurmak gibi envai çeşit örgütlenmeyi içerir. Kendi gücüne ve birleşik mücadele örgütlerine yaslanarak kitleleri hazırlamaktır. Bu ise lafla değil bizatihi somut pratikle yapılabilir. Mesela fiili yürüyüşler yapmak, meydanları, ana caddeleri trafiğe kapatmak, burjuva partilerin binalarını işgal etmek, yani faşist şefliğin ezberini bozacak pratikler yaratmaktır. Temsili siyaset tarzına hapsolmadan, ezberlere ve alışkanlıklara teslim olmadan sömürgeci işgale karşı kitlelere gitmek, onları işgale karşı örgütlemek, şovenizme karşı bilinçlendirmek zorunludur. Demokrasi, insan hakları, özgürlük ya da sosyalizm mücadelesi verenler bakımından bugün böyle bir görev ve sınanmayla yüz yüzedirler. O nedenle bütün emekçiler ve ezilenler için örgütlü mücadeleye atılmak, sorumluluk almak hayati bir meseledir. Zamanın çağrısı her bir işçiyi, genci, kadını, Kürdü mücadeleye çağırıyor, bir adım öne çıkma zamanıdır.