Sibel Sütpak
Bundan yirmi altı yıl öncesi.
Eyübiye Harrankapı Mezarlığı caddesinden ilkokul öğretmenimizin evine gidiyoruz. O cadde, o yol ilk defa o kadar kalabalık. “Mahşeri Kalabalık” denilen türden bir kalabalık hem de. Her taraf deyim yerindeyse haki renge boyanmış durumda. Devasa haki renk araçlar, masallarda tasvir edilen dev misali haki renkli dev adamlar… Ben mi küçüktüm yoksa adamlar mı çok uzundu halen anlamış değilim. Hayatımda gördüğüm en uzun adamlardı haki renk elbiseler içindeki o adamlar ve de hayatımda görüğüm en korkunç adamlar! Güneş gözlüklü, hilal bıyıklı ve iğrenç deredece kötü sakız çiğneyen dev adamın birini aradan onlarca yıl geçmesine rağmen halen unutamadım. Ellerinde de o güne kadar gördüğüm en büyük silah! Ölüm makinesi yani. Dedim ya, her şey o gün aşırı büyüktü. Kalabalık da büyüktü, araçlar da, adamların boyu da, silahlar da. Her şey aşırı derecede büyük ve korkunçtu. Bu büyüklüklerle paralel olarak korkum da büyümüştü o gün. Trafik yoğunluğu da fazlaydı. Ve her şeyden habersiz bizler ve ben.
Sallana sallana yürürken bizler; o iğrenç şekilde sakız çiğneyen, güneş gözlüklü, haki renk elbise giyen dev adam bizlere boyumuzu aşan silahı doğrulttu. Köyden gelmişiz. Türkçe’yi pek anlayıp konuşamama rağmen dev adamın “nereye?” dediğini anladım. Öğretmenimizin evine gideceğimizi söyledik. İğrenerek bakıyordu bize. Sakızını çiğnemeye devam edip, bize yol verdi. Unutmadım, hiç unutmadım, hiç de unutmayacağım o günü ve bana iğrenerek bakan o dev adamı!
Öğretmenimiz de herkes gibi evinin kapısındaydı. Liyakat ile göreve geldiği için, eli öpülesi değerli ve duyarlı bir insandır öğretmenimiz. Herkes farkında olanların. Kimsenin yüzü gülmüyor. Güleryüzlü öğretmenimiz bile üzgün. İnsanlar fısıltıyla konuşuyor. Bu manzara daha da büyütüyor korkumu. Öğretmenimizden duyuyorum ilk olarak Muhsin Melik ismini. Urfa diyor, parti diyor, siyaset diyor. Ama tabi bizler hiçbir şey anlamıyoruz. Öğretmenimden anladığım tek şey bir adamın öldüğü ve adının da Muhsin Melik olduğuydu.
Ertesi gün babamın görüşüne gidiyorum. Babam ve arkadaşlarının keyfi de yok, tıpkı öğretmenim gibi. Bir adam ölmüş, dedim babama. Adı da Muhsin Melik’miş, dedim. Büyük adammış, dedim. Çünkü dev gibi arabalar gelmişti. Silahlı adamlar gelmişti. Evet, benim gözümde büyük adamdı Muhsin Melik. Ama bana silah doğrultan o iğrenç suratlı adamın büyüklüğü gibi bir büyüklük değil de, mühim adam anlamında bir büyüklüktü. Herkes susuyordu ve ben halen büyük adamın adı soyadı dışında kim olduğunu bilmiyordum.
Aradan yıllar geçti. Muhsin Melik’i tanıyan arkadaşlarının anlatımlarından ve çeşitli kurumların duvarında asılı olan portresinden tanıdım zamanla.
Meğerse Urfa’da ilklerin adamıymış Muhsin Melik. Emeği çokmuş Urfa için, hizmeti çokmuş Urfa için… O kadar ki canını bile feda etmiş kutsal şehir olan Urfa için. Şanslıyım. Onu şahsen görmesem de, tanımasam da onun izinden gittiğim için şanslıyım.
Tanıdıkça da saygım sevgim arttı. Yani ben büyüdükçe O da gözümde ve yüreğimde büyüdü.
“Büyük Adam”ın vurularak öldürüldüğünü öğrendim. Faili meçhul cinayetlerinin kurbanı olduğunu öğrendim. İnsan Hakları Derneği (İHD) başkanlığı yaptığını öğrendim. Cesur olduğunu öğrendim. Duyarlı bir kişi ve gerçek anlamda bir insan olduğunu öğrendim. Ve öğrendim ki, çalışma arkadaşlarına, yoldaşlarına sürekli: “Korkmayın, düşüncelerinizi korkusuzca ifade edin. Gerçekleri anlatın!” dediğini.
Ve yine aradan yıllar geçti. Urfa Ziraat Mühendisleri Odası’na gittiğimde, toplantı salonunun Muhsin Melik Toplantı Salonu olduğunu gördüm. Ziraat Mühendisi olduğunu öğrendim. Hatta odanın ilk kurucu başkanı olduğunu öğrendim. Kürt siyasi geleneğin kapatılan partisi olan Demokrasi Partisi’nin (DEP) Urfa İl Başkanlığı’nı yaptığını öğrendim daha sonra. Halen de HDP Urfa İl Binası’nda portresi asılıdır. Ama tabi sadece siyasi partide değil, Urfa ZMO, Urfa İHD binalarında da asıldır portresi.
Ve düşündüm. Düşündükçe de anlamaya çalıştım. Ama anlayamadım. Böyle duyarlı, böyle memleket sevdalısı bir insan neden öldürülür? Bu insanın zararının aksine, çok çok faydası dokunmasına rağmen neden öldürülür? Her insanın yaşam hakkı kutsal hakken, faydalı olan Muhsin Melik neden öldürülür mesela? Ve en önemlisi de neden faili meçhullar kervanına katılır? İnsan sormadan edemiyor. Oturup kalkıp memleket sevdasından bahsedenler; sözde değil icraatlarıyla da kendini kanıtlayan, gerçek anlamda memleket ve halk sevdalısı olan Muhsin Melik’in faillerinin bulunup cezalandırılması için neden bir şey yapmadılar bugüne kadar? Sormak lazım. Muhsin Melik ne yapmıştı? Şayet memleketini sevme suçunu işlediyse, neden cezasını hukuki merciler değil de yargıya rağmen meçhul kişiler veriyor? Bizi yönetenlerin ne kadar gündemine girdi bu acı olay, bilmiyorum. Ama eğer “memleket sevdası” konusunda bir samimiyet varsa ve eğer gerçekten yaratılanı yaradandan ötürü seviyorlarsa Urfa’ya hizmet dışında hiçbir zararı dokunmamış olan Muhsin Melik cinayetiyle ilgili tek kelimelik de olsa bir açıklama yapmalıdırlar.
Muhsin Melik şahsında hayatı pahasına da olsa gerçekleri sonuna kadar savunan tüm demokrasi şehirlerini saygıyla anıyorum.