Reyhan Hacıoğlu/ Yusuf Özdemir
Ekolojik olarak ciddi bir çevre felaketine yol açacak, doğal güzellikler kadar İstanbul’un su havzalarından olan Terkos’u da yok edecek ve o bölgede yaşayan yurttaşları mağdur edecek Kanal İstanbul projesi için AKP gün sayarken, yöre halkı, çevre örgütleri, muhalefet projeye karşı durmaya devam ediyor.
Dert çok anlatan yok!
Haziran’da proje kapsamında yapılacak 6-7 köprüden ilkinin temeli atılacağı iddia edilirken, İstanbul Havaalanı ile yok edilen Kuzey Ormanları gibi bu kez Durusu, Yeniköy, Karaburun gibi birçok doğal güzelliği olan geniş bir bölge yok olma tehlikesi altında. Yapılacak “Çılgın projeden” en çok etkilenecekler ise hayvancılıkla uğraşanlar, meraları yok edildiği gibi birçoğuna evlerini boşaltmaları için tebligat bile gitmiş durumda. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, haber için gittiğimiz bölgede nerdeyse haber konusu olduğumuzdan bu haberin ana gövdesi olan yaşanan mağduriyet ne yazık ki jandarma ve polis işbirliği ile yurttaşlara uygulanan baskı sonucu bu haberde yer almayacaktır.
Kayıt dışı gerçekler
Kanal İstanbul ile yok edilecek alanlardan biri olan Terkos’a bağlı Durusu’da birçok kişi kamerayı görür görmez uzaklaşsa da, birçoğu “Konuşsak da bir şey değişmeyecek” diyerek konuşmuyor. Eskiden belde olan Durusu küçük, yeşillikler içinde bir köy gibi. Gelincik tarlaları sonrası varılan köyün neredeyse tamamı İSKİ çalışanı ya da emeklisi. Hayvancılık yok, çiftçilik ise evlerin önüne ekilen küçük bahçelerde yapılabiliyor. Birçok esnaf yasaklardan dolayı kapalı olsa da beldenin kahvesinde insan bulmak mümkün. Hemen hepsi bizi görür görmez önce nerden olduğumuzu sorup, sonra havuz medyasından olmadığımızı anlayınca biraz rahatlayarak konuşmasa da kayıt dışı en azından “sitem” ediyor.
‘İmarı ancak yüzde 15’
Kahvede denk geldiklerimizden biri de 1999 ve 2003 arası beldenin CHP’li belediye başkanı olan Ercan Avcı. Avcı neden projeye karşı durduklarını şu sözlerle anlatıyor: “Kanal beldemizi haddinden fazla etkileyecek doğal yapı olarak, kültürel yapı olarak, ekonomik yapı olarak. Onun için kanalın yapılmasını istemiyoruz. “Yıllar önce burada çiftçilik ve hayvancılıktı geçim kaynağımız. Daha sonra İSKİ’nin bünyesinde dedelerimizden bu tarafa hepsi çalıştı İSKİ’nin kuruluşlarında. Geçim kaynağımız İSKİ gibi bir şey oldu” diyen Avcı devamında ise “Biz zamanında imar planlarını buradaki potansiyel nüfusun yaşamına göre yaptık. Yani 1 buçuk ve 3 dönüm imar vasfı var. Yoğunluk da 5 bin-6 bin kişi arası. Bunun dışında fazla nüfus da istemedik. Fabrikasyon da istemedik. Planlarımıza baksınlar etsinler hiçbir tane fabrikaya benzer hiçbir işletme yok” diyerek yapılacak projenin beldenin ekolojik yapısına ciddi zarar vereceğini vurguluyor.
‘Yalnız kalmayalım’
“Yöre halkı bu projeye yaşadığı bölge ve yaşamak istediği bölge olduğu için karşı durmak zorunda” diyen Avcı, AKP’nin projedeki ısrarına da değinerek, “İktidarın ısrarı bu bölgede daha önce bazı projelere veyahut bazı yatırımcılara vermiş olduğu kişisel sözlerdir diye düşünüyorum” diyor. Avcı herkese de destek çağrısında bulunuyor; “Mücadele edeceğiz ve destek bekleyeceğiz, yalnız bırakılmak istemiyoruz.”
‘Balıkçılığın sonu demek’
Yörenin en dikkat çekici özelliği ve güzelliği ise birçok kentten insanın bir arada yaşıyor olması. Onlardan biri de ailesi 1974’ten beri Durusu’da olan ve yöre halkının deyimi ile “gelme” olan Mehmet Ferruh Karala. Karala eskiden balıkçılık yaptığını belirterek, bu imkânın yok edilmesiyle marangozlukla geçimini sağladığını belirtiyor. “Sadece inşaatçıların rantına kaymak sürecekler başka bir şey olacağı yok burada. İyi olacak diye bilimsel bir ispatı yok ama kötü olması noktasında bir sürü doneler var” diyen Karala, “Ben esasında balıkçıyım Karaburun’da. Ta Karaburun, Yeniköy’e kadar dolgu yapılacak. Öyle olduğu zaman balıkların göç yolu üzeri burası, milyonlarca yıllık göç yolu değişecek balıkların. Göç ederken besin sistemi de değişecek. Sonuç ne olacak binlerce balıkçının sonu demek bu” diyor.
‘Rant için bu ısrar’
Katar Emiri’nin annesi dâhil birçok AKP’linin arsa aldığı proje kapsamında binlerce dönümün imara açılması öngörülürken, Karala da bu duruma işaret ederek şöyle diyor: “Ranta dayalı bir ısrar var. Binlerce dönüm hazine alan var. 150-200 milyar dolarlık rant alanı var bence.”
Üç çınardan tek çınara
Belde doğal güzellikleriyle ilgi çektiği kadar tarihi ile de dikkat çekici. Belde meydanında görkemli bir çınar ağacı dikkat çekerken, beldenin asıl adının da Tripos olduğunu öğreniyoruz ki Rumca Üç Çınar anlamına geliyormuş. En az 300 ile 500 arası yaş tahmini yapılırken, gövdesinden akan buz gibi sulardan yapılan çeşme ile de hayrata dönüştürülmüş. Fotoğraf çekerken, sık sık “Kameranızı gördüler, gelirler” uyarısı ile karşılaşıyoruz.
‘Nereye gidelim…’
Beldeden çıkmadan son görüştüğümüz yurttaş ise Kanal projesine karşı direnişlere öncülük eden Zehra Dalmaz oluyor. Evinin küçük bahçesinde bizi karşılayan Dalmaz’ın ailesi de 52 önce Urfa’dan gelmiş. Sormaya gerek bırakmadan içini döküyor: “Doğal yaşam alanlarımız bozulacak. Su kaynakları kuruyacak. Maddi manevi çok kayba uğrayacağız, mesela ben 58 yaşındayım yaklaşık 52-53 yıldır buradayım. Bu yaştan sonra gidip bir şehir merkezinde yaşamam mümkün değil. “
‘Halkıyla niye inatlaşır ki!’
“Babam burada mezarlıkta, kayın pederim, kayınvalidem onlar hep kalkacak yani biz dini inancımız gereği bile böyle şeylere karşıyız. Dirileri geçtim ölüleri de yerlerinde rahat bırakmıyorlar” diyen Dalmaz, “Niçin bir insan bu halkla inatlaşır niçin yani. İşin ucunda rant var ama ne zaman bitecek bu açgözlülük, ne zaman doyacaklar. Yok doymayacaklar” diyor.
‘Kanal’ı TV sananlar’
Bir yandan da yöre halkından bazılarının ilgisizliği ve bilgisizliğine kızıyor: “Konuşmuyor olabilir ama yöre halkı en azından yüzde 80’i istemiyor ha yüzde 20 de zaten bilinçsizdir. Soruyorlar Kanal İstanbul hakkında ne düşünüyorsunuz diye; ‘Valla olsun’ diyor. ‘Seyrederiz’ diyor. Televizyon kanalı zannediyor, var mı böyle bir şey. İnsanımız bu kadar bilinçsiz, yandaş kanalları seyrede seyrede beyinleri uyuşmuş, gerçek haber yok, oralarda hep yalan yanlış haberler, din öne sürülerek insanımız cahilleştirilmiş. İnsanlar tepkili ama gösteremiyorlar, korkuyor.”
‘Çöktüler mallara’
“Hukuki yolları tüketene kadar mücadele edeceğiz. Olmadı AİHM’e kadar gideceğiz” diyor ve “Keşke 3. Havaalanı sürecinde de bu kadar bilinçli olup mücadele etseydim” diyerek ekliyor: “Ben esnafım bir müşterim bile artmadı, bize öyle dediler ya hani. Zarardan başka bir şey getirmedi. Gürültüsü, pisliği… İnsanlar çok mağdur oldu. Çöktüler resmen insanların mallarının üstüne. İnsan demek istemiyor ama onlara da iyi oldu ses etmediler. Oy vermeye gelince de gidip koşa koşa onlara oy verdiler. Şimdi uyandılar ama geç oldu. Ama en azından Kanal için biraz mücadele vermemize yardım ederler.”
‘Torunları yok mu?’
“Düşman mısınız siz? Bu ne biçim devlet adamlığı, yok böyle bir şey” diyen Dalmaz devamında ise; “Nerde bir güzellik varsa oraya çöküyorlar yapmayın ya. Onların da evlatları var onlar da burada yaşayacak. Hadi ben kendimi geçtim o 5’li çetenin çocukları, torunları yok mu yani? Recep Tayyip’in çocukları, torunları onlar da bu ülkede yaşayacak. Bilmiyorum kaçıp gitmeyi düşünüyorlarsa bilemem yani. “
‘Kanal herkesin derdi’
“Bu pandemiyi gerekçe yapıp her şeyi engelliyorlar. Bir yürüyüş yapalım dedik. Aman Allah’ım Tomalar, çevik kuvvet bir görseniz. Bu korku neden? İnsan kendi vatandaşından korkar mı? O polislerin maaşını ben veriyorum ya. Ben halkım, vatandaşım, onlara kötülük düşünebilir miyim? Ama onlar öyle düşünüyor” diyen Dalmaz son olarak şu çağrıda bulunuyor: “Hiç kimse demesin beni ilgilendirmez demesin, en azından bunun bir bütçesi var ödeme yapılacak. Yıllarca onlar, çocukları ve torunları bunların faturalarını ödeyecekler. Şimdi nasıl geçilmeyen yollara, köprülere ödeme yapıyorsak aynen bu Kanal için de o olacak çünkü Türkiye’nin bütçesi yok. Hepsine rica ediyorum karşı çıksınlar böyle bir şeye, Türkiye’nin ihtiyacı yok. Bugün buraya yarın İkizdere’ye, öbür gün Mardin’e hepimizin başına gelebilir. Birbirimize destek olalım.”
◊Ve takip başlıyor!
Dalmaz’ın evinden çıkıp meydana geldiğimizde asıl haber orda başlıyor bizler için. Jandarma kısa süre içinde önümüzü kesip, kimliklerimizi alıyor. GBT işleminin ardından burada ne aradığımız, ne haberi yaptığımızı sorup bıraksalar da kısa süre sonra öyle olmadığını anlıyoruz. Durusu beldesinde dolaşırken, Yeniköy’de de herkesin projeye karşı olduğunu ancak baskı olduğu için köylülerin konuşmayacağı söylenmesine rağmen uğramak istiyoruz. Köye girmemizle sivil polis araçlarının takip etmesi bir oluyor.
Adım adım taciz
Köyde aracı olan arkadaş eşliğinde güç bela bulduğumuz hayvan yetiştiricisi ile yaşadıklarını konuşuyoruz. Nasırlı ellerini gösterip “Benim hayatım burası ve hayvanlarım” diyor ancak meranın ortasına dikilen beton duvarlar çok yakın bir tarihte geriye hiçbir şey kalmayacağının işareti gibi. Başka bir yer gitmek için kalktığımızda ise arkadaşların ısrarlı araması ile tacizin arttığını ve az daha kalırsak işlerin renginin değişeceğini anlıyoruz. Bize eşlik eden arkadaş çok baskı olduğunu ve bizim gibi birçok kişiye haber yaptırılmadığını ve bu yüzden insanların korktuğu için konuşmadığını vurgulasa da yaşadıklarımız baskının en somut örneği oluyor. İnsanları daha fazla tedirgin etmemek için daha fazla kimseyle görüşmeden köyden ayrılırken sağlı sollu sivil otoların arasında kalmamız bir hayli uzun sürüyor. Tek araçlık takip ise İstanbul’a kadar devam ediyor.
Hedef gösteriliyoruz!
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun cuma namazına beldeye gelmesine denk gelmemizden “güvenliğin” arttığını söylese de köylüler, baskıların çok yoğun yaşandığı ve bu yüzden kimsenin konuşmak istemediği de en somut haliyle ortaya çıkıyor. İstanbul’a vardıktan kısa bir süre sonra aracı olan arkadaşın araması ile jandarmaların konuşan yurttaşı korkuttuğunu ve bizi hedef göstererek “Terörist onlar, neden konuştunuz” dediklerini de öğreniyoruz. Haliyle yarattıkları korku ikliminde yurttaşın sözleri ve yaşadıkları mağduriyet bu haberde yer alamıyor ve geriye baskılar altında Kanal İstanbul’u çok isteyen yurttaşlar kalıyor (!)