Tunahan Gözlügöl
Enes Kara bu satırlar yazılmadan hemen önce cemaat yurdunda yaşadığı baskılar sebebiyle intihar etti. Enes, o yurda mecbur değildi ancak her taraf cemaat yurtlarıyla donatılırken yurt ihtiyacının karşılanması buna indirgendi. Enes Kara bir kişi değil; Enes Kara binlerce gençti. Bugün Enes, belki yarın başkası… Yurt problemi ortadan kalkmadıkça ve cemaat yurtları bir tercih olarak gençlerin önüne serildikçe, cemaat baskısı ve kıskacı altında nice hayatların ardından içimiz burkulacak. Kahroluyoruz elbette, kahroluyoruz Enes’e, Sibel’e, Furkan’a ve daha nicesine. Sadece son bir haftada 10 genç intihar etti. Peki neden?
Barınamıyoruz diyen gençler seslerini yükseltirken cemaat yurtlarına zorunlu bırakıldıklarını defalarca belirttiler. Yurtların, öğrencileri, cemaat kıskacına aldıklarını, yıpratıcı süreçlere maruz bırakıldıklarını dile getirdiler. Eğitim için gittikleri şehirlerde yeni bir hayata başlarken cemaat yurtları bir tercih olarak değil mecburiyet olarak öğrencilere sunuluyor. Yeterli barınma imkanları sağlamayan devlet, Ensar Vakfı gibi birçok cemaat yurdunu destekliyor, binalar hibe ediyor. Öte yandan KYK yurtları hem ihtiyaç bakımından hem de sağlık bakımından barınan öğrencileri yıpratıyor. Öğrenciler sağlıklı ve yeterli imkanlara ulaşamıyorlar. KYK yurtlarının imkanları geliştirilmedikçe ve yeni yurt imkanları açılmadıkça bizler kahrolmaya devam edeceğiz.
Öte yandan patronlar, milyonlarca lira hibe alırken, vergi indirimleri alırken, öğrencilerin burslarına hibe kuruş kuruş yapılıyor. Öğrenciler aynı zamanda işçi olmak durumunda kalıyor ve hatta öğrenciliği bırakıp işçi olmak durumunda kalıyor. Öğrenci bile olamayan genç işçiler geleceksizlik ile karşı karşıya kalıyorlar. DİSK Genel-İş verilerine göre çalışan nüfusun %60’ı gibi ciddi bir oranını gençlik oluşturuyor. Böyle bir durumda geçim baskısı altında eziliyor gençler. Ya okuyacaklar ya çalışacaklar. Bu kıskaç arasında kaldıkça gençlik, koca bir geleceksizlikten başka bir şey çıkmayacak ortaya.
Geleceksizlik ile mücadele ederken de fırsat eşitliği yok sayılıyor. KPSS’de gençler derece yaparken sözlü mülakatlarda eleniyorlar. Veyahut çalışmak zorunda olan gençlerin sosyal hayatı bile olmazken, zengin ile fakir arasındaki uçurum, sistemin yaratımıyla açıldıkça açılıyor. O denli ki orta sınıf bile belirginsizleşiyor: Zengin çok zengin, fakir çok fakir… Böyle bir durumda gençler kendilerini geliştirmekte zorluk çekiyorlar. Furkan Celep’i hatırlarsınız. Ne okumak istediğini, ne olmak istediğini bilmediğini; kendisiyle yaşıt olan gençlerle arasında uçurum olduğunu ve onların üstün olduğunu yazmıştı mektubuna, veda ederken. İşte oradaki uçurum, sistemin ve sistemin bileşeni olan her iktidar, biz gençliği bu uçuruma itiyor. Bizler çabalıyoruz ancak çabaladıkça yok oluyoruz. Çabalayıp KPSS’de derece yapıyoruz; sözlü sınavda yandaş olmadığımız ve dahi taraf olmadığımız için eleniyoruz. Çabalayıp bir üniversiteye giriyoruz; kayyum rektörü protesto ettiğimiz için aylarca tutuklanıyoruz, muhalif olduğumuz ve örgütlenme hakkımızı kullandığımız için disiplin cezaları alıyoruz. Çabalıyor, çabalıyor, çabalıyoruz ancak eridikçe eriyoruz. Kahroluyoruz, kahrediliyoruz, yok ediliyoruz. Bir haftada 10 genci öldüren, yaşadığımız bunalım değil bu bunalıma yol açan sistem ve onun bileşeni iktidardır. Gençlerin katili “iş beğenmiyorlar” diyenlerdir. Gençlerin intiharı artık bendini aşmış kapitalist sistemin ve iktidarın katliamı haline gelmiştir. Bizler, gençler ölüyoruz; öldürülüyoruz! Ne cemaat yurtlarına mecburuz ne de yetersiziz. Enes Kara nezdinde yitirdiğimiz her genci öfkemize bırakıyoruz. Öfkemiz ses verecektir bir gün elbet. O güne kadar tek temennimiz olmasaydı keşke, tek ümidimiz yitirdiğimiz son olur. Kahrolmamak için sistemin tam karşısında buluşmak dileğiyle. Hoşça kal Enes, hoşça kal! Hoşça kalın dostlarım!