Yerel seçimlerde Kürdistan coğrafyasında hukuka ve ahlaka aykırı bir şekilde devletin bütün imkanlarını kullanarak seçime giren AKP ile iradesi tanınmak istenmeyen Kürt halkının mücadelesine şahit olduk.
Bir tarafta 2016 yılından bu yana Kürt halkının iradesini kayyımlarla tanımayan, Kürtlerin seçme ve seçilme hakkını devletin şiddet aygıtı ile yok sayan AKP ve devletin bütün kurumları vardı. AKP ve devletin güvenlik birimleri, yargı, vali ve kaymakamlardan oluşan kurum ve şahsiyetleri yine devletin bütün maddi imkanlarını kullanarak Kürt halkına karşı orantısız bir seçim kampanyasını yürüttü. Propaganda aracı olarak TRT ve yandaş medya kanallarının kullandılar, Erdoğan ve AKP’li bakanlar hukuka ve ahlaka aykırı şekilde bulundukları makamların imkanlarını AKP belediyelerinin seçim çalışmalarında kullandılar. Kürdistan’da kayyımlar belediyelerin, valiliklerin, kaymakamlıkların imkanlarını AKP’li adaylar için kullandılar. Devletin askeri birimleri başta korucuları olmak üzere halkı AKP’li adaylara oy vermeleri konusunda tehdit etti. Yetmedi seçimde elli dört bini aşkın taşımalı seçmenle halkın iradesine konmak istediler.
Buna karşı Kürt halkının haklılığından, kararlılığından ve inancından başka bir imkanı yoktu. Kürt halkı gücünü haklılığından, inancından almaktadır. Gasp edilen iradesini AKP’den aldı ve devlet adına seçime giren AKP’nin bütün baskılarına karşın AKP’ye geçit vermedi.
AKP; hilelere, hukuksuzluklara, seçim çalışmalarındaki imkanların orantısızlığına, taşımalı seçmen ahlaksızlığına rağmen Kürt halkını teslim alamadı. Bu sefer seçimden sonra da devlettin şiddet ve zorba tekelini kullanarak Kürt halkının iradesine saldırmakta ve Kürt halkının kazanımlarını yağmalamak istemektedirler.
Kayyım saldırısı Kürtlerin kendini yönetme iradesine saldırıdır.
Halktan yana değil, toplumdan yana değil, devletin tekçi ve azınlık bürokrasinin adına hareket eden AKP’nin kayyım yağması için birçok gerekçe sayılabilir. Bu gerekçelerin başında da hırsızlık, talan ve yağma amaçları sayılabilir. Şimdiden bile Kürdistan’daki AKP bürokratları ve yandaşlarının Kürt belediyelerine kayyım veya belediye yönetimlerinde daire başkanı, şube müdürü olmak için kulis yaptıkları da bilinen bir gerçektir.
Ama asıl olarak tekçi devlet aklı, kayyım politikalarıyla Kürt halkının kendini yönetme iradesini kırmak ve Kürt halkının kendini yönetme kararlılığını yok etmeyi amaçlamaktadır. Kürt halkı da bu bilinçle kayyım politikalarına karşı kararlı bir tutum ortaya koymuş ve kayyımları Kürt coğrafyasından kovmuştur. Bu sefer de kayyımlara geçit vermeyecektir.
Kayyım politikası Kürtlere uygulanan ayırımcılıktır, ikili hukuk uygulamasıdır.
5393 sayılı belediye kanununa göre; belediye başkanlığında hukuki ve fiilli olarak boşalma olması durumunda belediye meclis üyeleri kendi içlerinden belediye başkan vekilini seçerler. Ancak cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Kürtlere yapılan ayırımcılık politikaları ve ikili hukuk uygulamaları 15 Temmuz 2016 darbesini ‘Allah’ın bir lütfu’ olarak kullanmıştır. Erdoğan AKP’si 674 sayılı KHK ile belediyeler kanununa göre halkın iradesini yok sayan, seçme seçilme hakkını elinden alan kayyım politikasını kanuna eklemiştir. Bu yasal değişiklik ile kayyım politikası bugüne kadar bir tek Kürt belediyelerine uygulanmıştır.
31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra Antalya’nın Kepez ilçesinde yeni seçilen belediye başkanı hakkında başlatılan bir soruşturma ile görevden geçici olarak alındı. Görevden alınan belediye başkanının yerine Kepez Belediyesi meclis üyeleri toplandı ve belediye başkanları görev başlayıncaya kadar belediye başkan vekilini seçtiler. Ancak Hakkari Belediyesi’nde ve şimdiye kadar kayyım atanan Kürt coğrafyasındaki belediyelerde ise belediye meclis üyelerinin kendi başkan vekilini seçme hakları elinde alınıp direk İçişleri Bakanlığı veya valilikler tarafından halkın tanımadığı ve halkı tanımayan hatta halka karşı kin besleyenler kayyım olarak atanıyorlar.
Antalya Kepez Belediyesi’nde ayrı hukuk uygulanıyor, Hakkari Belediyesi’nde ayrı hukuk uygulanıyor. Kürt’e ayrı hukuk uygulanıyor, Türk’e ayrı hukuk uygulanıyor. Bu ayırımcılık değildir de nedir? Bu ikili hukuk değildir de nedir?
Bilmek yetmiyor, değiştirmek için harekete geçmek gerekiyor.
Kayyım politikası ile Kürtlere uygulananın hukuksuzluk olduğunu, ayırımcılık olduğunu, demokratik olmadığını, faşizm olduğunu, ikili hukuk olduğunu herkes biliyor. Kayyım politikasının irade gaspı olduğunu, yolsuzluk ve hırsızlık olduğunu, yağma ve talan olduğunu herkes biliyor. Kayyım uygulamasının başta eşbaşkanlık kazanımı olmak üzere kadınların kazanımlarına saldırı olduğunu herkes biliyor. Bunu Kürt halkı da biliyor, Türkiye halkları da biliyor, inananı da biliyor, seküleri de biliyor, muhalefet partileri de biliyor, sivil toplum örgütleri de biliyorlar.
Ancak artık bilmek yetmiyor. Çünkü önemli olan bilmek değil, değiştirmek için harekete geçmektir. Bu nedenle başta halk adına siyaset yapan ve halktan destek alan siyasi partiler olmak üzere bütün toplumsal dinamikler de bu süreçte Kürt halkının yanında olmalı ve AKP’nin halkın iradesine çökmesine engel olmalıdır. Kürt halkına ayırımcılık yaparak Kürt’e ayrı Türk’e ayrı hukuk uygulamasına dur denmeli ve herkese eşit davranılmasının sağlanması için Hakkari’de Hakkarilinin yanında olunmalıdır. Siyasi partiler de kayyım politikasına karşı hem mecliste hem de sokakta miting, halk buluşmaları, yürüyüşler yapmalı. Antalya’nın Kepez ilçesine uygulanan hukukun Hakkari’ye de uygulamasını sağlamalıdırlar.
Kürt halkının ve Kürt coğrafyasını bir hikayesi vardır. O da direniştir. Bu halk Dehaq’lardan günümüze kadar hiçbir zalime, hiçbir diktatöre boyun eğmemiş, diz çökmemiştir. Onuruyla direnmiştir. 100 yıldır inkara, yok sayılmaya boyun eğmediği gibi, kayyıma da boyun eğmeyecek, diz çökmeyecektir. Direnecektir.
Bu halkın bir mücadelesi vardır. O da eşit ve özgür günlerin mücadelesidir. Eşit ve özgür günlere ulaşana kadar direnerek mücadelesine devam edecektir.