Fikret Başkaya
“Bilim, sadece bilimcilerin ellerine bırakılmayacak kadar çok önemli bir şeydir”
Carl E. Sagan
“Düşünür öldü. Yaşasın araştırmacı…”
Mehdi K. Benslimane
Fetişizm, putçuluk, tapınmacılık anlamındadır. Toplumda teknolojinin her sorunu çözeceğine dair tuhaf bir saplantı var… Aynı şey bilim için de geçerli… Bilimsel ve teknolojik gelişmeler sayesinde bu dünyanın Cennet olacağı tasavvuru ve beklentisi yaygın… Modern bilim ve teknoloji 400 yıldır gelişiyor, gelişiyor ‘teknik bilim harikaları’ insanları büyülemeye devam ediyor… Lâkin her geçen gün dünya daha da yaşanmaz bir yer haline geliyor… Canlı yaşam tehdit altında ve yıkım hızlanarak yol alıyor… Velhasıl söylemle gerçek, retorikle realite arasında derin bir uyumsuzluk ve tutarsızlık var… Neden? Doğru sorular sorulmazsa olacağı budur ve her geçen gün doğru soru soranların sayısı azalıyor. Akademi ve medya ‘doğru soru soranlara’ yaşam hakkı tanımıyor… Esasen üniversiteler ‘ölü bilgilerin’ depolandığı yerlerdir… Aykırı düşünceler her geçen gün marjinalleşiyor… Şimdilerde ‘bilim diye tedris edilen’ çocukları, gençleri itaatkâr yapmanın, disipline etmenin, soru sorma, düşünme yeteneklerini dumura uğratmanın hizmetinde… Oysa iyi soruları ancak ‘disiplinsizler’, itaatkâr olmayanlar, ‘entelektüeller’ sorabilir… Şimdilerde ‘bilim’ sömürü düzenini meşrulaştırmanın ve dayatmanın hizmetinde ama bilim ve ‘bilimcilerin’ itibarı çok yüksek… Her kepazelik, her saçmalık ‘bilim’ ve ‘bilimsellik’ adına meşrulaştırılıp, dayatılıyor… Her akşam öbek öbek televizyonlarda ‘ahkâm kesen’ konunun uzmanları, her konunun uzmanları söylemek istediğimi doğrulamıyor mu? Doğru soruları soranlar oralara yaklaştırılır mı? Marx, boşuna “her şeyden şüphe et” dememişti… Eğer bilim şeylerin gerçeğine nüfûz etmenin, anlamanın yolunu aralıyorsa, teknoloji herkes için yaşamı kolaylaştırıyorsa, güzelleştiriyorsa bir kıymet-i harbiyeye sahip olabilir…
Sadede gelirsek… Onca bilimsel ve teknolojik gelişmeden, ilerlemeden sonra neden işler sarpa sardı? Neden insanlığın ve uygarlığın geleceği tehdit altında? Burjuva toplumunda sosyal düşünce kompartımanlara ayrılmış, dar uzmanlık alanlarına indirgenmiş durumdadır… Daracık bir alanda “derin” uzmanlığa sahip bilimciler ağacı görürler de ormanı görmezler… Başlarını kaldırıp ‘bütüne’ bakmazlar… Doğru soruları sorma yetenekleri aşınmıştır. Oysa, hakikat bütündedir… Politika dışında olmayı bir mazerete dönüştürüyorlar… Politika yapma işi sadece profesyonel politikacıların işi sayılıyor… Oysa politikanın herkesin ‘işi’, herkesin ‘şeyi’ olduğunda bir anlamı ve değeri olur… Boşuna “İnsan politik bir hayvandır” denmemiştir…
Şimdilerde teknik bilim ve teknolojik gelişme toplumsal gelişmeden bağımsızlaştı. İnsanlığın ortak eseri, bir müşterek olan teknoloji, kapitalist sınıf tarafından gasp edildi… Fakat sadece gasp edilmiş değil, insanlığın çoğunluğuna, Büyük İnsanlığa karşı bir silah olarak da kullanılıyor… Kapitalizm demek, teknolojiyi işçilerin, emekçilerin, ücretlilerin, yeryüzünün lânetlileri ve doğa aleyhine kullanmak demektir…
Kapitalizm dahilinde her teknolojik gelişme, her ‘ilerleme’, her seferinde daha çok insanı işinden ediyor, açlığa, sefalete, çaresizliğe sürüklüyor. Esasen sanayi kapitalizminin tarihi, işçiyi makinayla ikâme etmenin de tarihidir. Yeni, ileri teknolojiler her üretim sürecine sokulduğunda, yarattığından daha çok istihdamı (işi) yok ediyor… Mesela bir kapitalist işletmede bir önceki dönemin makinalarıyla 100 işçi istihdam edilirken, onun yerini alan yeni makinalarla 40 işçi yeterli olabiliyor… Bu 60 proleterin üretim dışını atılması, açlığa ve sefalete mahkûm edilmesidir… Sokağın başına yerleştirilen bir bankamatiğin kaç insanı işinden ettiğini düşünün… Şimdilerde hastalığın teşhisi tıp aletleriyle yapılıyor… Bu daha az hekim, daha az tekniker, vb. istihdam etmek demektir…
1820’li yıllarda İsviçreli iktisatçı Jean de Sismondi, makinanın işsiz bıraktıklarına makinenin yarattığı değerden pay verilmesini önermişti… Esasen makineleşmenin kolektif bir ilerleme olması gerekirdi… Fakat, kapitalistler tarafından gasp edildi ve toplum çoğunluğuna karşı kullanıldı… Oysa her teknolojik gelişmenin, ilerlemenin insanlığın tamamının yararına kullanılması gerekirdi…
Bir şey daha var. Her teknolojik ilerleme daha az çalışarak daha çok üretmeyi mümkün kılıyor ama gerçek yaşamda hiç de öyle olmuyor. Sanayi devriminin başlangıcında buhar makinasının üretim sürecine sokulduğu dönemde, kadınlar, erkekler ve çocuklar günde 15-16 saat çalıştırılıyordu… Şimdilerde dijital teknolojiler yarattıkları yeni iş imkânından çok fazlasını yok ediyor… İşsizler ordusu çığ gibi büyüyor ve burjuva politikacıları işsizliği önlemeyi vadediyor… Oysa kapitalizm dahilinde işsizlikle asla mücadele edilemez… Sistemin mantığı ona engeldir…
Lâkin kapitalizm sadece sosyal kötülükleri (işsizlik, açlık, yoksulluk, sefalet, aşağılanma…) azdırmakla kalmıyor, bir bütün olarak canlı yaşamı da yok ediyor… Artık canlı yaşam risk altında… 2-3 nesil dahilinde kapitalizmden çıkılamazsa, canlı yaşamın riske girmesi, işlerin sarpa sarması kaçınılmaz olabilir…
Bir şey daha var: İşsizler ordusu büyüdükçe işçi ücretleri üzerindeki baskı da artırıyor ve ücretler düşmeye devam ediyor. Türkiye’de ve başka yerlerde asgari ücretin açlık sınırının bile altında oluşunun nedeni ‘makinalaşma’… Dünya ölçeğinde gelir dağılımının skandal düzeylerde seyretmesinin asıl nedeni de sözünü ettiğimiz ‘temel eğilim’ sonucu… Şimdilerde dünya nüfusunun %10’u toplam servetin (zenginliğin) %90’ına el koyuyor. Ayrıcalıklı %10, %90’ın sahip olduğunun yaklaşık iki katı… Teknolojik gelişmenin meyvelerine kapitalist oligarşi el koyuyor…
Bu durumdan çıkmak, bilimi ve teknolojiyi insanlığın tamamının yararına kullanmak, kapitalizm dahilinde mümkün olmaz… Kapitalizm dahilinde işlerin daha da sarpa sarması kaçınılmazdır…
Fakat bir yanlış anlama da olmamalıdır. Burada söylenenlerden ‘teknoloji karşıtlığı’ sonucunu çıkarmak haksızlık olur. İnsanı diğer canlılardan farklı yapan onun buluş/ keşif/ alet yapabilme yeteneğidir… Bu da son derecede önemlidir. Zira, alet, makine daha az çabayla daha kolay, daha çok üretmeyi mümkün kılar. Tehlikeli ve zor işler teknik ilerleme sayesinde yapılabilir hale gelir. Başka türlü ifade edersek, teknik, insan varlığıyla özdeştir (consubstantielle). İnsana özgüdür… İnsan beyninin gelişmesi de alet kullanmayla eşanlıdır… ‘İnsan doğasının’ bir gereği olarak, insanlar aletleri, makinaları sadece kullanmıyor, aynı zamanda geliştiriyor. Önemli olan, teknolojinin hangi sistemde, kimin yararına kullanıldığıdır… Teknolojinin neye, kime yaradığı da doğrudan sosyo-politik sistemin (üretim tarzının) niteliğini angaje eden bir şeydir…
Ezcümle, kapitalizm dahilinde mekanizasyon, robotizasyon ve numerisation’un (sayısallaşma) felaketle sonuçlanması kaçınılmazdır…