HDP’lilerin kanallara davet edilmeyişinin asıl gerekçesinin ‘tercih’ olmadığını belirten Medya Ombudsmanı Bildirici, ‘Özel televizyonları, istediğini ekrana çıkarıp istediğine ambargo uygulayan bir yayıncılık olarak tanımlamak yanlıştır’ dedi
İktidarın kontrolündeki televizyon kanallarında HDP’nin herhangi bir HDP’li olmadan sıkça konu edilmesi ve partiye yönelik suçlamalara dahi yanıt hakkının verilmemesi, Habertürk sunucularının son çıkışıyla daha da tartışılır hale geldi.
Habertürk televizyonunda sunucu Didem Arslan Yılmaz’ın HDP’nin HDP’liler olmadan konu edilmesinin tartışılmasını “Burası bir kamu televizyonu değil. Özel bir sektörüz. Bu bir tercihtir” şeklinde sözlerle savunması, yoğun tepkilere neden olurken benzer çıkışlar aynı kanalın sunucuları Mehmet Akif Ersoy ve Veyis Ateş’ten de geldi. Her iki sunucu da HDP’lilerin çağrılmayışlarını, iktidarın baskısına değil gazeteciliğin evrensel yayın ilkelerine dayandırdıklarını öne sürdü.
‘Kamu hizmeti ile kamu yayıncılığı karıştırılmamalı’
Bu tür çıkışlara etik kurallar konusunda uzman olan Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici’den yanıt geldi. Bildirici, kendi blogunda konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, kamu hizmeti ile kamu yayıncılığını birbirine karıştırmamak gerektiğini ifade eden Bildirici, “Kamu yayıncılığını bütün siyasi görüşlere dengeli yer veren, özel televizyonları da istediğini ekrana çıkarıp istediğine ambargo uygulayan bir yayıncılık anlayışı ile tanımlamak yanlıştır. Kamu televizyonları ile özel televizyon kanalı arasında evrensel yayıncılık ilkeleri açısından fark yoktur. Bu farkı görmek için de TRT’ye değil BBC’ye bakmak gerekir” dedi.
Özel televizyonların da siyasi görüşlere dengeli biçimde yer vermek ve cevap hakkına saygı göstermekle yükümlü olduğunu hatırlatan Bildirici, “Yayıncılığın ve tabii gazeteciliğin temel yükümlülüğü, insanların objektif bilgilenme hakkını gözetmek ve seçmenlerin partilerle ilgili karar verme sürecinin sağlıklı olabilmesi için katkı sunmaktır” sözlerini kullandı.
Tercih değil baskı
HDP milletvekili ve yöneticilerine ambargo uygulanmasının Habertürk’e özgü olmadığını, birçok haber kanalında sürdürüldüpüne dikkat çeken Bildirici şöyle devam etti: “Üstelik de bir süre önce bütün haber kanallarında olduğu gibi HDP milletvekili ve yöneticileri Habertürk televizyon kanalına çıkabiliyorlardı. Bu nedenle söz konusu uygulama, sadece Habertürk’ün tercihi ve ‘özel televizyon kanalı olması’ ile açıklanabilecek bir durum olamaz. Bunun gerçek nedeninin medyanın içinde bulunduğu baskı ortamı ve ülkedeki siyasi iklim olduğu gözardı edilemez.”
‘Sunucular uygunluk testinden geçiremez’
Haber televizyonlardaki tartışma programlarına katılanların, sunucuların görüşlerine uygunluk testinden geçirilemeyeceğine vurgu yapan Bildirici, şu ifadeleri kullandı: “Sunucu da programa çıkardıklarının katılanların tümünün görüşlerine katılmak ya da katılmamak zorunda değildir. Tartışma programları da nihayetinde bilgilendirici ve habercilik ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gereken programlardır. Bu programlara çıkarılacak kişi ve kuruluşları seçmek televizyon yöneticileri, program hazırlayıcıları, sunucularına aittir. Ama bu tercihin kullanılması onları yargılama hakkını içermez.”
Gazeteciliğin özünü hatırlattı
Gazetecilerin ve bütün yayıncılık faaliyetlerinin özünün insanlara gerçeği aktarmak olduğunu kaydeden Bildirici, sözlerini şu şekilde tamamladı: “Ülkesine ve insanlarına hizmetin, onların geleceğine yararlı hizmet etmenin yolu da gerçeği aktarmak ve onları doğru bilgilendirmekten geçer. Gazetecilik mesleğinin evrensel ilkeleri bizlere bunu söyler. Haberciler, demokrasiyi, basın ve ifade özgürlüğünü, toplumun bilgi edinme ve haber alma hakkını, eleştiri özgürlüğünü, eylem ve örgütlenme hakkını, çoksesliliği ve barışı savunmalı, inançlara ve farklılıklara saygı göstermelidir.”
HABER MERKEZİ