İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi) raporlarına göre 2022 yılında her gün en az beş kişi, yani bir yıl boyunca en az 1843 kişi iş cinayetlerinde yaşamını kaybetti. Bu kişilerin en az 64’ü 18 yaş altında, yani çocuktu.
İSİG Meclisi’ne göre 2022’de gerçekleşen iş cinayetlerinin ilk iki nedeni servis kazaları ile ezilme ve göçük. Üçüncü sırada ise “yüksekten düşme” bulunuyor ki meclise göre geçtiğimiz yıl en az 295 kişi çalıştığı sırada “yüksekten düşerek” yaşamını kaybetmiş.
Meclis 2011 yılından bu yana iş cinayetlerini izliyor ve raporluyor. Bu raporlamanın amacı meseleyi görünür kılmak, bu cinayetlerin bir daha yaşanmamasına yani devletin yaşam ve güvenli çalışma hakkına yönelik yükümlülüklerini yerine getirmesine, sorumluların cezalandırılmasına katkı vermek.
Ancak ne yazık ki devlet pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da yükümlülüklerini yerine getirmiyor. Ve her yıl hazırlanan raporlarda sadece isimler değişiyor. Cinayetlerin gerçekleştiği ortamlar, ölüme yol açan görünür sebepler aynı kalıyor. Çünkü aslında hepimiz biliyoruz ki “kapitalizm öldürür”. Üstelik yaşına bakmadan…
Geçtiğimiz hafta İSİG Meclisi yüksekten düşerek yaşamını kaybeden iki işçinin bilgisini paylaştı. Kapitalizm bakmasa da biz önce yüksekte kimin, nasıl çalıştırılabileceğine ilişkin standartlara, sonra da bu iki kişinin yaşlarına ve nasıl çalıştırıldıklarına bakalım.
Bakalım, çünkü bu iki kişinin yaşamını kaybetmesi Türkiye’de emek sömürüsünün boyutlarını gösteriyor.
Yüksekten düşme Türkiye’de gerçekleşen iş cinayetlerinin görünür sebeplerinin başında geliyor. Halbuki yüksekten düşme de diğer “iş kazaları” gibi önlenebilir. Elde edilecek kâra göre değil işçilerin sağlığını ve güvenliğini tehlikeye atmayacak şekilde belirlenmiş bir çalışma ritmiyle, koruyucu ekipmanların ve mekanizmaların kurulması ve kullanılmasıyla, çalışma öncesinde zorunlu olan eğitimlerin verilmesiyle, yapılacak sağlık kontrolleri sonucunda işçinin yüksekte çalışıp çalışmayacağının yani işe uygunluğunun belirlenmesiyle…
Aile, Sosyal ve Çalışma Bakanlığı’nın (ASÇB) yayımladığı Yapı İşlerinde Yüksekte Çalışmalarda İş Sağlığı Ve Güvenliği Uygulama Rehberi’nde işçilerin yüksekte çalışmasını etkileyecek sağlıkla ilgili bazı faktörlere değiniliyor. “Bir çalışanda bu faktörler ne kadar çok ise o kişinin düşme ihtimalinin de o derece arttığı” da söyleniyor. Pek çok faktörün sıralandığı rehberde “ilerlemiş yaş” ve “yorgunluk” da bulunuyor.
İSİG Meclisi’nin geçen hafta belirttiği, yaşamını kaybeden kişilerden ilki Arif Çınar… Arif Çınar 73 yaşında, Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından yapımı bir “özel firmaya” ihale edilmiş Çankırı’da devam eden kapalı yüzme havuzu inşaatının çatısında çalışan işçilerden biri. Çatıya saç döşedikleri sırada Çınar, şiddetli rüzgârın etkisiyle dengesini kaybederek 15 metreden beton zemine düşüyor ve düşer düşmez yaşamını kaybediyor.
Olayın ardından gerçekleştirilen soruşturma kapsamında güvenlik kemerinin kullanılmadığı ve kazada büyük bir iş güvenliği kusuru olduğu anlaşılıyor. Ama zaten Arif Çınar 73 yaşındaydı ve bu yaş ASÇB’nin yayımladığı rehberdeki düşme tehlikesini artıracak faktörlerin başında gelecek kadar ileriydi. Bu yüzden Arif Çınar işe uygun değildi. Ama açık ki kamu ihalesi alan ve kamunun kontrolünde iş yapan firmalar bile ne yaşamsal tehlike yaratacak yaş faktörünü ne de güvenlik kemeri kullanımını umursuyordu.
Arif Çınar’ın ölümü sosyal bir devlette artık çalışmasının gerekmeyeceği bir yaşta bile insanların, yoksulluk nedeniyle en tehlikeli işlerde çalışmak zorunda bırakıldıklarını gösteriyor.
Yaşamını kaybeden diğer kişi ise Arif Çınar’dan neredeyse 60 yaş küçük bir çocuk. 16 yaşındaki Zekai Dikici Manisa’nın Alaşehir ilçesinde, saat 19.00 sıralarında, çalıştığı inşaatta elektrik tesisatı döşerken, 5’inci kattan düşerek yaşamını kaybediyor.
Zekai, Alaşehir Sümer Oral Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) Elektrik Tesisatları ve Pano Montörlüğü Dalı 11’inci sınıf öğrencisiydi. Haftada bir gün eğitim için okula, diğer günlerde ise -MESEM’lere devam etmenin gereği olarak- “özel firmada”, elektrik tesisat işlerinde çalışıyordu. İşte o “özel firma” 16 yaşındaki bir çocuğu, saat 19’da yani gün boyu çalıştırılan yetişkinlerin de çocukların da yorgun olacağı bir saatte rahatlıkla çalıştırabiliyordu.
Oysa “yorgunluk” ASÇB’nin yayımladığı rehberdeki düşme tehlikesini artıracak faktörler arasındaydı. Ancak açık ki firmanın sahibi ne çocuğun yaşını ne de yorgunluğunu umursamıştı.
Zekai Dikici’nin ölümü, çocukların hak ve özgürlükleri bakımından tartışmalı olan MESEM’lerde çocukların “eğitim almak(!) ” için ağır, tehlikeli ve son derece dikkat isteyen bir işte uzun süre çalışmak zorunda bırakıldığını, bunun sonucunda yaşamlarını dahi kaybedebileceğini açıkça ve bir kere daha gösterdi.
Olayın ardından polis soruşturma başlattı. Zekai Dikici’nin çalıştığı elektrik tesisat firmasının sahibi ve ustabaşı gözaltına alındı.
Her iki olayda da dava açılır mı, açılırsa kim, nasıl yargılanır, sanırım hiçbirimiz bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bazı şeyler var, onları unutmayalım: Yoksulluk, yaşa bakmaksızın tehlikeli işlerde çalışmak zorunda bırakılmak, kamu kontrolündeki işlerde bile işçinin yaşamının önemsizliği, çocukların MESEM’ler aracılığıyla “eğitim” denilerek, yaşamlarını kaybetmeye varacak şekilde sömürülmeleri, denetimsizlik, esnek çalışma… Bunların kapitalizmle bir ilgisi var, kapitalizmin de insanın çalışırken ölmesiyle…