Dünya kamuoyu, Joe Biden’ın başkanlık yarışından çekilerek bayrağı Kamala Harris’e devretme sürecini heyecanla izledi. Biden çekilmeseydi, yaş ortalaması 38 olan ABD nüfusu, 82 ya da 78 yaşında (Trump) başkan seçenekleriyle karşı karşıya kalacaktı. Bu durum, başkanlık için bir yaş aralığı belirleme gerekliliği üzerine bir tartışma başlatmış bulunuyor. Ama sorun yalnızca başkanlıkla sınırlı değil. Temsilciler meclisindeki yaş ortalaması da (62) nüfus ortalamasının ve ortalama seçmen yaşının hayli üzerinde. Emeklilik yaşını çoktan geride bırakmış bürokratik kadroların sayısı da eklendiğinde Amerikan yönetici eliti, külliyen bir ‘ihtiyar heyeti’ görünümü arz ediyor. Bir ülkenin yetişkin nüfusun çoğundan önemli ölçüde daha yaşlı kadrolar tarafından yönetilmesi durumunu tanımlayan Gerontokrasi terimi son günlerin atmosferi içinde daha çok duyulur hale gelmiş bulunuyor.
Yaşlıların iktidarı elinde tutması pratiği tarihin birçok toplumunda mevcut olmakla birlikte, gerontokrasinin çağdaş batı toplumlarındaki kökleri Antik Yunan’a dayanır. En tipik örnek Sparta şehir devletidir. Sparta, 60 yaş üzeri ve ölene kadar makamında kalan üyelerden oluşan Gerousia adlı bir konsey tarafından yönetilirdi. Çağdaş siyaset teorisinin kurucusu olarak görülen Platon’a göre gerontokratik iktidar, meşru ve doğaldı: “Yaşlı olanın yönetmesi, genç olanın boyun eğmesi gerekir.”
Modern zamanlarda gerontokrasi terimi 1970’li yıllarda Sovyetler Birliği başta olmak üzere Komünist Parti yönetimindeki birçok ülkenin siyasetini tanımlamakta sıkça kullanıldı. Parti sekreteri Brejnev 1982’de 75 yaşında öldüğünde yerini almaya aday isimler liderlik kuyruğunda yaşlanmış bulunuyorlardı. Andropov ülkeyi 15 ay yönettikten sonra ölecek yerine geçen 72 yaşındaki Çernenko’ysa 13 ay içinde hayata ve ömür boyu hayalini kurduğu koltuğa veda edecekti. 1980 yılı itibarıyla SSCB Politbürosu’nda yaş ortalaması 70’ti. Çin’de Başkan Mao, 82 yaşında makamında öldü; sonraki başkan Deng Sio-Ping ise, 85 yaşına kadar koltuğunu bırakmamakta direndi. Çinli aydınlar, ülke siyasetinin trajikomik halini şöyle ifade etmişlerdi: “80 yaşındakiler hangi 60 yaşındakilerin emekli edileceği kararını almak için 70 yaşındakileri toplantıya çağırıyor”.
Yaşlanma, zaman içinde insanda meydana gelen fiziksel, sosyal ve psikolojik değişikliklerin birikimini temsil eder. Bedensel ve mental tepki süresi yaşla birlikte yavaşlayabilir ama biriktirilen anılar eşliğinde bilgi ve deneyim çoğalır. Fiziki üretim ve iş hayatındaki aktif rollerini genç unsurlara devreden yaşlıların toplumun karar alma makamlarına gelmesi, aslında hayatın doğal akışına uygun bir gidişattır. Tarih boyunca pek çok siyasal yapıda yönetici zümre içindeki gücün yaşla birlikte daha çok biriktiği ve en yaşlı bireylerin en fazla gücün sahibi haline geldikleri görülmüştür.
Her ne kadar hayatın doğal akışının kaçınılmaz sonucu gibi görünse de gerontokratik gidişat, önemli sorunları da içinde barındırıyor. Karar verici pozisyonların yaşlılarca tutulması, liyakat sahibi genç nüfusun yükselme çabalarını baltalama ve umutlarını kırma sonucuna yol açabiliyor. Tıptaki gelişmeler sonucu ortalama ölüm yaşının yükselmesine paralel olarak yaşlı nüfusun artması siyasal olduğu kadar bir sosyal sorun olarak da birçok ülkenin gündeminde. Çoğunluğun ihtiyaç ve talepleriyle yönetici zümrenin aldığı kararlar arasında uyumsuzluklar, yaşlı yönetim/genç nüfus ikilemi içinde artabiliyor. Bu yaş uyumsuzluğu, birçok gelişmiş ülkede halkın siyasetten yabancılaşmasının önemli nedenlerinden biri olarak görülüyor. Yaşla birlikte artan güç birikimi, yönetici kesimin giderek daha fazla güç ve iktidar sahibi olmasına, böylelikle demokratik yapıların kendiliğinden bir otoriterleşme evrimi içine girmesine yol açabiliyor. Dahası, Biden örneğinde olduğu gibi ‘tahttan’ feragat etme kararının yaşlı liderlerin iradesine bağlı oluşu, otokrasi tehlikesini artırıyor.
Türkiye’nin siyasi hayatına gerontokrasi merceğinden bakarak bir dizi ilginç detayı görmek mümkün. Modern tarihi boyunca siyasi yapısı lider partileri tarafından oluşan Türkiye’de nüfusun yaş ortalaması 34; ülkenin parlamentosundaysa ortalama milletvekili yaşı 51,6. Bu, ciddi bir gerontokratik sapma göstergesi olmamakla birlikte, doğulu kültürlere içkin liderlik kültü ve sultasının başkanlık sistemiyle birlikte artan bir otoriter rejim tehlikesine evrilmekte olduğu gözleniyor. Ülke, günümüzde etki açısından büyüğü (Erdoğan) 70, küçüğü (Bahçeli) 76 yaşında iki yaşlı lider tarafından yönetiliyor. Her iki ismin de bedensel ve mental melekelerindeki aksamaların, bütün perdeleme çabalarına rağmen zaman içinde artarak şiddetlendiği izleniyor. Bu şartlar altında, gerek sarayın ve AKP’nin Erdoğan-sonrası kaderi, gerekse de MHP’nin Bahçeli-sonrası liderliği üzerine mücadelelerin şiddetlendiği bir siyasal atmosfer giderek daha fazla hissediliyor. Sinan Ateş cinayeti ve Ayhan Bora Kaplan çetesi davaları, bu şiddetli mücadelelerin birçok unsuru arasında sadece iki görüngüden ibaret.
Çağımızdaki gerontokrasi ve yaşlanan otokratlar sorununa çözüm arayışı içinde ABD’deki Demokrat aday değişim sürecine bakmak bir yoldur. Daha genetik ve antropolojik bir yolsa, hayvan sürülerindeki liderlik değişimi süreçlerini ele alan bilimsel çalışmalardan yararlanmak olabilir. Lider yaşlanıp aksamaya başladığında sürünün içinde genç bir aday tarafından kavgaya çağırılır. Yaşlı lider yenilince genellikle sürüden kovularak ölüme terk edilir. CHP’de Kılıçdaroğlu’ndan İmamoğlu/Özgür Özel koalisyon yönetimine geçişi ve sonrasını andırmıyor mu?
CHP’de daha önce Baykal’dan Kılıçdaroğlu’na devir-teslim de bir dış müdahalenin önemli katkıları eşliğinde benzer bir tablo sergilemişti. Öncesinde, 1970’li yılların başında Ecevit’in İnönü’yü başkanlıktan düşürmesi de öyle olmuştu. Kökenlerinde vahşi doğal hayat ve ilkel içgüdüler yatıyor olsa da yaşlı liderlerin ve ihtiyar heyetlerinin vefatına duacı olarak ömür tüketen gerontokratik yapılara göre daha demokratik göründükleri tartışılmaz.