Eren Keskin
Resmi ideolojinin her türlü dayatma yöntemini zorlayarak, yaşamımızın her alanına müdahale ettiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Böyle bir coğrafyada gerçekten hak mücadelesi vermek oldukça güç.
İşte böylesine zor bir coğrafyada İnsan Hakları Derneği 1986 yılından bu yana, insan hakları mücadelesi veriyor. Yaşamımızın tüm alanlarına yayılan hak ihlalleri ile ilgilenen bir kurum olarak, varlığını en başından beri devam ettirmeye çalışıyor.
İnsan Hakları Derneği 1980 askeri darbesi sonrasında kurulan ilk sivil toplum örgütü.
İlk kurulduğunda, derneğin kurucuları arasında cezaevinde çocukları bulunan anneler ve babalar, eşler, kardeşler ve bir grup aydın ve yazar vardı.
Tabii ki İnsan Hakları Derneği ilk kurulduğu yıllarda, özellikle cezaevindeki hak ihlalleri, işkence, idam cezası İnsan Hakları Derneği’nin baş gündemini oluşturdu.
Ardından 90’lı yıllar geldi. 90’lı yıllar, insan hakları savunucuları açısından son derece zor olan yıllardı. Çünkü özellikle Kürt meselesinin en yakıcı bir şekilde gündeme girdiği, savaşın ve kirli savaş yöntemlerinin çok yoğun olarak yaşandığı bir dönemi, insan hakları savunucuları epeyce yalnız olarak yaşadılar.
90’lı yıllarda özellikle derin devlet ya da Özel Harp Dairesi ya da JİTEM olarak tanımlayabileceğimiz “gizli” bir yapı, gerçi “gizli” yapı demek gerekmiyor aslında, belki de devletin resmi bir politikasıydı bu… Bu yapının gözaltında kayıp etme, cinayetler, işkence yöntemleriyle halka çok yoğun korku saldığı dönemlerdi.
Çok sayıda insan katledildi Kürdistan’da, çok sayıda insan gözaltında kaybedildi… tabii ki bu büyük şehirlere de yansıdı. Birçok Kürt, birçok solcu insan büyük mağduriyetlere maruz kaldılar.
İnsan Hakları Derneği’nin yöneticileri, aydınlar, Kürt aydınları, yazarlar, gencecik gazeteciler, küçük yaştaki gazete dağıtımcıları, bu “gizli yapı”, hiç insan ayırt etmeden yok etme politikasını devam ettirdi.
Yakılan köyler, koruculuk dayatmaları bütün bunlar insan hakları savunucularının gündemindeydi ve insan hakları savunucuları yaşanan tüm hak ihlalini hiçbirini ayırt etmeden bir bir hepsine koşturmaya çalışıyorlardı.
İHD’nin Diyarbakır şubesi bombalandı, birçok İnsan Hakları Derneği yöneticisi ve üyesi cezaevlerine girdi ve ama insan hakları mücadelesi hiçbir zaman geri bakmadan, arkaya bakmadan mücadelesine devam etti.
Coğrafyamızda hiç konuşulmayan ya da konuşulmaktan korkulan ya da çekinilen birçok konuya İnsan Hakları Derneği el koydu diyebiliriz.
Örneğin; 1915 Ermeni ve diğer Hristiyan halklara yönelik soykırım gerçeği ki, bu gerçek bu coğrafyada yaratılan resmi ideolojinin de temellerinden birini oluşturmaktaydı. Ne yazık ki Türkiye’de kendilerine solcuyum, ilericiyim diyenler bile bu soykırımı çok uzun yıllar hiç konuşmadılar bile…
2005 yılında İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, ilk defa “Soykırımı Tanı, Af Dile ve Tazmin Et” çağrısıyla ortaya çıktı, bir açıklama yaptı. Bu nedenle de çok sayıda tehditler almasına rağmen bu politikasını hiçbir zaman değiştirmedi ve 2005 yılından bu yana İnsan Hakları Derneği bu çağrısını devam ettirmekte.
Yine 90’lı yılların başında, özellikle trans kadınların öncülüğünde ortaya çıkan trans hareketi de, insan hakları savunucularının gündemindeydi. İnsan hakları savunucuları trans kadınlarla birlikte bu mücadelenin bir parçası olmaya devam ettiler ve ardından gelişen LGBTİ+ hareketinde de yer almaya başladılar.
İnsan hakları savunucuları her zaman kadın hareketi, Kürt hareketi, savaşa karşı hareket, LGBTİ+ hareketi ve işçi sınıfıyla yan yana olmaya devam etti ve bu politikasından hiç vazgeçmedi.
İnsan hakları mücadelesinin çok önemli ezberleri vardır. Bunlar bizim anayasamız niteliğindedir adeta.
Örneğin; idam cezası gündemde olduğu yıllarda, “İdam Cinayettir” başlığı altında çıktı insan hakları savunucuları sokaklara.
Yine işkence konusunda, “işkenceciye bile işkence yapılamaz” şeklinde net tavrıyla bugüne kadar insan hakları savunucuları ilkesel tutumunu devam ettiriyor.
İnsan Hakları Derneği her zaman savaşa ve savaşın tüm taraflarının sivillere yönelik hak ihlallerine karşı çıktı. Bu nedenle de bazı çevreler tarafından her zaman eleştirilmeye çalışılsa da, İnsan Hakları Derneği doğru bildiği yoldan ayrılmamaya devam etti ve çalıştı; bugüne kadar da böyle geldi.
Yaşadığımız coğrafyada insan hakları mücadelesi vermek oldukça güç. Bugün de birçok insan hakları savunucusu yaptığı açıklamalar, yazdığı yazılar, basın toplantılarında söyledikleri nedeniyle her an cezaevine girme tehdidi altında yaşamaya devam ediyorlar.
Ancak her zaman dile getirdiğimiz gibi, coğrafyamızda biat etmeyen %15 var. İşte bu %15’in büyük çoğunluğunu da insan hakları savunucuları oluşturuyor.