16 Mart 1978’de Beyazıt’ta devrimci öğrencilere yönelik bombalı saldırıda 7 öğrenci katledilmişti. Tüm delillere rağmen dava zamanaşımından düştü. 16 Mart Beyazıt Katliamı 12 Eylül’e giden süreçti…
Yadigar Aygün / İstanbul
Beyazıt Katliamı, 1970’lerde yaşanan katliam silsilesinden sadece biri. 1977 seçimleri sonrası Adalet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Güven Partisi’nden oluşan Milliyetçi Cephe (MC) hükümetinin iktidara gelmesi ile birlikte üniversitelerde devrimci öğrencilere karşı saldırılar arttı. MHP militanlarının düzenlediği polis destekli saldırılardan birisi, Beyazıt Katliamı idi. 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’nden çıkan ve saldırılardan korunmak için birlikte hareket eden bir grup devrimci öğrencinin üzerine bomba atıldı. Ülkü Ocakları bağlantılı kişilerce yapılan saldırıda 7 öğrenci yaşamını yitirirken, 40’tan fazla öğrenci ise yaralandı. 16 Mart’ın mağdurlarından, tanıklarından ve daha sonra da bütün mağdurların avukatlığını üstlenen Kamil Tekin Sürek ile o gün yaşananları ve dava sürecini anlattı.
Tüfekler ile ateş açtılar
Milliyetçi Cephe hükümetinin o yıllarda solcu öğrencileri ve akademisyenleri üniversitelerin dışında tutmaya çalıştığına dikkati çeken Sürek, 1 Mart 1978’den itibaren devrimci öğrencilerin okula toplu şekilde gitme kararı aldığını söyledi. Okula giriş-çıkışlarda sürekli polis tarafından engellendiklerini aktaran Sürek, MHP’li öğrencilerden sürekli ölüm tehditleri aldıklarını dile getirdi. Sürek, katliam günü yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: “16 Mart günü dersten çıktık. Tekrar okuldan çıkış yapacaktık. ‘Faşistler tekrar saldırabilir, en öne bütün siyasi gruplardan kavga edebilecek kişiler toplansın’ dedik. Kavga çıkarsa dağılmayalım dedik. En önde kol kola girdik. Kapıdan çıktık. Polisler toplanmıştı. Faşistler bizi seyir ediyorlardı. O gün faşistler bize fiziki saldırıda bulunmadı. Eczacılık Fakültesi’ni geçmiştik ki bir arkadaşımız ‘Bomba’ diye bağırdı. Dönüp kafamı çevirdiğimde bir patlama oldu. Patlamayla birlikte yere kapandık. Yerden gri bir duman yükseldi. Herkes yerde kendisini doğrultmaya çalışıyordu. Kalkıp gidecekken makinalı tüfek, tabanca sesleri gelmeye başladı. Hemen Süleymaniye’ye doğru koşmaya başladık. İlk solda sokak vardı. Arkadaşımla sokağa saptık. Sokaktayken sınıfımdaki Nagehan arkadaşımla ve bir arkadaş koşarak yanımıza geldi. Onun tam göbeğinin üzerinde para büyüklüğünde kırmızı leke vardı. Yaralandın galiba dedi. Yaralandığının farkında değildi. Baygınlık geçirdi. Planlanmış bir katliamdı” dedi.
Göstermelik dava
Katliamda asıl sorumluların yargılanmadığını vurgulayan Sürek, davanın zamanaşımı ile kapatıldığını belirtti. Sürek, “Katliamdan sonra açılan davada 17 kişi yargılandı. Sadece Sıddık Polat isimli kişi 11 yıl ceza aldı ama cezası daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozuldu ve beraat etti. Önce açılan davayı takip etmedim. İstanbul 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi dava açmış. Ülkü Ocakları’nı, MHP’nin yöneticilerini toplamışlardı fakat sonra bırakmışlar. O dönem bildiğim kadarıyla tutuklu yargılanan kimse yoktu. Sonra zaten Maraş Katliamı dolayısıyla sıkıyönetim ilan edildi. Bu nedenle dosya sıkıyönetim mahkemesine gitti. Dava orada uzun süre sürüncemede kaldı” diye konuştu.
Üzeri kapatıldı
Beyazıt Katliamı’na katılanlardan Zülkif İsot’un 1988’de öldürüldüğünü söyleyen Sürek, davanın yeni deliller olduğu için yeniden görülmeye başladığını aktardı. O dönem davaya kendisinin de müdahil olduğunu söyleyen Sürek, “Zülküf İsot’un ablası bir dergiye kardeşinin 16 Mart günü bomba atan kişi olduğunu söylemişti. Davada böylelikle yeni bir aşamaya geçildi ama katliamı ortaya çıkaracak devlet kurumlarından ciddi bir bilgi gelmedi. Delilleri göndermediler. O sıralarda Susurluk Olayı ortaya çıktı. Katliam sırasında bombacıyı yakalamak isteyen polisleri engelleyen Reşat Altay’ın Abdullah Çatlı ile fotoğrafları ortaya çıktı. Susurluk ve 16 Mart Beyazıt Katliamı davalarının birleştirilmesini istedik. Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) bunu ret etti. MHP’den ayrılan Ali Yurtarslan, bombayı Yüzbaşı Mehmet Ali Çeviker’den aldıklarını yazdı. O dönem kendilerine bilgi vermeyen Genelkurmay yetkilisi Mustafa Kaplan daha sonra Ergenekon Davası’nda yargılandı. Zamanaşımının yaklaştığı günlerde Ergenekon Davaları açılmaya başlandı. Bu sefer de Beyazıt Katliamı Davası’nın Ergenekon Davası’yla birleşmesini istedik fakat bu da ret edildi. Beyazıt Katliamı Davası İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ‘zamanaşımı’ kararı alınarak üzeri kapatıldı. Katliamın üzerinden 45 yıl geçmesine rağmen bu işi örgütleyen MHP’den, askerden kimse herhangi bir ceza almadı. Haklarında bir soruşturma dahi açılmadı” diye konuştu.
‘Mücadele edeceğiz’
Katliamın planlı bir şekilde işlendiğini belirten Sürek, sonuna kadar mücadele edeceklerini söyledi. Sürek, “Bazı davalarda tetikçi falan yargılanıyor ama bu davada kimse yargılanmadı. 16 Mart Beyazıt Katliamı 12 Eylül’e giden süreçti. Göstermelik bir dava. Bütün faili meçhul cinayetler, katliamlar gibi bu katliamın da devletle bağlantısı var. Devletin içinde birilerinin yönlendirdiği, azmettirdiği bir katliam olmasa bu kişileri korumazlardı, yargılarlardı. Büyük ihtimalle katliamın sorumluları kontr-gerilladır. 16 Mart Katliamı’nın peşini asla bırakmayacağız. Sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi.