Yahya Yakut, gözaltına alınır, bir daha haber alınamaz. Oğluna babasının adı verilir, şimdi Yahya Yakut, Yahya Yakut’un akıbetini soruyor. Fehmi Tosun beyaz torosla kaçırılır. Kayıp. İşte mafya-devlet ilişkilerinin sonucu…
Kapanmayan Yara -4-
Gülcan Dereli
Bugünlerde mafya-devlet ilişkileri videolarla ifşa oluyor. Kirli ilişkiler, iç çelişkiler sonucu ortalığa saçılıyor. Bugünkü mafya-devlet ilişkilerinin sonuçlarını anlamak için 90’lara bakmak gerekli. Ki bu tartışmanın figürlerinden biri 90’ların kirli savaş simgesi. Peki mafya-devlet ilişkileri bu düzeye nasıl çıkar, ne amaçlanır, neden ihtiyaç duyulur ve sonuçları ne olur? 90’lara bakan anlar. Açık ki devlet-mafya ilişkileri kirli savaş için kurulur. Ve sonuçları asit kuyuları, gözaltında kayıplar, enseden vurmak, işkence tezgahları olur. Yahya Yakut olur, Fehmi Tosun olur… Bir de resmi olarak uyuşturucu kaçakçılığı yapan bir devlet olur. Toplum tepeden tırnağa kirlenir. Bu kirli düzenin suç ortağı haline getirilir. Öyle ya suç ortaklığı artınca sesini çıkarmak daha zor, yönetmek daha kolay. İşte devlet-mafya hikayesinin topluma faturası bu olur. Evlatlarını kaybeden babalar, babalarını kaybeden evlatlar olur…
Baba Yakut, oğul Yakut
Yahya Yakut, 5 Eylül 1993’te Mardin Midyat Otogarı’nda Konya otobüsünü beklerken silahlı, sivil giyimli, özel harekat timleri yanına gelir. Kimlik kontrolü sonrası ‘İfade vermek için bizimle geleceksin’ derler. İfade vermesini gerektirecek bir durum olmadığı için Yahya Yakut gözaltına direnir. Ancak şiddet uygulanarak zorla gözaltına alınır. Gözaltı otogarda bulunan çok sayıda kişinin gözleri önünde gerçekleşir. Yahya Yakut’tan bir daha haber alınamaz. Gözaltına alınıp kaybedilen Yahya Yakut’un eşi Şehriban Yakut hamileydi. Türkçe bilmiyordu. 4 çocuğu ile yalnız kalmış, Kürtçe derdini anlatamamış ve nereye başvurması gerektiğini bilmediği için eşi için bir şey yapamamıştı. Büyüyen çocuklar üniversite eğitimi için gittikleri Ankara’da İnsan Hakları Derneği’ne babaları için gözaltında kayıp başvurusu yapmış ve babalarının kayıplar listesine girmesini sağlamıştır. Yahya Yakut’un çocuklarından birine babasının adı verilmiş ve kayıplar mücadelesinde babası Yahya Yakut’un akıbetini soran yine Yahya Yakut olmuştur. Oğul Yahya Yakut, 27 yıldır babalarından haber alamadıklarını belirtiyor. Yahya Yakut soruşturması tıpkı diğer faili meçhul cinayetler gibi üstü kapatılır ve şimdiye kadar etkin bir soruşturma yürütülmez.
Babası kaybedilen binler
Babası Fehmi Tosun evinin bahçesinde gözlerinin önünde kaçırılan Besna Tosun ise 12 yaşından bu yana babasının akıbetini soruyor. 25 yıldır kayıplar mücadelesini yürütüyor. Besna Tosun, sadece o çocuklardan biri. Bu çocuklar sadece bizim bildiğimiz örnekler. Kaç çocuğun babasız kaldığını bilmiyoruz. Bu sayı yüzlerle değil binlerle ifade edilebilir. Galatasaray Meydanı’nda büyüyen çok sayıda çocuk var. Dosyamızın dördüncü bölümünde babasını kaybedenlere yer vereceğiz. O çocuklardan biri olan Besna Tosun ile konuştuk.
Meydanda büyüyen çocuklar
Besna Tosun, “Bizler Galatasaray’da büyüyen çocuklardanız. Annemizin elinden tutup 12-13 yaşlarında Galatasaray Meydanı’na gittik. 8-9 yaşında çocuklar vardı. 2-3 yaşlarında çocuklar vardı. Orada eylem yaparken uyuyan çocuklar vardı. Çocuğunu emziren anneler vardı. Yüzlerce çocuğun olduğu dönem oldu Galatasaray’da. Aslında eylemler başladıktan birkaç ay sonra eylemi duyan bir sürü anne, kimsesi olmayan, yalnız kalan kadınlar çocuklarıyla birlikte Galatasaray Meydanı’na geldiler. Hatta 6 çocuğu olan ve hepsiyle gelen anneler vardı. Yüzlerce çocuk Galatasaray Meydanı’nda büyüdü diyebiliriz aslında. Ve büyüdüler. Bugün bu mücadeleyi Galatasaray Meydanı’nda ağlayan ve uyuyan ya da oyuncaklarıyla oynayan bu çocuklar sürdürüyor. Cumartesi Anneleri’nin mücadelesini sürdüren aslında ikinci kuşak diyebiliriz. Ben de onlardan biriyim, babamı aramak için çıktım o yola çocuk olarak ama şimdi kayıplar mücadelesini yürütüyorum” diye anlatıyor.
Sesini duyuramayanlar için…
Mücadele onlar için vazgeçilmez olmuş. Sadece kendileri için değil tüm çocuklar için bu yolda yürümüş Besna Tosun ve sözlerine öyle devam ediyor: “Sadece kendi babamı değil babası kaybedilen yüzlerce belki de binlerce çocuk için mücadele ediyoruz. Sesini duyuramayan, yaşadığı acıları görünür kılamayan bir sürü çocuk için mücadele ediyorum bu meydanda.”
Baskı 90’larda kalmadı
Baskı politikasının 90’larda kalmadığına, günümüzde de devam ettiğine dikkat çeken Tosun, “90’lı yıllarda annelerimize yaşattıklarını, o baskıyı, o korkutma politikasını, sindirme politikasını bize uygulamaya çalışıyorlar. İkinci kuşağa karşı da uyguluyorlar. Ama doksanlı yılların zorluklarında şiddete rağmen annelerimiz pes etmedi. Tek bir adım geri adım atmadı. Evet eylemlere ara vermek zorunda kaldılar ama mücadelelerini her alanda sürdürdüler. Dolayısıyla biz de onların çocukları olarak onların mücadelesini devralan kuşak olarak 700. Haftadan sonra özellikle yaşadığımız onca baskıya, şiddete rağmen tek bir adım bile geri adım atmadık ve bu saatten sonra da geri adım atmayacağız. Bu sadece yakınlarımız için değil çünkü bizim mücadelemiz demokratik bir Türkiye esasında ve bu topraklarda yaşayan herkesin eşit ve adil bir şekilde yaşaması için” diyor.
Fehmi Tosun’a dair…
Fehmi Tosun, 19 Ekim 1995’te İstanbul Avcılar’da akşam saatlerinde silahlı, telsizli, sivil giyimli üç kişi tarafından 34 UD 597 plakalı beyaz toros araçla evinin önüne getirilir. Bu kişilerle evin bahçesine doğru ilerlerken kendisini gören eşi ve çocuklarına ‘Beni öldürecekler’ diye bağırır. Onlar Fehmi’nin yanına koşunca zorla araca bindirilerek götürülür. Eşi Hanım Tosun, hemen Avcılar Karakolu’na gider. Eşini kaçıran aracın plakasını verir. Plakayı kontrol eden ve telefonla görüşmeler yapan polisler ‘Bizim yapacağımız bir şey yok’ der. Fehmi Tosun’un gözaltına alındığı kabul edilmez ve kendisinden bir daha haber alınamaz.