Kuzey ve Doğu Suriye Avukatlar Birliği Eşbaşkanı Av. Beşira Cemal Al-Din, insanlığa karşı en korkunç suçlar işlendiğine dikkat çekerek Türkiye’nin uluslararası kurumlarda yargılanması gerektiğini söyledi
Türkiye ve ona bağlı çeteler; işgal ettiği kentlerde kaçırma, işkence, katletme gibi olaylarla insan haklarını ihlal ediyor. Avukat Beşira Cemal Al Din Türk devletinin yaptıklarından dolayı yargılanması gerektiğini vurguladı.
NUJİNHA’dan Delal Ramadan’ın haberine göre Türkiye ve Suriye Milli Ordusu (SMO) Kuzey ve Doğu Suriye’nin topraklarına saldırıları sürdürüyor. İşkence, katletme, insan kaçırma, paralı askerleri için yerleşim yerleri yapma, ağaç kesme gibi olayalar ve demografyayı değiştirmek için hak ihlalleri sık sık gündeme geliyor.
2016 yılından bu yana Türkiye, Özerk Yönetim sistemini engellemek için Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerine saldırıları gerçekleştirdi. TSK ve SMO grupları Ezaz, Bab, Cerablus, Efrin, Serekaniye ve Gire Spi’den hala çıkmıyor.
Kuzey ve Doğu Suriye Avukatlar Birliği Eşbaşkanı Av. Beşira Cemal Al-Din, Türkiye’nin Suriye’de işlediği suçlar nedeniyle uluslararası mahkemelerde yargılanması gerektiğini vurguladı.
Av. Beşira Cemal Al-Din, Türkiye’nin başka devletlerden aldığı yeşil ışık ile bölgeyi işgal ettiğini belirterek şunları söyledi: “İnsanlığa karşı en korkunç suçları işlemek için çeşitli silah ve uçakları kullandılar. Binlerce aile öldürme ve kaçırma olaylarını gördükten sonra şehirlerini ve evlerini terk etti. Kalanlar ise bu zulümden kurtulamadı. Özellikle de bu ihlallerden en fazla etkilenen kadınlar oldu.”
Sivillere, özellikle de kadınlara yönelik bu ahlak dışı uygulamaları şiddetle kınayan Beşira Cemal Al-Din, şunları söyledi: “Avukatlar olarak, bölgelerimizin işgalini sürekli kınıyoruz ve tüm insan hakları örgütlerini Türk işgalinin uygulamalarına ve bölge halklarına yönelik düşmanca politikasına son vermek için gerçek rollerini oynamaya çağırıyoruz. Sivillere ve toprağa karşı işlenen suçlar konusunda herhangi bir caydırıcı önlem alınmadı. Bu sessizliğin nedenini merak ettik, ancak herhangi bir cevap alamadık. Bizler Türk devleti ve onlara bağlı çeteler tarafından işgal edilen bölgelerin asıl sakinleriyiz, bu nedenle insan hakları örgütleri hak sahiplerinin yanında durmak ve ezilen halkların taleplerine cevap vermekle yükümlüdür” dedi.
Beşira Cemal Al-Din kadın ve çocuklara yönelik cinayet, kaçırma ve tecavüz suçlarının çok fazla arttığını kaydederek şöyle devam etti: “Bu bölgelerin işgalinden bu yana, kadın ve çocuklara yönelik cinayet, kaçırma ve tecavüz suçları çok fazla arttı. Türk işgali sadece bununla sınırlı kalmıyor, bölgedeki istikrarı bozmak için altyapıyı, sivilleri ve öncüleri hedef alan insansız hava araçlarıyla demokratik ulus projesinin ve özyönetim sisteminin uygulanmasını engellemeye çalışıyor. Kuzey ve Doğu Suriye topraklarını hedef alıyor ve insanlık iddiasında bulunan uluslararası kuruluşlar hala pasif bir duruş sergiliyor.”
‘Türkiye çekilmeli’
İnsan hakları savunucuları ve kadın örgütlerine çağrı yapan Beşira Cemal Al-Din, Türkiye’nin tüm suçlardan sorumlu tutulup uluslararası kurumlarda yargılanması gerektiğini ve askerlerini çekmesi gerektiğini vurguladı. Beşira Cemal El-Din bölgedeki tüm kadınları devrimlerinin kazanımlarını korumak için mücadeleyi yükseltmeye çağırdı.
Zehra Sammu: Çoğu yerinden edildi
Serekaniye Yerinden Edilmişler Komitesi üyesi Zehra Sammu da Türkiye ve bağlı grupların çıkmadığı Serekaniye’de de kadınlara ve çocuklara karşı öldürme, kaçırma, tecavüz ve işkence dahil olmak üzere korkunç ihlaller gerçekleştiğini söyledi. Zehra Sammu şunları kaydetti: “Özerk Yönetim altında tüm haklarından faydalandıktan sonra en kötü adaletsizlik, zulüm ve ötekileştirme biçimlerine maruz kaldı halk. Tüm bunlar dünyanın gözü önünde gerçekleşmektedir ki bu da sivillere karşı daha fazla suç ve ihlal işlemesine izin veren Türk işgali, büyük ülkelerin gizli işbirliğinin açık bir kanıtıdır. Serekaniye kentinde, yerli nüfusun çoğu yerinden edildi. Kadınlar baskı ve korku nedeniyle bu bölgelerden günlük olarak kaçıyor. İşgalden bu yana, Türk devleti tarafından desteklenen düzinelerce paralı asker grubu bölgede bulunmakta ve sivillerin evlerine yerleşmelerine ve özel mülklerine el koymalarına izin verilmektedir, bölgenin asıl sakinleri şehirlerinden ve evlerinden kaçarak, birkaç kilometre uzaktaki kamplarda yaşamaktadır. Tüm haklarından mahrum bırakıldılar, kültürleri ve mirasları çarpıtıldı, okullarda da Türkçe onlara dayatıldı. İşgal edilen bölgelerdeki kadınlar, şehirlerinin özgürleştirilmesi talebinde ısrar etmeye, mücadelelerini yükseltmeye, seslerini ve taleplerini birleştirmeye ve bunları dünyadaki tüm kadınlara ileterek Türk işgalinin suçları hakkında bilgilendirmeye çağırıyorum.”
‘Evime el koydu, yağmaladı’
Sultan Murad Taburu’nun evini gasp ettiğini belirten Zehra Sammu, “Sultan Murad Taburu, evime el koydu, tüm mülklerimizi yağmaladı ve talan etti. Sonra karargah olarak kullandı. Bu sadece benim durumum değil, şehirdeki tüm kadınların durumu, acı verici ve tarif edilemez bir duygu olmasına rağmen, hala şehrimizi kurtarmak için mücadele ediyoruz ve talebimizden asla geri adım atmayacağız. Serekaniye şehri tüm bileşenler ve dinler arasında bir arada yaşama modeliydi, bu yüzden faşist Türk devleti, onu kendi politikaları ve çıkarları için bir tehdit olarak gören egemen kapitalist ülkeler onu işgal etti” diye konuştu. Zehra Sammu, güvenli bir şekilde geri dönmeyi istediklerini, bölge halkının özgürleşmek için birlik halinde olması gerektiğini ekledi.
ŞEHBA