Azad Barış
Türkiye’nin siyasi olarak konumlandığı Bermuda üçgeninin her zamankinden daha aktif olduğunu Peker’in ortaya saçılan incilerinden net bir şekilde görüyoruz. Türkiye’deki Bermuda üçgeni, mafya-paramiliter ve derin-devlet üzerine kuruludur.
Kuruluşundan bugüne kadar hep hâsıl olmuş olan Kürt meselesi ve o bağlamda canlı tutulan güvenlik paranoyası, devletin sürgit bir biçimde gayrinizami bir zemine kaymasına yol açmıştır. O nedenle ister bunlara mafya, paramiliter veya derin devlet diyelim, bütün bu yapıların temel bileşkesi devletin çözmek istemediği Kürt meselesine karşı devlet dışı aktörlerle beraber yürüttüğü kirli savaştır. Yakın tarihimizde paralel bir yapı olarak geçen Gülen cemaatinin de Ağar ve çeperindeki yapıların da temel varlık sebebi budur. Gülen cemaatine karşı verilen güç mücadelesi ve iç hesaplaşma AKP-MHP Hükümeti’nin mafya patronları için çıkardığı afla sonuçlanmış, bu da yeni bir güç mücadelesinin başlamasına sebep olmuştur. Peker’in kurduğu bu yeni iletişim strateji ağı içerdeki dâhili hesaplaşmanın keskinliğidir. Bu strateji aynı zamanda rejimin iç dinamiklere artık sirayet edemediğini ve yönetim kabiliyetini kaybettiği anlamına gelmektedir.
Erdoğan’ın şimdilik bekliyor olması bununla alakalıdır ama bu sürece kayıtsız kalacağı anlamına gelmemektedir, gelişmeleri takip edip başarı grafiklerine göre pozisyon alacağı kesindir ve süreci kendi lehine çevireceği doğru anı beklemektedir. Erdoğan ve küçük ortağının aklında halihazırda onlarca gizli oyun bulunduğu kesindir ama bunların en belirgin olanı mevcut milliyetçi aksı daha da radikalleştirerek o eski bekanın yeni varyantını yaratmaktır. Belki de Gare operasyonundan önceki Çarşamba vermek istediği müjdeyi Peker ile yenileyecektir. Bu gidişatın önüne geçmenin ancak kaos ortamının büyümesiyle mümkün olabileceğini en iyi bilen aktör Erdoğan’dır.
Bugüne kadarki siyasi deneyimler Erdoğan’ın kaos ve çatışmalardan beslendiğini, hatta gücünü genellikle bu tür kaotik momentler üzerinden pekiştirdiğini bize göstermiştir. O nedenle milli beka söylencesi her an tekrar dolaşıma girebilir. Gayri-nizami güçlerin reorganizasyonunu tamamlayıp yönetim kabiliyetini tekrardan elde ettiğini anladığı andan itibaren bu bağlamda düğmeye basacaktır. Bu sebeple her an güvenlik eksenli yeniden dillendirilmiş bir milli beka söylemi ile karşı karşıya kalabiliriz. Başka türlü toplumu algısal olarak yönetmek ve zayıflamış olan yönetim kabiliyetini pekiştirmek pek mümkün gözükmemektedir.
Özellikle bölgede, Kürt meselesi bağlamında şiddet olaylarının yeniden tırmanacağı bir döneme her an girebiliriz. Gayri-nizami Harp Dairesi’nin “aklıyla” gelişecek olan bir şiddet ortamı hem “sözde milli birlik ruhunu” zinde tutacak, hem çözülmekte olan tabanın çöküşünü engelleyecek, hem de “beka mistisizmi” üzerinden “milli birlik ve beraberliği” sağlamaya çalışacaktır. İçeride artacak bir şiddet ve baskı ortamına muhalefetin sessiz kalacağını Erdoğan ve küçük ortağı özellikle Kürt ve Kürt siyasi hareketine karşı başvurduğu aktlarla defalarca deneyimlemiştir.
Yani bir yandan medya üzerinden algı yönetimi ile, diğer yandan ise siyasi nüfuzunu kullanarak devletin kutsi mistifikasyonunu başat gündem haline getireceklerdir. Bu statükocu taktik hamlenin dışında ne iktidarda kalma seçenekleri ne de tekrar seçilme şansları olduğunun farkındalar. Böylesi bir “düşman kurgusu” üzerinden gündemi değiştirip klasik terör söylemi ile hem Kürt siyasi hareketini apokaliptikleştircek hem de HDP’yi toplumun gözünde itibarsızlaştırıp mevcut muhalefetten uzaklaştırmaya çalışacaklardır. Burada muhalefetin seçeceği yolun tarihi bir önemi olacaktır ve önümüzdeki “sıcak” yaz aylarında tercih edilecek yön büyük oranda netlik kazanacaktır.