Beriya Şevê, Erhan Sunar’ın aynı adı taşıyan Geceden Önce adlı romanından serbest bir şekilde uyarlanan Ali Kemal Çınar’ın 2022’de çektiği son film. Film aslında diğer filmlerinden de bildiğimiz taşıdığı çeşitli alamet-i farikalarından, Ali Kemal Çınar sinemasına daha yakından bakmak için iyi bir örnek teşkil ediyor. Bildiğimiz Ali Kemal Çınar’ın filmlerinden yarattığı karanlık atmosfer bakımından biraz daha farklı bir yere yerleştirilebilecek film için belki daha “ciddi” bir film demek mümkün. Arka planda, veya kadraj dışında bırakılanı kadraj içine dahil eden veya arka planı yer yer ön plana taşıyan film, doğrusal olmayan anlatısıyla zaman ve mekanı parçalı bir anlatı çizer. Filmin genel tonunu belirleyen bu tercih karakterlere de siner. Birbirlerinden kopuk ama bir biçimde bağlı karakterlerine…
Film Gulbîn’in soluk soluğa merdivenleri tırmanıp, yaşadığı apartmanın çatı katına ulaştığı sahneyle başlar. Dinamik bir kurguyla oluşturulmuş sahneye film boyunca duymaya devam edeceğimiz şehrin her yerine yayılmış bomba sesleri eşlik eder. Yakın planlarla merdivenleri tırmanan Gulbîn’in ayaklarına, yan açıdan yüzüne yapılan kesmeleri genel bir plan takip eder. Yüzü şehre dönük soluk soluğa kalmış Gulbîn’in arka planında bombalanan şehri görürüz. Böylece film, Gulbîn’in belki de genel ruh halini temsil eden bu ilk sahneyle hem karakterine dair bir şeyler söylerken hem de filmin “arka planının” genel, gözle görülür bir resmini sunar. Bu ilk sahnede duyduklarımız filmin bütün bir ses trafiğinde işittiklerimiz olacak aynı zamanda.
Dayê, Bav, Gulbîn
Gulbîn’i ilk kez gördüğümüz dinamik bir kurguya sahip bu prologdan sonra anne baba ve kızı odağına teker teker alan ve üç bölümden oluşan filmin ilk bölümü başlar. Dayê (anne); Ali Kemal Çınar filmlerinde çok da aşinası olmadığımız bu üç karakterin ilki. Fantastik hikayelerin ve “sıradan” kahramanların filmlerini yapan Ali Kemal Çınar sineması, bu defa savaşa doğrudan kamerasını tutmadan, onun yarattığı yıkımdan etkilenen, tramvatize olan karakterlere bakıyor. Bu yolla da bir nevi tersten kamerasını doğrudan savaşa tutuyor. Filmin arka planında 2016’daki Sur Direnişi cereyan ediyorken, filmin karakterlerinin her anına savaş ve yıkımın sesleri eşlik eder. İşte tüm bu seslerden en rahatsız görünen karakter anne gibidir. Filmin ilk bölümünde merceğe alınan anne, evin içini dolduran seslerin şiddetini azaltmak için çareler bulmaya çalışır. Kendince bulduğu çeşitli yöntemlerle pencerenin izolasyonunu güçlendirmeye çalışırken öte yandan da resimle uğraşan kızına modellik yapmaktadır. Kocasıyla arasının uzun yıllardır pek iyi olmadığını, bir biçimde birbirlerinden koptuklarını erkenden öğrendiğimiz annenin tüm gündemi bomba ve çatışma sesleri gibidir. Pencerenin çatlaklarını köpükle veya bantlarla örtmek kendince bulduğu yöntemlerden bazılarıdır.
Film mercek değiştirip ikinci bölüm olan Bav (baba)’a geçtiğindeyse, sıklıkla kapalı mekanlarda olan anneden farklı olarak, sokağa ve başka kamusal alanlara çıkarız. Amed’in artık keyifsiz, olağanüstü hal ortamındaki sokaklarında yürüyen baba, amnezi belirtileri gösteren, geçmişle ve geçmişin mekanlarıyla yaşayan yoğun bir nostalji içinde olan bir karakterdir. Kentin tarumar edilmesi, bu halin sanki bütün bir şimdiye ve geleceğe yayılmış olduğu hissiyatı, onu anılara ve onların bir temsili olan fotoğraflara daha fazla bağlar. Farklı sekanslarda, farklı sokaklarda gördüğümüz baba, boş kalmış sokaklarda bir şey arıyor gibi değil de, geçmişi gözlüyor gibidir. Onu son gördüğümüz karede yalnızlaşmış sokaklarda artık geçmişe olan özlemini de terketmiş görünmektedir. Bu bölümde babanın zaman zaman baktığı fotoğrafları ise görmeyiz. Bu fotoğrafları filmin son bölümü olan “Gulbîn’de” görürüz.
Filmin son bölümü Gulbîn’e odaklanır. Bir yandan varoluşsal sancılar içinde olan öte yandan resimle anlam arayan Gulbîn dertleri, istek ve arzuları açısından daha kompleks bir karakterdir. Çalışmalarından etkilendiği Amerikalı ressam James McNeill Whistler’i güçlü kılan tekniğiyse, kendisini güçlü kılanın duyguları olduğunu söylüyor onu gördüğümüz ilk sahnede. Aynı evde iki yabancı gibi yaşayan anne ve babası arasında yer yer köprü olmaya çalışan Gulbîn, vaktinin birçoğunu resim ve kız arkadaşıyla geçirirken bir yandan da hafızası kötüye giden babasını da sürekli kontrol etmeye çalışır. İçinde bulunduğu mekandan diğer karakterlere göre biraz daha kopuk gibi görünen Gulbîn, buna rağmen bir şekilde yine en çok iletişim halinde olan karakterdir. Babasının hafızasına olan duyarlılığı, bu kaybın önüne bir nebze de olsa geçmek istiyor oluşu, bir nevi kendisinin de kaybı olacağını düşüdüğündendir.
Kadrajın dışında
Savaş içerisinde gündelik hayatlarını sürdüren aile üyelerinin birbirlerine yabancılaşması filmin biçim ve estetik yapısında da etkili olur. Her bölümde kameranın takip ettiği karakter değişir ve her bölümde takip edilen karakter dışındaki tüm aile üyeleri kadrajın dışındadır. Aynı evde, yan yanayken başka evlerde ve uzaktadırlar. Pek çok sahneyi diğer karakterin bakış açısından bir defa daha izleme imkanı, perspektifler üzerine düşünmek için birer fırsata dönüşürken, birbirlerinden kopuk karakterlerin farklılaşan evrenlerine dair de daha fazla imaj ve fikir verir.
Ali Kemal Çınar’ın önceki filmlerinde her karesine işleyen mizah bu filmde hiçbir şekilde yer bulmaz. Karanlık bir havaya sahip film, bir şekilde izleyende de yabancılaştırıcı bir etki bırakır. Filmin tüm evrenini kaplayan çatışma ve bomba sesleri, kadraj dışında cereyan ediyorsa da, aslında karakterlerde vücut bularak kadrajı doldurur. Beriya Şevê böylece savaşın bölge halkı üzerinde yarattığı dramatik travma ve dönüşümü Dayê, Bav ve Gulbîn üzerinden ustaca örer.