1992 tarihli Cizre Newrozu’nda beyaz egali ve ‘Ölümse ölüm, ne olursa olsun geri adım atmayacağız’ sözleri ile hafızalara kazınan Bêrîvan Cizîrî, ‘Şehitlerimiz oldu, en büyük acımız oydu ama düşmana teslim olmadık. Geri adım atmayacağız dedik ve atmadık’ dedi
Mart ayı ile birlikte 7’den 70’e herkesin hazırlıklarına başladığı Newroz Bayramı’na sayılı günler kala coşku ve heyecan doruğa ulaşıyor. Ortadoğu’da, özellikle Kürt coğrafyasında baharın gelişi Newroz anlamına gelirken, Newroz ise Kürtler için direniş ve diriliş demek. Kürtler tam da bu anlamıyla bulundukları her yerde Newroz ile birlikte direnişin ateşini yakıyor, taleplerini haykırıyor. Mazlum Doğanlardan bugüne kadar Newrozlar, birçok direniş örneğine sahne oluyor. Bunlardan biri de 1992 Cizre Newrozu. Takvimler 1992’yi gösterirken, büyük bir Newroz’a ev sahipliği yapmak isteyen Cizre halkına dönük katliam başlatılır. Cizre Newrozu’na bir gün kala Newroz hazırlıkları bayram havasında geçer. Newroz günü ise Cizre’nin Nur, Cudi ve Yafes mahallerinde bir araya gelen kitle, Newroz’un kutlanacağı Cizre Mezarlığı’na doğru yürüyüş gerçekleştirir. Coşku ile sloganların atıldığı yürüyüşte devlet, Cizre’nin en stratejik bölgelerinde koşullandırdığı zırhlı araçlardan kitleyi tarayarak katliam planını devreye sokar. Resmi kaynaklara göre 57, tanıklara göre ise yaklaşık 100 kişinin yaşamının yitirdiği katliam, büyük, tarihi bir direnişi de beraberinde getirir.
Bu direniş görüntülerinde hafızalarda yer edinenlerden biri beyaz egali ile “devlete parmak sallayan” 17 yaşındaki Bêrîvan Cizîrî’dir. Bêrîvan Cizîrî, Jinnews’ten Dilan Babat’ın sorularını yanıtladı.
Öncelikle Bêrîvan Cizîrî’yi tanıyabilir miyiz? Nasıl bir ailede dünyaya geldiniz?
Şırnak’ın Cizre ilçesinde 1974’te dünyaya geldim. Annem Cizîrli değildi, Siirt’in Garisa aşiretindendi. Ailesi yıllar önce Siirt’ten Cizre’ye geldi. Babamın ailesini çok araştırmadım, daha çok annemin nereden geldiği ve annem üzerinde duruyordum. Öyle zenginlik diye bir şey olmadığı için yoksul bir ailede büyüdüm. Annemin 9 çocuğu vardı, en küçükleri bendim. Annem büyük bir emekçiydi, evine etrafına. Babam çok zor bir insandı, bu zorluğu anneme dönük yaklaşımında ortaya çıkıyordu. Annemden söz ettiğimde zorlanıyorum açıkçası ama babamdan söz ettiğimde zorlanmıyorum. Annem bizim hem babamız, hem annemiz hem de her şeyimizdi. Çok cesur bir kadındı, büyüdükçe annemin ne kadar cesur olduğunu anlamaya başladım. Beşinci sınıfa kadar okudum ve çok yaramaz bir çocuktum aslında. Asi bir çocuktum ve kimseye boyun eğmeyen bir karakterim vardı. Büyüdükçe babamın bizlere babalık etmediğini de fark ettim. Bayramlarda bizlere bir şey almazdı. Kumbaramız vardı onda biriktirdiğimiz para ile kendimize yeni elbiseler, çantalar ya da ayakkabı alırdık. Küçük yaşımdan beri çalışmak istiyordum. Bakkaldan sakız, ekmek gibi şeyler alıp okulun önüne giderek onları satıyordum. Biraz da kendi ayaklarımın üstünde durmak istiyordum. Babam yaşamını yitirdikten sonra annem bizim çalışmamızı istemiyordu, kendisi gidip çalışır bizi doyururdu.
14 yaşlarıma geldiğimde PKK’yi tanımaya başladım. Abim o dönem Kawacıydı ama benim de aslında mücadeleye biraz daha ilgim olmaya başladı. Ortaya çıkan Kawacı, KDP gibi örgütler vardı ve PKK yeni yeni ortaya çıkıyordu. 12 Eylül dönemlerinde çok ciddi işkenceler ortaya çıktı. Biz de 12 Eylül’ü anlamazdık, bir askeriyeden söz ediyorlardı ama tam olarak kavrayamıyorduk ve bundan kaynaklı birçok korkmalar ve geri çekilmeler yaşandı. Abim de geri çekilerek evine gelip oturdu. Kürdistan gibi kentlerde PKK’nin ideolojisi kendisini hissettirmeye başladı. İnsanlar önceden PKK’den korkuyordu, bilmiyorlardı. Bagok savaşı başladığında o dönem birçok kişi yaşamını yitirdi, benim bir komşum da yaşamını yitirdi. İnsanlar bu ölümler karşısında şaşırıyordu ve insanlar artık PKK’yi anlamaya başlamıştı. Ben de PKK’yi anlamaya başladım ve küçük yaşımdan itibaren çalışmalara katıldım.
1992 Newrozu’ndan önce Cizre’deki atmosfer nasıldı? Katliamlara rağmen Cizre’de nasıl bir örgütlülük sağlandı?
1990-91 yıllarında büyük bir katliam yaşandı. Bir örgütlülük olmadığı için 90’lı yıllardaki direnişte büyük bir katliam yaşandı. Şehit düşenler oldu, yakalananlar oldu. O dönem ben de vardım ama fazla aktif değildim. 91 yılında yine katliamlar yaşanmıştı. Ben o süreçte üzerime tanık ifadelerinden kaynaklı 17 gün boyunca kaba işkence gördüm ve idam ile yargılanıyordum ama yaşım tutmadığından kaynaklı 3 aylık cezaevi sürecinden sonra serbest bırakıldım. ‘92 yılına geldiğimizde ise diğer yılların tecrübesini etmiştik ve buna karşı ölümlerin yaşanmaması için daha tedbirli davranmaya başladık. Bu yıllardan sonra Cizre’de büyük bir örgütlülük meydana geldi ve Cizre için örgütlü bir bölge deniliyordu. İnsanlar örgütlenmeden cesaret aldıkça daha çok bir arada duruyordu. Birkaç sokak dışında tanklar giremiyordu Cizre sokaklarına. Her mahallede toplantılar yapılıyordu ve devletin sokaklarımıza girmemesi üzerinden örgütlenmeler yapıyorduk. İnsanlar iyi bir lider gördüğü an örgütlenme noktasında tereddüt etmeden bir arada durmaya başladı. Cizre halkı çok cesaretli bir halktı.
Şu an hala akıllarda beyaz egali ile parmağını sallayan ve binlere öncülük eden bir Bêrîvan Cizîrî var. 1992 sürecindeki atmosferi anlatır mısınız?
Newroz zamanı geldiğinde Cizre’de toplantı gerçekleştirdik. İnsanlar toplu bir şekilde Cizre Mezarlığı’nın oraya gelecekti ve orada bir konuşma yapılıp halay çekilecek ve herkes dağılacaktı. Newroz’a iki gün kala, bir mahallede bir araya geldik, halaylarımızı çektik. O dönemin coşkusu muhteşem bir şeydi ve insanların o coşkuları karşısında heyecanlanmamak elde değildi. Newroz’a bir gün kala Cizre Mezarlığı önünde toplanılacak, oradan da Newroz’a geçecektik. Akşam üzeri gittiğimiz her mahallede halaylar çekiliyor ve ateşler yakılmıştı. Her mahalledeki halaya girerek o insanlarla Newroz heyecanını yaşıyordum. Dumandan kaynaklı yüzümüz gözümüz karardı. Artık eve döneceğim sırada bir tank peşimize takılmaya başladı. Grup olarak gittiğimiz için herkese dikkatli olması gerektiğini belirttik.
Gece saat 03.00’e yakın elbiselerle uyudum, sabah erkenden Newroz alanına gitmek için. Sabah Cizre Mezarlığı önünde insanlar yavaş yavaş toplanmaya başladı. Davul ve zurna çalıyordu, orada da bir halay çektik. Zılgıtlarla, yöresel kıyafetlerle 7’den 70’e herkes halaya durdu. Biz orada halay çekerken, aslında devletin Cizre’de büyük bir katliam yapacağından habersizdik. Devletin amacı büyük bir katliam yapmak ve insanların gözünü korkutmaktı. Arkadaşlar bize sürekli dikkat etmemiz gerektiğini ve devletin bir haftadır hazırlık içerisinde olduğunu söylüyordu. Tanklar stratejik olan yerlere konuşlandırılmış ve keskin nişancılar ise en tepelere bırakılmıştı. Arkadaşlar bana haber gönderdi, halay başını bıraksın diye, ben de inatla bırakmayacağımı, bir şey olmayacağını söyledim. O insanları gördükçe açıkçası bizleri bir şeyin korkutmayacağını anladım. Sonra beni yeniden çağırdılar. Bana, “Yürüyüş gerçekleştireceğiz, bir çok yerde şehadetler olmuş” dediler. Cudi ve Çemçurke taraflarından insanların Cizre’ye geçişleri kapatılmıştı. Tarama yapılarak insanların şehit düştüğünü belirttiler. Birçok insanımız şehit düşmüştü.
Geçişi kapatılanların tarandığı haberini aldığınızda neler hissettiniz, neler oldu?
Halkımızın bilmesini istemiyorduk ve arkadaşlarımızın şehit düşmesinin verdiği hırsla bu Newroz’u gerçekleştirmek istediğimize bir kez daha karar verdik. Çünkü düşmanın bizim için, “Korktular, yürüyüşlerini bıraktılar” dememesi için inat ettik. Karşılıklı bir inat vardı ve o saate bir yağmur yağdı, atılan gaz bombalarından çok fazla etkilenmedik. Yolları kesilen grubu bekliyorduk ama başka bir mahalleden gelen gruplar vardı. Grubumuza binlerce insan katıldı ve bir tek amacımız vardı: Şehit düşen arkadaşlarımıza nasıl cevap olabilirdik. Toplanan gruba karşı bir konuşma yapıldı. Konuşma başladığı gibi bize haber geldi. Devletin asıl amacı büyük bir katliam gerçekleştirmekti. Beni yeniden oradan çıkarmak istediler, yine inat ettim ve terk etmeyeceğimi söyledim. Ama arkadaşlar bana dönük bir suikastın yapılacağını haber aldıkları için beni oradan çıkarmak istediklerini söylediler. Suikastın yapılacağı söylenmesine rağmen ben yeniden bu insanları terk etmeyeceğimi söyleyerek, “Canım bu millete feda olsun dedim” dedim.
Bu saldırılara ve katliam hazırlıklarına halk nasıl yanıt oldu?
Üzerimizden helikopterler geçiyor, silah seslerine rağmen o toplanan insanların yanında ölümü tamamen unutuyorsun. Orada kalmaya devam ettim. İnsanlar daha fazla gelmeye başladı ama bizler de kendi önlememizi almıştık ve toplanan kitlenin önüne giderek, “Tankın üzerine gideceğim ama sizlerden ricam cenazemi düşmanın eline bırakmayın” dedim. Bir araya gelen insanlar tepki gösterdi. Çok fazla gaz bombası atıyorlardı, insanlar geriye gitmeye başladı. Orada tamamen deyim yerindeyse kendimi kaybettim. Parmağımı kaldırarak hakaret etmeye başladım. Ben gittikçe, “Bu tarafa gelirsen tararız” diye anons geçiyorlardı. Onlar anons ettikçe ben ilerleyip daha fazla tepki gösteriyordum. O insanların şehit düşmeleri, toplanan kitleye karşı bin canımda olsa binini bu halka feda ederim diyorsun. Çünkü insanlar çok cesaretliydi, ölümle yüz yüze kalmasına rağmen geri çekilmiyorlardı ve bu da bana cesaret ediyordu. Orada parmağımı kaldırarak, “Sen bizim üstümüze de gelsen, bizi öldürsen de yaralasan da biz bu yürüyüşü yapacağız, geri adım atmayacağız. Ölümse ölüm, yakalanmaksa yakalanmak, işkence ise işkence ne olursa olsun” dedik. Tabi bu söylemlerimize karşı bir tarama yapıldı. O taramadan kurtulmasaydık, binlerce şehit verecektik. Ben kolumdan yaralandım. Başımdaki yazmayı koluma sardığımda orada bulunan yabancı gazeteciler, bir kadını görünce şaşırdılar. Açıkçası TV ya da gazetenin beni çektiğinden haberim bile yoktu.
1992 Newrozu’nda toplanan kitle nasıl dağıldı? Her yerde keskin nişancılar olmasına rağmen neler yaşandı?
Cizre’nin caddeleri, bütün sokakları panzerlerle kapatılmıştı ama orada bulunan insanları oradan çıkarmanın bir yolunu bulduk. Nusaybin Caddesi’ne geldik, orada bir otel vardı ama otelde polislerin kendilerini konuşlandırdığını bilmiyorduk. Cudi Mahallesi’ne gelip orada bir konuşma yapıp insanları dağıtacaktık. Bize haber geldi, yürüyüşümüzün amacına ulaştığını söylediler. Çünkü tutuklanmalar ve şehit düşmeler vardı ve grubu hemen dağıtmamızı istediler. Hüseyin diye bir arkadaşımız vardı. Üç çocuğu vardı. İnsanları eski mahalleye geçirmek istiyorduk, tabi taramalar devam ediyordu. Ben de duvar dibinde insanları karşıya geçiriyordum. İnsanları karşıya geçirdikten sonra ben tek kaldım tam geçeceğim zaman yeniden tarandım. Ben tarandıkça insanlar bağırmaya, tepki göstermeye devam ediyordu. O sırada Hüseyin arkadaş bana gel diyor ben ısrarla nasıl geleyim diyorum. Başka bir arkadaş geldi yanıma, beni karşıya geçirdi.
Herkes mahallesine gitti, Hüseyin arkadaşa söylemiştim, “Koşarak gidin her yerde ateş açıyorlar PKK ya da Kürt tanımıyorlar” dedim. Eski mahalleye vardığımız da Hüseyin arkadaşın şehit düştüğünü öğrendim. Bu çok farklı bir acıydı, amacımıza ulaşmıştık, bir zafer sarhoşluğu vardı üzerimizde ama bu zafer sarhoşluğu bizim için en kötü olandı, amacımız yerine geldi ama sonunda Hüseyin arkadaşı öldürdüler. Arkadaşımızın cenazesini bile almamıza izin vermediler. Sonrasında sokağa çıkma yasağı başladı, benim olduğum eve Hüseyin arkadaşın annesi ve eşi geldi. Annesi, ‘Hüseyin nerede’ diye sorduğunda Hüseyin’in şehit düştüğünü söyleyemedim. İki gün sonra zaten ailesi hastaneye giderek cenazesini aldı. 13 yaşında Sönmez ailesinden bir çocuk fırına giderken sokak başında öldürdüler. Şehitlerimiz oldu, en büyük acımız oydu ama düşmana teslim olmadık. Geri adım atmayacağız dedik ve atmadık. Düşman zaten, ‘hedefimiz büyüktü ama hedefimize ulaşamadık’ dedi. Birçok evin kapısı PKK’li diye işaretleniyordu ve o evler yukarıdan bombalanacaktı. O dönem biz devleti boşa çıkardık, Cizre üzerinde oynanmak istenen oyun boşa çıkarıldı. Yüzlerce şehidimiz olsa bile moralimiz düşebilir ama düşmanın asla hedefine ulaşmasına izin vermedik.
Berîvan ismini nereden aldınız?
‘89 yılında PKK’ye katıldım. Bêrîvan ismi verildi bana. Bêrîvan Êzidî bir kadındı. İnsanların ona olan sevgisi ve onun insanlara sevgisi çok farklıydı. Êzidî olmasına rağmen çok çabuk adapte olmuştu. Önderimizin eğitiminden geçmişti ve PKK’yi çok iyi tanıyordu. Çok güçlü bir duruşu vardı ve Cizre’ye geldi. Çok fazla Cizre’de kalmadı. Komiteler kurdu, sadece Cizre’de değil, Kürdistan’ın birçok alanında görev aldı. Kürdistan’ın birçok alanında Bêrîvan her yerde çok fazla etki bıraktı. Cizre’de birçok ev Barzaniciydi ve Bêrîvan’ın etkisi bütün evlere yayılıyordu. İnsanları çok çabuk etkiliyordu. 6 aylık süreçte birçok şey yaptı. Ondan sonra Bêrîvan ve Emin şehit düştü. Bêrîvan ve Emin çok büyük işkencelerden geçti ve teslim olmadıktan sonra Emin ile Bêrîvan’a kurşun sıkarak öldürdüler. Daha küçüktüm ve ablama gittiğimiz de orada görürdüm. Bêrîvan’ın şehit düşmesi Kürdistan’ın birçok alanında ciddi etki yarattı. Birçok evde doğan çocuklara Bêrîvan ve Emin ismi veriliyordu. Benim de PKK’ye katılmam o süreçte yaşandı ve bana Bêrîvan ismi verildi, “Sen de Bêrîvan’a benziyorsun” denildi. Bêrîvan isminin sorumluluğunu fark edemiyorsun ama zaman geçtikçe bu ismin sorumluluğunu nasıl yerine getirebilirim diye düşünüyorsun.
Son olarak, 21 Mart 2022 Newrozu’na az bir süre kaldı. Newroz mesajını alabilir miyiz?
AKP rejimi boyunca binlerce kadın katledildi. Kadınlar hem ev içerisinde hem de devlet içerisinde iki defa öldürülüyor. Her alanda bütün kadınlar topluma öncülük ediyor. Kürdistan’dan Rojava’ya kadar her alanda kadınlar en önde duruyor. Kadınlar bu toplumu ve Önderliklerini özgürleştirilecek. Önderimizin kadınlara dair projesi yarım kaldı. Önderimizin projesini biz kadınların tamamlaması gerekiyor. Bütün baskılara rağmen kadınlar en büyük kararlılıkla 8 Mart’ı büyük bir mücadele ve geri adım atmayarak kutladı. Barışı getirecek olan da kadındır, toplumu özgürleştirecek olan da kadındır. 8 Mart’ta nasıl büyük bir coşku ile alanları doldurmuşsak Newroz alanlarını da o coşku ve kararlıkla doldurmamız lazım. Önderimizin özgürlüğünü ve cezaevlerinde bulunan arkadaşlarımızın özgürlüğünü sağlamalıyız. İran’da cezaevinde bulunan Zeynep Celaliyan yıllardır cezaevinde olmasına rağmen mücadele ediyor. Türkiye cezaevlerinde bugün Aysel Tuğluk’un durumu ortada olmasına rağmen, sağlık sorununa rağmen direnmekten vazgeçmiyor. İran ve Türkiye cezaevlerinde direnen bütün kadınları selamlıyorum. Kadınlar el ele verdiği zaman bu mücadelenin önünde hiç kimse duramaz. Özgürlük yolunda hayatını adayan tüm kadınları; Sakineler, Şirinler, Arîn Mîrkan, Leyla Agirî, Nujînler ve Viyanlar şahsında anıyorum. Anıları önünde saygı ve minnetle eğiliyorum. Bütün baskılara rağmen biz kazanacağız. Tüm kadınları; kendi özgürlükleri için mücadelemize güç katmaya çağırıyorum.
HABER MERKEZİ