Azad Barış
Benjamin’in “Oyun Salonu” adlı denemesi, 19. Yüzyıl Paris panoramasını özetleyen kısa bir parodi gibidir. Yani Hegel’in “bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir” dediği şeyin Marx tarafından, “ilkinde trajedi ikincisinde komedi” var dediği şeydir Benjamin’in Komünü konu alan Oyun Salonu denemesi. Paris Komünü direnişinin sahneye taşındığı oyun perdesi büyük bir eşitlik ağıtıyla açılmaktadır. Neşe yerine yasın, zafer yerine düşüşün yer aldığı mecazi bir karanlık büyür devrimin şanlı şafağında. Devrime koşanlar kendi mevzilerinde tökezler, devrim devrilir ve elde edilen zafer giderek körleşir. Komünardları yenilgiye uğratmak için devlet bütün şiddet rezervlerini devreye koyarak her yere terör saçar. Oyunun aynı perdesinde kendi kanlarında haşinleşen komüncüler şiddet rezervlerine başvuran devlete karşı siyasi anarşi saçmaya başlarlar. O nedenle oyunda da sarsıntılı temellere dayanan isyanın başarısızlıkla sonuçlanacağı hissi verilmektedir.
Benjamin’in 1930’larda yazdığı ve zamanının ruhuna göre, özellikle sol tarihçiler ve düşünürlerin, kendiliğinden reddinin ve uzlaşmaz direnişinin bir simgesi olarak Komünün basiretli bir özenle hazırlanmış bir toplumsal temelden yoksun olduğu anlaşılmaktadır. Lakin itinayla hazırlanmamış ve geniş kitle desteğini alamamış bir ayaklanma, “bağlanmamış bir balon gibi hızla yükselebilir ama en kısa sürede ya delinecek ya da sönecektir”. Ancak, siyasi ve sosyal biçimlerde başarısızlıklar hakkında siyasi suçlamaları ortalığa savuranların aksine Benjamin, Komün içindeki ve sonrasındaki cehennem olaylarının keskin kötülüklerine ve toplumsal ayrıntılarına odaklanmaktadır. Benjamin’in kendi günlüklerinde aktardığı üzere, 1935’te St Denis’te Komün hakkında aykırı bir sergiyi ziyaret ettiği sırada Komünün iblisi eleştirisini konu alan, 15 Nisan 1871’den kalma bir pankartı fark eder. 1871’den kalma bu pankartta Komünün laneti için bir anıtsal abide önerilir ve üzerine insanlığın ‘cehennemsel tarihini’ hatırlatan ikinci imparatorluğun resmi şahsiyetlerinin tüm isimlerinin dövülmüş olarak yer alması önerilmektedir. “18. Brumaire’in kötü adamı, lanetli imparatorluğun lideri” I Napolyon dahil, Korsika’dan doğru devrime lanet okuyan bohemlerin başına düşkünlük tacını takmış düşkünlüğün abidesi isimler nakşedilecektir.
Gaddarlıkları nedeniyle kendi anavatanlarından kovulacak kadar soysuzlaşmış bu adamların arasında geniş bulvarın mimarı, Paris’in baş yıkıcısı Baron Haussmann’ın da adı vardır. Baron Haussmann sahip olduğu onur ve itibarın ensizliğinden ötürü Paris’i askeri araçlarla ilhak etmek için ensiz bulvarlar tasarlayan mimardır.
Benjamin, Haussmann’a dair aktarımlarından, 1936’da altın örgülü subaylara karşı çıplak bedenleriyle sokaklarda barikatlar kuran devrimcilerin anılarını anlatan anti-faşist Jean Cassou’dan alıntılayarak konuşur. Bu eylem, geçmişin kentsel ve politik düzenlemelerinin devam ettiği bir inanç sıçraması olan “19’uncu Yüzyılın en büyük sıçramasıdır” der. Şahlanmanın onuruna, destanın gizemine, mucizesine, feuilletonuna, büyülü gücüne inanmamak olanaksızıdır Benjamin’e göre. Biri, diğer sınıfın kendini bilimsel olarak örgütlediğini, amansız ordulara emanet ettiğini henüz anlamadığını söyler evrenin boşluğuna. Oysa karşı tarafın liderleri uzun zaman önce genel durum hakkında net plan ve vizyonlar icat etmişlerdi.
O nedenle Haussmann kendi başına hiçbir şey değildi, ancak lider ve onun kalabalık sürüsü için dolambaçlı mahalleler, gizemli üreme alanları ve toplu ölüm çukurlarına açılan geniş, kusursuz düzlükte caddeler inşa ederek var olabilirdi. Geniş bulvarlar, caddeler ve yollar Komün örneğinde görüldüğü üzere devlet için en önemli silahlardan biri olmuştur. Düzenbazlık ve entrikayla, halk, isyan, düşünce, edebiyat, şiir ve sanat merkezi olan eski Paris’i yerle bir edecek kadar tesirli ve dejenaratif bir silah.
Hausmann’ın bulvarları umudu ortadan kaldıran, ama kaos ve karışıklığı vitrinlere yerleştiren bir güce sahiptir. Bulvarlar genişledikçe Komün cephesinin daraldığı bir toplumsal mühendisliktir Hausmann’ın icadı. O nedenle Komün, son günlerinde heyecanlı bir kaos havasıdır. Tarih hatta -yakın tarih- onu böyle görecektir. O çağın ünlü mimarlarından Charles Louandre’nin 1872 tarihli “Zamanımızın Yıkıcı Fikirleri” adlı çalışması, Komünün, o son günleri için “güç, şarap, kadın ve kan yeriydi” diyecek kadar yakın bir mesafeden tanıklık aktarımı yapmaktadır. Şarap; coşkuyu, sokakları geri almanın sevincini, Komünle bağlantılı isyanın sarhoş edici etkilerini ima etmektedir. Mayıs ayının son günlerinde La Semaine Sanglante’de Komünardların acımasızca vurulmaları, baskının kanıdır.
Aynı zamanda, sayıları düştükçe ve Paris’in merkezine çekildikçe, rehineleri infaz eden Komünardların “çaresizlik” içinde döktüğü kandır. Ve kadınlar, hangi kadınlar? Pétroleuses veya Mesdames Sans-Culottes, Kadınlar Birliği’ni oluşturan, yiyecek ve yakıt tedarikini organize eden çamaşırhaneciler, terziler, dericiler ve değirmenci kadınlar. Güçlü kadınlar, gücün herkese dağıtılabilmesi için güç talep eden kadınlar. Bunlar, Kızıl Bakire anılarında “Barbarım, topa bayılıyorum, toz kokusu, havadaki makineli tüfek mermileri” diyen Communarde Louise Michel saflarına dahil olan kadınlardır. “Herkes için sanat! Herkes için bilim! Herkes için ekmek!” diyen kadınlardır.
Komün ve onun fedaileri ulusun yeni modifikasyonunda Cumhuriyeti bir kadın alegorisi olarak görmüşlerdir. Fransa’nın kişileştirilmiş hali, yani La Republique bilge bir kadın tasviridir.
Benjamin, bu bağlamda etkileyici bir tasvirle süslenmiş bir taşbaskıdan bahseder. Tasvirde bir yılan, güzel bir kadını boğarcasına sıkıştırır, özellikleriyle ayaklanmayı bastıran Thiers’e benzeyen bir kadın. Altında ise aşkın bir ayet yazılıdır: “Onu almanın birçok yolu var/kiralık ama satılık değil” diye kazılmıştır. Cumhuriyet şu ya da bu siyasi güç tarafından ele geçirilebilir, ancak onlara sonsuza kadar teslim edilmeyecektir. Bir “fahişe” olarak hayal edilen Cumhuriyet, tek bir sevgiliye, ideolojiye veya rejime sadık değildir. Tehlikeli gücü burada yatmaktadır. Yorumcuların hayal gücünü zorlayan kadınlar, tehlikeli, uzlaşmaz devrimciler, korkunç ölüm ajanları, ev enkazları, ev yakıcılar (Pétroleuses)…
Benjamin, simgeyle imgenin sanatsal bulunuşu bağlamında karikatürist Marcia’nın başka bir litografisine işaret ederek Komünün ruhuna yeni bir ışık tutuyor. Kadın olarak işaretlenmiş, beyaz dalgalı bir kumaşla örtülmüş ve yırtık pırtık kırmızı bir bayrak taşıyan bir iskelet olan Komünün Sonu başlıklı bir iskelet, evleri duman ve alevlerle gıdıklanan bir ara yoldan uzakta canavarca bir sırtlan-ata biniyor. Bu, Komündeki veya daha doğrusu Komünün umutsuz son günlerindeki kadınların kalıcı imgesidir.
Paris Komünü, gerici güçler tarafından yakılan bir cehennem ateşine dönüştü. Benjamin, iskelet dolu yer altı mezarlarının yeraltı dünyasında bir kovalamacanın ardından idam edilen kaçakları anlatır. Cehennem tarihi, Komün tarafından bir anıtın içinde taştan değil, Komünün tamamlanması olarak kabul edilir. Benjamin, ayaklanmanın savunucusu Blanqui’nin yenilgisinde nasıl sadece sonsuz bir tekrarlamayı, tarihin sonunu gördüğüne dikkat çeker. Ancak Benjamin, bunun yerine, burjuvazi tarafından defalarca kırılan, evrensel bir kurtuluş vaadi olan bir fantazmagorinin sonunu işaret ettiğini algılar. Her üreticinin fabrikasında kölelerinin arasında bir plantasyon sahibi gibi yaşadığı her zamankinden daha açık hale gelir. Burada eşitlik yok, o zaman da yoktu, şimdi de yok ama ağıt büyümektedir…