Ellerinin pamuksu yumuşaklığı iyilik, güzellik ve şefkat hissi uyandırırken, diğer yandan da bu ellerin Güneş’in ellerine temas ettiği düşüncesi yıllar geçse de unutulmaz bir histi ve ellerini ellerimin üzerine bıraktı. Düşten uyandığımda yıllardır bu soruyu bekliyormuşum gibi nereli olduğumu yanıtladım. Apê Aram’ın gözleri güldü, bir parça kendini oradan sayardı
Mahsum Sağlam
Aram Tigran Kürt halkının özgür sanat yolculuğunda hâlâ yaşayan kesintisiz bir durak. Ermeni ve Kürt halkının ortak köprüsü olan Aram Tigran, sanatıyla Kurdistan yakın tarihinin bir tanığıdır. Aynı zamanda Kürt Özgürlük Mücadelesi’nde sanatıyla, ürettikleriyle devrimci sanatçı örneğidir. ‘Penaberim’ stranıyla Kürt halkının sürgün acılarını, ‘Ay Dilberê’ ile Feqiyê Teyran’ın sevdasını dile getirdi. ‘Zimanê Kurdî’ stranı Kürt dilinin yaşam şiarı haline gelirken, ‘Pêşya Malê’ ile özgür dağlara akan kadın isyanının sesi oldu. ‘Tûzik’ stranıyla herkesi köyünün akan derelerine götürürken, ‘Xemilî Zozan’ ile ülkesinin güzelliklerini sevdasıyla buluşturmayı umut etmiştir.
2008 yılının Temmuz ayında Aram Tigran’ı ilk defa görmenin mutluluğuna nail olduk. Ankara’da sabahın ilk saatlerinde Sincan’dan şehir minibüsüne binen saçları sıfıra kazıtılmış bir grup gençtik. Hıncahınç dolan minibüsün içinde Kemalist teyzelerin süzen bakışları altında sevecen bir üslupla, ‘Oğlum siz asker misiniz’ sorusuna gülerek karşılık vermiştik. Ankara’nın göbeğinde saçları kazılmış bu gençlerin asker olması kadar doğal bir düşünce olamazdı.
Saç kazıtma eylemleri ve Ankara
2008 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın zorla saçlarının kazıtıldığı haberinin duyulmasıyla birçok kentte saç kazıtma eylemleri gerçekleşmişti. Adana’dan Ankara’ya gelen iki otobüs dolusu saçları kazıtılmış bu Kürt gençlerinin CHP’li teyzenin verdiği parolayla ‘Kongreye gidene kadar askeriz, tamam mı’ diyerek yarattığımız anlamsız illegaliteyle kongreye kadar özgüvenli asker edasıyla varmıştık.
DTP’nin kapatılma davası sürerken 20 Temmuz’da Ankara’da yapılan kongreyle BDP’ye geçiliyordu. Salon dizayn edilmiş, görev dağılımı yapılmış, vekil ve sanatçıların olduğu odanın kapısı önünde bekliyordum. Bu kongreyi bizler için anlamlı kılan başka bir neden daha vardı. İlk defa Aram Tigran’ı canlı görebilme hayalini kurarak gelmiştik Ankara’ya.
Kongrenin verdiği sorumluluk gereği ve görev bilinciyle olduğumuz yerde uzun uzun konuşmalar, siyasi mesajları dinlerken, içimde tarifi imkansız bir heyecan vardı. Aram Tigran tam da şu arkamda duran kapının ardındaydı. İçimdeki sesi dinleyerek ve heyecanıma yenik düşerek kapıyı açtım. Aram Tigran ve onunla ilgilenen arkadaş sohbet ediyorlardı. Başında fötr bir şapka, kırmızı bir koltuğa oturmuştu. Yanına oturdum, sohbet ediyordu. Sesinin naifliği Kürtçenin şiirselliğine başka bir estetik katıyordu.
Yanında oturmanın yarattığı hissiyat gerçek ve düş arasında gidip gelirken, beklemediğim bir anda koltuğun kenarına koyduğum elimin üzerine elini koyarak, “Xorto tu ji ku derê yî” (neredensin genç) dediğinde bendeki zaman durdu ve ona dair hafızamdaki tüm şeylerin bir anda gözümün önünden geçtiğini gördüm. Ellerinin pamuksu yumuşaklığı iyilik, güzellik ve şefkat hissi uyandırırken, diğer yandan da bu ellerin Güneş’in ellerine temas ettiği düşüncesi yıllar geçse de unutulmaz bir histi ve ellerini ellerimin üzerine bıraktı. Düşten uyandığımda yıllardır bu soruyu bekliyormuşum gibi nereli olduğumu yanıtladım. Apê Aram’ın gözleri güldü, bir parça kendini oradan sayardı.
Aram Tigran’ın yaşamın yitirmesinin üzerinden 15 yıl geçti. Dünyaya bir daha gelirsem, ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip saz, cümbüş ve zurna yapacağım” diyerek savaşsız bir dünyayı müzikle güzeleştireceğini ifade ediyordu.
‘O bizi, biz onu takip ediyorduk’
Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu’nun beşinci kitabı olarak yayımlanan “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü – Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak” adlı kitabında Aram Tigran’ı şu cümlelerle anıyor:
“Birçok sanatçı dostla bu sahada (Suriye) tanıştık. Birbirimizden karşılıklı ilhamlar aldık. Sanatın gerçeği açıklayan bir ifade tarzı olduğu bilgisine ulaşmamı bu dostça ilişkilere borçluyum.
Tabii ki benim için bu sanatçılar içinde ilk sırada yer alan Aram Tigran’la bu sahada tanışmanın büyük tarihsel değerinden bahsediyorum. Suriye’den ayrılmadan bir gün önce beraberdik. Bir daha görüşmeyebileceğimizi hiç aklımdan geçirmemiştim. Böylesi bir ayrılışı hiç istemezdim. Diyarbekir konserlerini gerçekleştirmesi onun için de mutluluktu. O bizi, biz onu takip ediyorduk. Ölüm sessizliğinin geçerli kılınmaya çalışıldığı dönemin bu davudi sesi, özgür gerçeğimizin ses sultanı olarak bizimle birlikte hep yaşayacaktır.”
Aram Tigran hayata veda ettiğinde ise Abdullah Öcalan, Tigran’a olan sevgi ve saygısını şu sözlerle ifade etmişti:
“Başta ailesi olmak üzere tüm halkımıza ve Ermeni halkına baş sağlığı diliyorum. Aram Tigran Ortadoğu’nun bülbülüydü. Aram aynı zamanda şahsi bir ozanımdı. İlk Ankara’dayken, radyodan sesini duydum. Aram Tigran’ı Ankara’da ilk dinlediğimde, ‘Bu ses ölmemeli, hep özgür kalmalı’ demiştim. O ses beni Kürdistan’a götürdü. Bu sesler ölmez. Aram için öldü diyemem. Aram için şehit diyorum, ölümsüzleşti. Ona büyük şehit diyorum. Benim için Aram ölmemiştir.”
Aram Tigran’ın yaşamı
Kürtçe’de Aramê Dîkran veya Aramê Tîgran; 1934, Qamışlo’da dünyaya gelir. Ailesi Ermeni Kırımı sırasında Diyarbakır’dan Suriye’nin Kamışlo kentine göç etmiştir. Tigran, dokuz yaşındayken ilgisini müziğe yönlendirdi ve ud çalmaya başladı. 20 yaşındayken Kürtçe, Ermenice ve Arapça şarkılar söylemeye başladı. Hayatı boyunca 11 albüm çıkardı. Aram, 230’u Kurmancî, 150’si Arapça, 10’u Süryanice, 8’i Yunanca şarkı okudu. 2009 Newroz kutlamaları için geldiği Amed’de rahatsızlandı, sanatçıya kaldırıldığı hastanede anjiyo yapılmıştı. 6 Ağustos 2009 tarihinde Yunanistan’da tedavi gördüğü hastanede beyin ölümü gerçekleşti ve 8 Ağustos 2009 tarihinde ölümsüzleşti. Vasiyeti Amed’de defnedilmekti fakat Türkiye vatandaşı olmadığından isteği Türkiye tarafından reddedildi ve Brüksel’de toprağa verildi.