Emre Caka/İstanbul
Beş yaşından beri kendimi kadın olarak hissediyorum. Küçükken kız çocuğu elbiselerine meraklıydım, bebeklerle oynardım. Kimseye açılamıyordum. Biraz büyüyünce, özgürlük olarak gördüğümden, dağlara çıktım. Bir süre sonra hem sağlık nedenlerim hem de kendi isteğimle geri döndüm. Ve yakalanıp gözaltına alındım. Aldığım müebbet değil, bedenimdeki hapishaneden kurtulmak istiyorum.” Bu sözler müebbet cezası almış trans kadın Buse’ye ait. Tekrar edelim; “Bedenimdeki hapishaneden kurtulmak istiyorum…” Gözaltına alındığında, DGM’de avukatsız bir şekilde yargılanarak müebbet hapis cezasına çarptırılan Buse’nin ilk talebi ‘özgür’ olup cezaevinden çıkmak değil, cinsiyet değişiklik ameliyatının gerçekleşmesi, tecridin son bulması.
#BuseyeSesVer
31 Ocak’ta taleplerinin karşılanması için ölüm orucuna başlayan Buse, bugün itibari ile 36. gününe giriyor. Yaklaşık 20 yıldır Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde yalnız başına kalan Buse, cinsiyet değişikliği için sürdürdüğü mücadeleden hukuki olarak kazanım elde etse de keyfi uygulamalara takılmış durumda. Yaşanan süreci, Buse’nin taleplerini ve sağlık durumunu, avukatı Eren Keskin ile görüştük. Keskin, yaşananların insan haklarına aykırı olduğunu belirtiyor ve ekliyor; Buse’ye ses olalım! 46 yıllık ömründe Buse’nin bir tek isteğinin olduğunu belirten Keskin, “Adalet Bakanlığı tamamen keyfi bir tutum sergiliyor. Bu yapılan Avrupa İnsan Hakları’na tamamen aykırı bir tutum. Kolay değil, 20 yıldır bir cezaevinde yalnız başına kalıyor” diye konuştu. Buse’nin erkekler koğuşuna gitmek istemediğini, Bakırköy Kadın Cezaevi’ne başvurduğunu ancak buraya geçişine ‘güvenlik’ nedeniyle izin verilmediğini aktaran Keskin, “Cezaevinde kadınlarla sorun yaşayacağını iddia ediyorlar.
Öyle bir durumun kesinlikle olacağını düşünmüyorum ancak verilen kararlar bu yönde ve maalesef hukuki olarak buna itiraz edeceğimiz bir nokta yok” ifadelerini kullandı. Trans kadınlara karşı devletin tutumunu eleştiren Keskin, “Kabahatlar Kanunu ortaya atılarak, translara yolda yürürken dahi ceza kesiyorlar. Yılda onlarca böyle dava ile mücadele ediyoruz” diyerek uygulamalara tepki gösterdi. Keskin, devletin göz göre göre bir yurttaşını ölüme terk ettiğini belirtti. Sosyal medyada ise #Buseye- SesVer / #BuseninSesiOlalım taglarıyla arkadaşları Buse’nin sesini duyurmaya çalışıyor.
Buse’den haber var
Ocak ayında Eren Keskin’e yazdığı mektubunda ölüm tehlikesinden bahseden Buse, avukatı aracılığıyla gazetemize de bilgi verdi. Buse, “Cinsiyet değişikliğim konusunda gerekli tıbbi müdahalenin yapılmadığı takdirde, infaz süresince yaşantım için tehlike durumu oluşturmaktadır. Yaşamımı böyle devam ettiremem, ölüm tehlikesi vardır. Ve ölüm orucuna girmiş vaziyetteyim. Şayet ölmem istenmiyorsa, acilen ağır tecridin devam ettirilmemesi ve acilen cinsiyet değişikliği ameliyatımın kabul edilmesini istiyorum. Sonuç olarak, ya insani ve hukuki yöntemler harekete geçirilerek bedenimdeki hapishaneden kurtulacam ve artık ağır tecrit devam ettirilmeyecek veya ölüme sürüklenerek, Adalet Bakanlığı ve hukuk sistemi eliyle bir trans kadın cinayeti işlenmiş olacak” ifadelerine yer verdi.
“Ölüme sürüklenmek istemiyorum. Bu işe bir son verilmesi ve bu sorunun ortadan kaldırılması ve kurtulmam için yardımlarınıza ihtiyacım var. Beni yalnız bırakmayın. Kendinize çok iyi bakın. Sevgilerimle.”
Buse
1- Cinsiyet değişikliği ameliyatımın kabul olması ve sevkimin yapılması,
2- Ağır tecridin devam ettirilmemesi,
3- Estetik tedavilerim için (Lazer epilasyonu ve saç ekimi için) özel hastanelere sevkimin yapılması,
4- Kendi durumuma uygun bir hapishaneye naklimin yapılması,
5- Bulunduğum Tekirdağ F-2 Cezaevi’ndeki tüm sorunların çözüme kavuşturulup hallolması.
‘Devlet yapısı muhalefetin içinde’
Buse’nin yıllardır cezaevinde olduğunu, daha öncesinde de ölüm orucuna girdiğini ancak bu dönemde de olduğu gibi muhalif alanların dahi bu davayı görmezden veya sınırlı gördüğünü belirten Keskin, “Devlet erkek egemen sistem toplumun her alanına yayılmış durumda. Bizim çalışma yaptığımız İHD’de de dahi bunu çok net görebilirsiniz. Birçok siyasi sol-sosyalist parti içerisinde onca yıldır bir tane LGBTİ milletvekili göremedik, birçok partinin iç tüzüğünde dahi ya eksiklikler var ya da sonrasına atılmış bir konu” diyerek, muhalif alanların LGBTİ’lerek dönük hak ihlalleri, cinayetler ve yok saymalarına uzak kalmasını eleştirdi. Toplumsal cinsiyet çalışmalarının herhangi bir dernek, sendika ve partide de yapılmadığını vurgulayan Keskin, “Birçok alanda kişiler kendi çıkar ve rahatlığını düşünerek konunun üstüne gitmiyor” dedi.
‘İstemediği bedene mahkum bırakılmamalı’
Profesör Doktor Şebnem Korur Fincancı ise, hiç kimsenin yaşamak istemediği bedene mahkum bırakılmaması gerektiğini söyledi. Fincancı, “Buse’nin durumu her geçen gün daha da kritikleşecektir. B vitamini, egzersiz ve bol su ile vücut muhakkak desteklenmeli. Açlık grevlerinde tuz, şeker, karbonhidrat gibi temel besinler alınırken, ölüm oruçlarında bunlar kullanılmıyor. Bu da demek oluyor ki vücudun kas kaybı çok daha hızlı oluyor” değerlendirmesinde bulundu. Ciddi baş dönmeleri, mide bulantıları, eklemlerde halsizliğin ilk aşamada görülebileceğini söyleyen Fincancı, “Yeteri kadar besin alınamaması doğrudan organ iflasına yol açıyor” dedi. Buse’nin muhakkak bolca temiz su ve B vitamini alması gerektiğine dikkat çeken Fincancı, “Tabi ki tüm bunlardan önce hakkı olan geçiş ameliyatının gerçekleşmesi gerekiyor. İnsanlar ait olmadığı bedende yaşamamalılar, LGBTİ hakları yasa altına alınmalı ve gereken tüm işlemler yapılmalıdır. Buse’ye verilen müebbet ardından da beden cezası kabul edilemez. İnsan bedeninden başka bir şeyi yokken istemediği bedende yaşamak en büyük özgürlük sorunlarından birisidir. Bugün itibari ile hem Buse’nin hem de cezaevlerindeki açlık grevinde olan insanlara yapmamız gereken ses vermektir. Bir bedenleri var, ses çıkartabilecek alanları yok ve yaşamlarını ortaya koyuyorlar. Bu kararlı direnişe sahip çıkıp ses vermeliyiz! Tekrarlamak gerekirse, hiç kimse yaşamak istemediği bedene mahkum bırakılmamalıdır” dedi.
Cinayet birincisi
Trans Cinayetleri İzleme Projesi (TMM) isimli aktivist grup, trans bireylere uygulanan şiddetin dünya genelinde artış gösterdiğini açıkladı. Son on yılın incelendiği raporda, Türkiye kayda geçmiş 51 cinayetle Avrupa’da birinci, dünyada ise dokuzuncu sırada yer aldı. 2018 yılında, 4 trans kadın katledilirken 11 kişi de saldırıya uğradı.