Sakın yanılmayın, ilk duyduğumda adı sadece Dersim değildi, “Dersim Tertelesi” idi.
70’li yılların ortası elime geçen bildiride bir paragraf. 1937- 1938 yıllarını kapsayan zaman diliminde 70.000 insanın kadın, çocuk ayırmadan katledildiği yer.
İyi öğretilmişti bana Türkiye haritası. Zihnimde yok. Dersim nere ola ki! 70.000 insan tahayyül edemiyorum. Cumhuriyeti kurucusu, zihnimdeki kurtarıcı hayatta. Babam 1897 doğumlu, biliyor olmalı.
Uzun kış geceleri köy odamızda toplanılır, kitaplar okunur, sohbetler edilir, nerede ne olmuş yorumlanır. Evde radyo var, pür dikkat haber dinlenir. Babam halk ozanı, divan şairi hepsinin şiirlerini ezbere bilir, deyişler, beyitler dilinden düşmez, Horasan, Eba Müslüm, Zaloğlu Rüstem daha neler neler ama Dersim yok, Tertele yok.
Büyüdüğüm evin iki gözünün Ermenilerden kaldığı söylenirdi. Nedenini, ortaokulda Ermeni Behiye Teyze’nin konağını paylaşırken öğrenmiştim. İncil okur, haç çıkarırdı (zihnimdeki anıt). Ailesinin nasıl katledildiğini, kendisinin eş olarak ayrıldığını, topraklarından yok edilişlerini, babamla sohbetlerinde dinlemiş öğrenmiştim. Ama Dersim yok, Tertele yok. Olmuş bitmiş “Herkesin bildiği sır”a dönüşmüştü. Kime sorabilirdim, uzaktım evden, babama sakladım.
Günü geldi, bir çırpıda sıraladım sorularımı. “Nereden çıktı bu, nerden duydun, kim dedi” diye kıvrandı. Sessizlik, gözleri uzaklarda. Atatürk’ün haberi var mıydı? Israrlı soruma “haleti nazdaydı” dedi, sustu. Ölüm döşeğindeydi demekmiş. Sırra dokunma dedi beden diliyle. Başımı okşadı, uzaklaştı.
Hakikat de budur. Zamanın, mekanın, sahibi vardır. Bu gün ayandır.
Ne adını haritada silmek.
Ne de “Herkesin Bildiği Sır’a” dönüştürmek, hakikate güç yetiremedi. Susanlara inat!
Issız zamanların şiirlerine, acılı yüreklerin ağıtlarına, sağ kalanların zihin tortularına, gidip de geri dönenlerin dillerinde yerini edinmişti. Yetişen evlatların, torunların belleğini, vicdanını taze ve sıcak tutmuştu. Sordular, sorguladılar.
Neden oldu?
Nasıl oldu?
Nasılın cevabı hepimizin malumu. Şark Islahat Planı’nın devamında gelen toplu imha, soykırım. Munzur, Harçik suları ile okyanuslara taşınan Dersimli canı, kanı. Dünyanın dört bucağına savrulan Dersim insanı. Koca bir arşiv.
Neden oldu?
Oldum olası beni en çok yaralayan, yüreğimi isyana sürükleyen “ıslahat” kavramı olmuştur. Kimsiniz? Kimi ıslah ediyorsunuz? Bu nasıl bir hile. Bu nasıl bir nobranlık, hoyratlık, vicdansızlık.
Dersim’in Kızılbaş, Kürt kimliği, inancına göre yaşama direnci kıyımına sebep olmuştu.
Çökülmeyen dizi,
Eğilmeyen başı ile,
Sırrı hakikat şehri Dersim’de karanlık, aydınlığa yenik düşmüştü.
Günümüzün ışığı, Seyit Rıza’lara, Bese’lere, yoldaşlarına aşk olsun.
2021 yılının kasım ayında ilk defa yolum Dersim’e düştü. Çok niyetlenmiştim ama olmamıştı. Doğup büyüdüğüm topraklar Reya Hakk coğrafyası, aynı inanç, aynı kök. İl sınırında bir köprü, altında çağlayan su, yanında Xızır Mekanı. Birden köyümün, Gökpınar’ın suyu oldum. Karıştım Fırat’ta, Harçik’in, Munzur’un suyuna, aktım sarmaş dolaş, çağladım onlarla, erdim okyanuslara. Bütünlendim, huzura erdim.
Bir eksiklik tamamlanmıştı.
Otobüsümüzü durduran beton bariyerler, içeri dalan boz elbiseli silahlı askerler, sizi gözetliyoruz diyen halleri, egemenin korkuyu taze tuttuğunun ve “ıslah” etmedeki karalılığının ve ısrarının kanıtıydı.
Ağlayan kayalara anlam verdim. Dinmeyen acılardı. Gördüğüm her taşta, ulu ağaçlarda geçmişin tanıklığını aradım. Attığım her adımda, gördüğüm her nesnede, her yüzde beleğimdeki izleri takip ettim.
Ama en önemlisi Dersimliler’in nerde olurlarsa olsunlar Dersimli olduklarını, aldıkları mirası yeniden inşa etme gayretinden asla vazgeçmeyip, her alanda kendilerini gerçekleştirdiklerine tanık oldum. Kim demiş “Dersim Katliamı’nı” kabul ettiremediklerini, tüm insanlığın zihnine kazıdılar. Yazan, resmeden, filme alan, kayıt altına alan, sese, söze dönüştüren tüm emektarlara minnettarız.
Dersim ocaklar diyarı, Reya-Hakk Alevi coğrafyası, Dersim Kürt coğrafyasıdır.
Bu zorlu coğrafyada yaşamın hakikatine ermiş, ikrarlı, rızalı yaşamı sürmüş, evrenin, dünyanın döngüsünü algılamış, kutsayarak, onun bir parçası olduğu bilinciyle, haramdan uzak, helali paylaşan, darı- didarı, cem-civatı ile arınan, paklanan, zulmü, biat etmeyi reddeden, dağların koynuna sığınmış, can olmayı bilmiştir. Yaratılışı vardan varoluştan, yolu Ana Kadından, özü eş yaşamdan, piri, mürşidi, rayberi, talibi, müsahibi, ocakları ile insanlığa örnek, ahlaklı, özgür, adaletli yaşamı var etme gayretinden asla vazgeçmemiştir.
Bu bilinç, bu gayret Alevi inancını yaşattı. Bu gayrete tüm Alevi sürekleri eşlik etti. Ondandır ki 85 yıldır ara vermedikleri yok etme zulümlerine yenisini eklemek için bir “ıslahat” tanımı daha yaptılar. “Allahsız, Muhammed ‘siz, Ali’siz sapkınlıklara” izin veremezlermiş.
Sizi iyi tanıyoruz, sonucunu da gördük. Bunca yıl Alevilerin inanç adına inşa ettikleri her şeye el koyup, kontrol etmek, güdümlemektir amacınız. Hilelerinizi göremeyenler, harami sofralarında yer kapma yarışında olanlar da olabilir, ama bu yol, yolunu bulacaktır. Gayretlerimiz bu çabalarınızı boşa çıkaracaktır.
Görevimiz; savaşçı, talancı, kadın, doğa düşmanı politikalarınızı teşhir edip, 72 millete aynı nazarda bakan, ikrarlı, rızalı yaşamı inşa etmek için tüm dostlarımızla seçimli meclis ile kurucu anayasa, kurucu eşit yurttaşlık hakkımızı elde etmek olacaktır.
Aşk olsun diyorum bize bu mirası bırakan Seyit Rıza’lara, Bese’lere, yoldaşlarına.
Aşk olsun direnecek olanlara.
Anılarına saygılarımla.