“… Sınırcı/ Ben Xezal’ım/ Sipkili Ezidi/ İvon’un kızı/ Hesen’in ve Ûsıv’ın bacıları.
Sınırcı/ Bahtına düşmüşüm/ Bir cevap ver/ Hesen sağ mı/ Ûsıv sağ mı/ Kıdê sağ mı? Bacılarını sorarlar mı? …’’*
Kürt edebiyatının 20. yüzyıldaki büyük şairlerinden Fêrîkê Ûsiv, bu şiirinde, Digor’un Yemençayır köyünden, Ezidi bir ailenin dramını anlatır. Yabancısı değildir bu acının; 1918 fermanında eşi Köroğlu öldürülüp, alıkonulan halası Xezal’ın dramıdır. Xezal aynı zamanda usta yazar Heciyê Cindî’nin de teyzesidir. Bir önceki fermandan 36 yıl sonra, 1918’in İlkbaharında, kan gelip kapılarına sıçradığında, kıyamet gününe döner ortalık. Ezidiler can havliyle, Serhat’tan Sovyet sınırına doğru kaçarlar. Köroğlu evde olmadığından Xezal köylülerle yola çıkmaz. Köroğlu geldiğinde ise kafile gözden kaybolmuştur. Korunaklı olacağından Yaylasınco Boğazı, Beş Kilise, Digor ve Kızılkuleyi güzergâh seçerler. Cenaze ve leş kokusu, ilkbaharın gül ve reyhan kokusunu öldürmüştür. Xezal, Köroğlu’nun tüm ısrarlarına rağmen eli ağzında, sessizce ağıt yaka yaka her gördüğü cenazeye bakar. Mermi sesi, sessizliği yarıp, Köroğlu’nun yüreğine oturunca, ‘Xezal’ der ve yere yıkılır; gözleri sürüklenip götürülen Xezal’ın peşi sıra açık kalır, ruhunu teslim ettiğinde, Xezal baygındır.
Kapatıldığı odadan aylarca dışarı çıkmaz, Köroğlu’nun yasını tutar, lal kesilir, kimseyle konuşmaz Xezal. Acının senesi devredince, kendisini nikâhlayan Hesene Çeço’yu ise, hiç affetmez. Bağlanıp kaldığı Kızılkule köyünde, aynı kaderi paylaşan Xezala Şemo ve Şênê ile dert ortağı olurlar. Üç Ezidi kadın, üç kız kardeş gibi birbirine yaslanarak yaşarlar. Derken zoraki birlikteliklerden çocukları hayatlarına girer. Xezal zemheri ayında bile olsa, Köroğlu’yu ve kardeşlerini kanlar içinde gördüğü, ‘ömrüne dağılan’ o kâbus rüyayı her gördüğünde; kara, soğuğa bakmadan, elinden tuttuğu oğlu Rıza ile kendini sınıra vururmuş. Beyremkom harabelerinin olduğu yerden, ağlayıp, ağıt yakarak; belki anlayan birileri çıkar da kardeşleri Hesen’e, Ûsiv’a, Kidê’ye ulaştırır umuduyla, büyük şair Fêrîkê Ûsiv’ın şiirine dize olan çığlığını, kara suyun karşı yakasında nöbet tutan sınır devriyelerine ulaştırmaya çalışırmış. Hesenê Çeço ise Xezal’ın geceki sayıklamalarından, müsebbibi olduğu o kâbus rüyayı gördüğünü anladığında, evden çıkıp gidermiş.
Yıllar yıllar sonra, artık Xezal’in ümit kesip kendini sınıra vurmadığı bir zamanda, sınır devriyesinde görev yapmış bir komşusu, tesadüfen kardeşi Ûsiv’a Xezal’den bahseder. Ûsiv donup kalır, aradan geçen yıllara mı yansa, yoksa yıllar önce onu görmek hasreti ile ölen kardeşleri Hesen ve Kidê’den sonra, kayıp bacıları Xezal’den haber aldığına mı sevinse? Ne diyeceğini bilemez. Erivan radyosundan, ‘ola ki Xezal duyar’ umuduyla, bir haber salar. Umduğu gibi de olur; Xezal radyonun başındadır, Ûsiv’ın ve kendisinin ismini duyunca, nutku tutulur, ağlar. Yıllardır hasretlikten yanan yüreğine, haber bir tas su gibi gelir. Oğlu Rıza’dan Erivan’a gidiş yolunu bulmasını ister. Rıza annesine bağlı, mert ve eli açıktır; tüm varlığına mal olsa da annesini kardeşlerine kavuşturmanın arayışına girer. 1970’li yılların sonudur, bürokrasi ağır işlemektedir, hele gidilecek yer Sovyetler Birliği ve Ermenistan olunca, tabiri caizse yerinde sayar. Gitmek için ışık yolu açıldığında ise Xezal hastadır, yolculuğa çıkacak takati yoktur. Rıza’sına vasiyet eder “olur da ölürsem, gelinim Gozê’yi de alıp Erivan’a git” der. Son nefesini verirken; Hesen’in, Ûsiv’ın, Kidê’nin ve Köroğlu’nun isimlerini sayıklar. Rıza, annesinin ölümünden sonra, vasiyeti üzerine; Gozê ile birlikte Erivan seyahatine çıkar. Yıllardır dinlediği, dayısı Ûsiv’dan haber aldıkları, Erivan radyosuna gider; çalışanlar yardımcı olur ve onu dayısının oğlu Fêrîkê Ûsiv ile buluştururlar.
2008 yılında ziyaret ettiğimiz Fêrîkê Ûsiv’ın eşi Firîda Cewarî, Rıza ve Fêrîk’in buluşma anını büyük bir duygusallıkla anlatmıştı. “Kucaklaşırken hüngür hüngür ağlıyorlardı” dedi. Altmış yıl sonra çocukları kavuştuğunda, kardeşler yoktur artık. Xezal gibi diğerleri de ölmüştür.
Rıza ve Gozê on iki gün kalırlar. Annelerinin isimlerini dilinden düşürmediği, kardeşleri Hesen, Ûsiv ve Kidê’nin mezarlarını ziyaret edip; onun mezarına serpmek için birer avuç toprak alırlar. Dönüşten kısa bir süre sonra Rıza ölür, peşinde Fêrîk ve kardeşleri. Sonraki kuşaklar bir daha görüşemez.
*Fêrîkê Ûsiv’in; ‘Rizayê Kurmet’ şiirinden