Musa Anter
Şeklen benzerliğimizi biliyorum. Hatta gözlerimizin birinin küçük, birinin büyük olduğunu söyleyerek bizi benzetenler de çoğunlukta. Uzun yaşama azmimizle de benzerlik vardır. 0, 90’ını geçti, ben 76 ile onu kovalıyorum. Ya yakalarım ya geçerim. Mala mülke olan nefretimiz de aynı. O’na yüksek maaşlar, altınlar teklif edilmiş, almamış. Ben de öyle. Nice para ve makam bana teklif edildi, ben idealim için eziyet, işkence ve hapisleri tercih ettim.
O, mahkemelerde dobra dobra konuştu, ben de ona yaklaşmaya çalıştım. O bir Kürt ve Kurdistan dağlarının riya bilmez sembolü oldu. Deli sayıldı, tımarhaneye konuldu. Ben de 40 yıl halkım tarafından bile ne davasında olduğum bilinmeden serseri sayıldım. O, İttihat-ı Terakki gibi bazı siyasi partiler tarafından aldatıldı, ben de Demokrat Parti’yi tuttum. Girmedim ama zaman zaman aldatıldım.
O, hiçbir zaman ‘bölücü’ olmadı; ama hep Kürtçü oldu. Kürt halkının sefalet ve zilletten kurtulması için başını koydu. Övünmek gibi olmasın; ama ben de öyleyim.
Örfi İdare Mahkemesi Başkanı Şakir Paşa soruyor:
-Sen hangi Kürt aşiretindensin?
-Ne lüzum var bunlara? Ben, Kürdistan dağlarının çocuğuyum, insan ve Müslümanım.
Bunları 1908’de söylüyor. Ben de 1991’de İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde dedim ki:
-Sayın hakimler. Ben Kürtçüyüm; ama savcının dediği gibi bölücü değilim. Eğer ben Kürt asıllı olmasaydım, yine 20 milyon Kürt insanının insan haklarının yok edilmesine karşı savaşırdım. Ama ben bölücü değilim. Aptal mıyım, Rumeli ve Anadolu’yu ve tüm denizleri Türklere vereyim ve 1400 yıldır Arap, Acem ve Türklerce talan edilen ve cahil bırakılan ülkeme çekileyim. Esas bölücü, 70 yıldır Türkiye Cumhuriyeti ve idaresidir.
—————-
1 Eylül 1991