Ta Amerika’dan kalkıp geldi o. Bir zalimi cezalandırmak, adaleti sağlamak için. Yaptığı tartışılabilir ama asıl tartışılması gereken, Tolstoy’un dediği gibi şiddeti körükleyen düzendir
Arif Mostarlı
1890’ların sonlarında, İtalya’dayız… Yoksulluk gırtlağa dayanmış, artan gıda fiyatlarına karşı özellikle Bologna ve Lombardiya’da sosyalist ve anarşistlerin öncülük ettiği grevler ve protesto gösterileri birbirini izliyor. 1898 baharında gösteriler Toskana’ya yayılıyor ve işler karıştıkça karışıyor. Hükümet Toskana’da Olağanüstü Hal ilan ediyor bu arada, anarşist ve sosyalist basının yanında işçi hareketine saldırılar artıyor.
6 Mayıs’ta Milano’da kitlesel gösteriler zirveye ulaşıyor. Binlerce işçi, aileleriyle birlikte kentteki Kraliyet Sarayı’na yürüyor. İsyan saraya yaklaşırken, İtalya Kralı I. Umberto, General Bava-Beccaris’e göstericilere ateş etmelerini emrediyor. Yalnızca tüfekler değil, toplar da sıfır açıyla ateşleniyor ve o gün Milano 400’e yakın insan ölüyor; en az bin kişi de yaralanıyor. Tarihe “Bava-Beccaris Katliamı” olarak geçen olaydan sonra, Kral Umberto, “üstün başarılarından ötürü” generalin göğsünü madalyalarla dolduruyor.
Rıhtımda bir yolcu
Hepsi bu kadar değil ama… Bir başka hikâye daha var anlatılması gereken.
Katliamdan bir süre sonra, tam olarak söylersek 17 Mayıs 1900 günü, İtalya’ya gitmek için New York’tan kalkan Guascogne vapurunda sessiz, sakin bir yolcu vardı. Çantasında 200 dolar ve bir tabanca olan bu adamın adı, Gaetano Bresci’ydi.
Basit bir işçiydi o. 1869’da Floransa’da doğmuş ve 11 yaşında dokumacı çıraklığıyla başladığı hayatta hızla anarşist düşünceleri benimsemişti. Tutuklamalar, sürgünler derken, sonunda Amerika’ya göç etti, evlendi, iki çocuğu oldu. Bu arada, New Jersey’de İtalyan anarşist gazetesi La Questione Sociale’nin kurucularından biri olmuştu. Varını yoğunu gazeteye harcıyor, bütün boş zamanlarını işçilerin arasında propaganda yaparak geçiriyordu. “Sessiz bir adamdı. Hiç içki ve sigara içmedi. Sevdiği tek şey müzikti” diye anlatıyor onu arkadaşları.
Ve cesur… 1899’da anarşist lider Errico Malatesta, bir toplantıda konuşurken onu öldürmek isteyen bir suikastçının üzerine silahsız olarak atlayan kişi de oydu.
Geriye dönüş
Bava Beccaris katliamını duyduktan sonra kararını vermişti Bresci: İtalya’ya dönmek… Emma Goldman anlatıyor, “Bir gün Bresci beklenmedik bir şekilde gazeteye verdiği borcun iade edilmesini istemişti. Bunun imkânsız olduğu kendisine bildirildi; gazetenin parası yoktu. Ancak Bresci ısrar etti ve sebebi konusunda bir açıklama yapmayı reddetti. Sonunda grup, Bresci’ye olan borcunu ödedi. Ancak İtalyan yoldaşlar, buna çok içerlediler ve onu bir cimri olarak damgalayıp dışladılar.”
O para gerekliydi ama… Silah ve vapur bileti için! Emma Goldman, sonradan İtalyan yoldaşlarının bu suçlamalarından dolayı üzüldüklerini de yazacaktı.
İtalya’da önce kırsal bir bölgeye gitti Bresci. Bir süre atış talimleri yaptı. Kız kardeşini ziyaret ettikten sonra, Kral Umberto’nun Monza’da tatilini geçirdiği bölgeye doğru ulaştı. 29 Temmuz 1900 Pazar günü, önce afiyetle beş porsiyon dondurmayı mideye indirdi ve sonra atletizm yarışmalarının yapıldığı yere gitti. Kral Umberto ödül töreninden sonra saat arabasına binerken Bresci fırlayıp dört el ateş etti. Kral üç kurşunla anında ölmüştü. Bresci, sonrasına hiç itiraz etmedi. Sakindi. Götürülürken de seslendi: “Ben Umberto’yu vurmadım. Bir kralı öldürdüm, bir ilkeyi öldürdüm.”
Yargılama kısa sürdü. Bresci de kısa konuştu: “Krala saldırdım çünkü bence temsil ettiği sistemin tüm kurbanlarından sorumluydu.” İtalya’da o dönem idam cezası olmadığı için Bresci, bir ada hapishanesine ömür boyu hapse çarptırıldı. Ancak sadece birkaç ay sonra, Mayıs 1901’de hücresinde asılmış olarak bulunduğu bildirildi. Kimse inanmadı bu hikâyeye; zaten cenazesini bile vermediler; bazı rivayetlere göre denize atmışlardı.
Sorumlu kim?
Daha sonra onun üzerine “Monza Trajedisi” başlıklı bir yazı yazan Malatesta, “Evet, kraliyet ailesinin acısı bile insani acıdır. Ancak şiddete neden olan kim?” diye soruyor ve “Eğer kral kendi eylemlerinden sorumlu değilse, o zaman neden Bresci’yi sorumlu tutalım? Kurbanların kanlı isyanını tamamen ortadan kaldırmak istiyorsanız, bunun tek kesin yolu zulmü ortadan kaldırmak olacaktır” diyordu.
Ünlü yazar Tolstoy ise 8 Ağustos 1900’de yayınlanan “Öldürmeyeceksin” makalesinde şöyle diyordu: “Kralların ve imparatorların emirleriyle yapılan eylemler, sadece Bartholomew Gecesi, inanç uğruna katliamlar, köylü ayaklanmalarının bastırılması ve Versailles katliamları değil, tek kişilik hücrelerde ve disiplin taburlarındaki idamlar ve savaştaki katliamlar da, anarşistler tarafından işlenen cinayetlerle kıyaslanamayacak kadar acımasızdır. II. Aleksandr ve Umberto öldürülmeyi hak etmemişlerse, Plevne’de telef olan binlerce Rus ve Habeşistan’da telef olan İtalyanlar hiç hak etmemiştir. Alexander, Nicholas, William ve Umberto öldürülmemeli, ancak insanlar bunları üreten toplum düzenini desteklemeyi bırakmalıdır.”
Yine de belki en açıklayıcı olan, bizzat Bresci’nin ağzından dökülen sözler olmalı: “Ben Umberto’yu öldürmedim. Bir kralı öldürdüm, bir ilkeyi öldürdüm.”