8 yıl olmuş Yaşar Kemal dünyamızdan göçeli. ‘Düşürdüler bizi halden hallere’ derken; doğanın, insanın, köpürmüş gelen bulutların sesi oldu. Çın çın öten yüreğinin kökünde insanın ve doğanın kaderinin birlik olduğunu söyledi
Meltem İnci/İstanbul
Nasıl anlatılır, nasıl bahsedilir Yaşar Kemal’den? Dünyanın en iyi betimlemesi diye tasvir ettiği “Yemen Bizim Neyimize” şiiri geliyor aklıma. Peki Yaşar Kemal’i nasıl tasvir edip, anlatmalı? Heybetli bir kuş mu, köpürmüş gelen bulutlar mı, naiflik mi demeli onun için? “Ben Dişot’u çok seviyorum” diyor kendinden bahsederken, yel değirmenlerine karşı savaşır gibi mi anlattığı her satır ve kelam?
“Çın çın ötüyor
yüreğimin kökünde
şu dünyanın ıssızlığı.
Tanrı kimsenin başına vermesin
böyle bir yalnızlığı!”
Tam 8 yıl olmuş bugün Yaşar Kemal aramızdan göçeli. Yaşadığımız bu koca evrende, hele Türkiye’de yolu bir şekilde onun satırlarına düşmeyen tek bir kişi var mıdır? Adını, sesini duymayan, yüzünü görmeyen? Dağlar, kayalar, çiçek, toprak, kuş, soykırım, katliam, bazen İstanbul’da bir sokak, gökyüzü, bir çocuğun hüznü, mutluluğu, isyanlar, destanlar. Elinin değmediği, gözünün görmediği hiçbir şey olmamış ki anlam kazanmasın, mısralarından o güzel betimlemelerle düşmesin. Bir çiçekten damlayan tek bir su tanesini sayfalarca anlatsa da bıkmadan okumadık mı hepimiz?
İnsanın ve doğanın kaderi…
“İnsanın kaderi doğanın kaderiyle birliktir” diyor 1979 yılında TRT’ye verdiği bir röportajda. Akçasaz’ın kurutulmasına tepki gösteriyor, “Kartallar da öldü, kelebekler de öldü. Hiçbir ceylan uğramaz oldu. Benden evvel, bana gelinceye kadar Çukurova’da ceylanlar vardı. Binlerce ceylan gelirmiş, şimdi yok” diyor. Bu yüzden doğa ile insanın yaşamının bir ve paralel olduğunu anlatıyor bunu kendine dert ediniyor Yaşar Kemal.
“… Ve adlarımızı verdik sulara, ovalara, dağlara. Anadolu’nun her karış toprağına damgamızı bastık. Her karış toprağına bir ad bulduk, obamızın adını koyduk. Unutulmasın, bir ulu toprakta soyumuz boy versin diye… Düşürdüler bizi tozlu yollara, aşırdılar bizi karlı dağlardan. Düşürdüler bizi halden hallere…” Bin Boğalar Efsanesi / Yaşar Kemal
Hemite köyünden dünyaya
Hemite köyünden dünyaya açılan gözleri, barış ve demokrasi istediği için kendi deyimiyle “kanlı kalemlerin” hedefi oluyor. Az değil toplamda bir buçuk yılını 77 yaşında mahkeme koridorlarında geçiyor da yine de hiçbir sözünden pişman olmadığını söylüyor. Her konuşmasında da büyük bir mütevazılıkla “Ben korkak bir adamım” diye ekliyor. 1950 yılında ise bir yıl boyunca tutuklu kalıyor.
Özgür Gündem için ses oldu
Kürtleri de kendine dert edinmekten vazgeçmiyor Yaşar Kemal. Türkiye Cumhuriyeti’nin azınlıklara, özellikle Kürtlere karşı ırkçı tavırlar içerisinde olduğunu söylemekten de hiç geri durmuyor. 1993 yılında Özgür Gündem gazetesi basılırken de orada oluyor. Kumkapı merkez binası önünde öfkesini, ülkenin demokrasiye darbesine karşı ses oluyor:
“Bu olay demokrasi nutukları atan hükümetin (DYP-SHP) ikiyüzlülüğüdür. Türkiye’yi, 40 yıldır demokrasi adına ikiyüzlülük yapanların lekesinden biz kurtaracağız.”
Depremzedeleri soğuk götürecek
Şimdilerde gündemimizi sarsan ve öfkemizi taşıran deprem ta 1952 yılında Erzurum’da gerçekleşen depremle Yaşar Kemal’in gündemindeydi. Depremin olduğu ilk gün kalkıp gitti. Çadırlar vardı ama insanlar çadırlarda da üşüyordu, “16 bin 473 insanı soğuk götürecektir” diyordu sonra da. Depremzedelerle yaptığı röportajdan da anlıyoruz ki 1952 yılından 2023’e ne insanların derdi, ne iktidarların yüzsüzlüğü değişmiş. Kemal’in röportajında depremzedeler, çadırlarının zeminlerinin buz tuttuğunu, sabaha kadar çadırın içini kırağı bağladığını, tüm eşyaları göçük altında kaldığı için çadırlarda battaniyesiz, yataksız kaldıklarını söylüyordu. Yaşar Kemal’in endişesi gerçekleşti, depremden kurtulanların bir kısmı dondurucu soğukta yaşama tutunamadı, pek çoğu da hastalandı. Resmi kayıtlara göre depremde 41 kişi yaşamını yitirirken çok sayıda insan da soğuktan hastalanarak öldü.
Çiçekli kültür bahçeleri….
“Benim için dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir; bir çiçeğin bile yok olmasını, dünya için büyük bir kayıp sayarım.” diyordu. Yaşamı boyunca iyiliğin, güzelliğin, insan olmanın, bir kuşun özgürlüğünü düşledi, bunun için yazdı, konuştu. Hayatımızdan geçerken, hala onun için kurduğumuz cümleler, rastladığımız sözler içimizi titretmeye devam ediyor. Yel değirmenlerine karşı savaşan Don Kişot’umuz, iyi ki geçtin dünyamızdan….