Çocuk işçiliği çok katmanlı bir sorun. Yoksulluk, ayrımcılık, “ucuz iş gücü ihtiyacı”… Dolayısıyla hali hazırdaki ekonomik sistemden ayrı ele almak hiç mümkün değil. Bu yüzden de bu konuda çalışanlar zaman zaman kendini umutsuz, güçsüz hissedebiliyor.
Belki de durum gerçekten gittikçe daha da umutsuz bir hale dönüşüyordur. En azından Türkiye için… Hem son yirmi yılda çocuk işçiliği düşmez ve en az iki milyon çocuk çalışırken, çalışma koşulları ise sigortasız ve çok uzun saatlerde gerçekleşirken, esnek ve güvencesiz çalıştırılma çocuklar için de olağanlaşmışken, on dört yaş altı çocuk iş cinayetleri artarken, çocuklar çalışmaya 4-8 yaş aralığında başlarken çocuk işçiliğinin hemen bugünden yarına ortadan kalkması konusunda ne kadar umutlu olabiliriz ki…
İşte bu tür çıkışsız kalınan durumlarda Umberto Eco’nun Kızıl Tugaylar’la ilgili bir söyleşisinde sorduğu soruyu sormak ve yanıtlamaya çalışmak yeni bir düşünce ve eylem örgütlemek için işe yarıyor sanki: “Siz sistemin, oradan vurulunca ölümüne yol açacak, bir kalbi olduğunu mu sanıyorsunuz?”
Evet sanki sistemin tek kalbi yok… İşte bu nedenle çocuk işçiliğine karşı sistemin can alıcı yerlerini çözümlemek, uyanık olmak, ona göre de çocuk işçiliğini yeniden düşünerek etkili stratejiler geliştirmek yani yeni bir düşünce örgütlemek ihtiyacı çok açık.
FİSA Çocuk Hakları Merkezi de Türkiye için bu konuda geliştirilecek en etkili ve acil stratejilerden biri de çalışmak zorunda kalan çocukların örgütlenmesi olduğu düşüncesinde. Bunun için yetişkinlere, sendikalara, meslek örgütlerine, sivil toplum örgütlerine ve elbette siyaset alanına düşen görev/sorumluluklardan birinin de çocukların örgütlenmelerin önündeki her türlü engeli ortadan kaldırmak olduğunu söylüyor. Yani çocukları sadece maruz kaldıkları sorunun nesnesi olarak bırakmak değil sorunu çözecek ve değişimi yaratacak özne olarak kabul etmek…
Merkez birkaç gün önce bu yaklaşımla hazırladığı yeni bir raporu yayımladı. “Çocuk İşçi Örgütlenmeleri Üzerine Yeniden Düşünmek- Çocuk İşçilerin Sesleri”. Rapor yirmi iki çocuk işçi ile yapılan görüşmelere dayanıyor. Görüşme yapılan çocukların tamamına yakını sigortasız, on iki saati aşabilecek kadar çok uzun saatlerde çalışıyor. Çalışmaya başlama yaşları yasal sınırın çok altında, 10’a kadar düşebiliyor. Saya işçileri hariç çocukların iş yerlerinde sendikalı ya da bir işçi derneğine ya da yapısına bağlı birisi bulunmuyor.
Çocukların tamamı en az iki kere iş değiştirmiş. Bu durum rapora göre; çocuk işçilerin istihdamdaki kısa deneyimleriyle birlikte değerlendirildiğinde iş değiştirme sıklıklarının yüksek olduğunu yani çocukların güvencesiz koşullarda istihdam edildiklerinin de göstergesi sayılabilecek bu işgücü akışkanlığının, özellikle işçi sağlığı iş güvenliği açısından da ciddi riskleri tetiklediğini gösteriyor.
Görüşmelere katılan çocukların çoğu için çocuk işçiliği olumsuz durum ve duyguları ifade ediyor. Çok az bir kısmı içinse meslek kazanmanın yolu ve kendi tercihi olarak görülüyor. Görüşmeci çocuklar çocuk işçiliğinin bir sömürü biçimi olduğunun farkında. Bunu işverenlerin çocuk işçi algısını tanımlarken kullandıkları “fırsatçılık”, “kolay para”, “işine gelmek” gibi kavramlarla yansıtmışlar.
Çocuklar çok uzun çalışma saatlerinin dışında çalışırken fiziksel zorlanmalara, ergonomik olmayan koşullara, ortamdaki fiziksel ve kimyasal risklere de maruz kalıyor. Rapora göre; görüşmelere katılan çocukların eylem ya da grev deneyimine sahip olma oranı azımsanmayacak düzeyde yüksek. Bu durum hem kendilerinin hem de yakın çevresinin sınıfsal konumları ilgili elbette.
Çocukların geneli örgütlenmeye açık bir yaklaşım içindedir. Ancak tıpkı yetişkin işçiler gibi sendikal örgütlenmelerden uzak tutulmaya ve bu algıyla yetiştirilmeye çalışılıyor. Çocuklar da tıpkı yetişkin işçiler gibi örgütlenmenin önünde engel oluşturan “işsiz bırakılma” korkusunu hissetmekte ve bu engeli diğer çocuk işçilerde de gözlemlemekte.
Raporda başka ayrıntılar da var. Ulaşmak isteyenler FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nin sitesinden ulaşabilir. Ancak rapor ilk andan itibaren büyük bir soruyu önümüze bırakıyor: Çocuk işçilerin örgütlenmesi çocuk işçiliğini meşrulaştırır mı?
Bu sorunun yanıtını görüşmeler sırasında 14 yaşında tekstilde çalışan bir çocuk vermiş: Örgütlü olsaydınız, ilk çalışmaya başladığınız zamandan itibaren yaşadıklarınız nasıl değişirdi sorusunu “Belki de şu anda hiç çalışmıyor olurdum” şeklinde cevaplamış. On dört yaşında çok ağır koşullarda çalışan bu çocuğun yanıtı, bana çocuk işçilerin örgütlenmelerine tüm ezberlerimizden farklı bir bakış açısıyla yeniden düşünmek zorunda olduğumuzu bir kere daha gösteriyor… Siz ne dersiniz?
Rapora ulaşmak için: https://cocukhaklarimerkezi.org.tr/wp-content/uploads/2023/11/Cocuk-Iscilerin-Sesleri-1-1.pdf