Baskıcı, antidemokratik yönetimlerin iktidar olduğu ülkelerde iktidara karşı toplumun çıkarlarını korumak, demokrasiyi savunmak, yaşanan baskıları, iktidar manipülasyonlarını, yalanı, dolanı, talanı ortaya çıkarmak, teşhir etmek herkesten çok elbette gazetecilerin sırtlarına aldıkları bir yük. Böylesi rejimler totaliter karakterlerini güçlendirir, muhalefetin sesini kısarken, baskıcı rejimi için toplumda rıza üretirken ellerindeki en büyük koz basın üzerinde kurdukları hakimiyettir. Tıpkı içinden geçtiğimiz süreçteki gibi bütün ana akım medya iktidarın arkasında sıralanır. Ama baskıyla ama çıkar ortaklığıyla, tabii ki çoğunlukla iktidarın nimetlerinden verilen payla. Gazetecilik camiasında halkın çıkarlarını savunma, gerçeği ortaya çıkarma görevini yani gazeteciliğin bütün yükünü yerel medya ve ana akım dışında kalan kıt kanaat olanakları ve gönüllüleriyle yürümeye çalışan ulusal düzeyde gazetecilik yapan basın çeker. Ancak totaliter rejimini bir bütünen tahkim eden iktidarların temel hedefi bu basını da susturmaktır. Baskı mekanizmaları ile üstlerine yürüse de, Tatvan’da Sinan Aygül’ün vahşice darp edilmesi olayında ve daha birçok benzeri olayda görüldüğü gibi, her gün özellikle Kürt gazetecilerin gözaltına alınması gibi, tutuklanması meselesinde görüldüğü gibi baskı araçları devreye konulsa da satın alma, ulufe dağıtma ilk başvurduğu yollardandır elbette. Önümüzdeki dönemde muhalif basının satın alınarak etkisizleştirilmesi operasyonlarına sıkça tanıklık edeceğiz.
İşte böylesi süreçlerde iktidarları deşifre etme, toplumu bilgilendirme görevini bir yanıyla belgesel sinemacılar üstlenmek zorunda kalıyorlar ve bu da doğal olarak egemenlerin hışmına uğratıyor, uğratacaktır. Böylesi ülkelerde gazetecilik faaliyeti çok sınırlandığından belgesel sinemacılar aynı zamanda toplumu enforme etme görevini de üstlenmek zorunda kalıyorlar. Üretimlerinin içine estetik yorumu dâhil etmiş yahut sadece belge yaratan belgeselciler fark etmiyor iktidar açısından. Belgesel sinemacılar, kurmaca sinema yapanlara oranla endüstriyel film üretme çarkından görece daha bağımsız oldukları için iktidarlar tarafından kontrol ve yönlendirmeleri de daha zor olmaktadır. Bu durumda iktidarın zor ve baskı aygıtı belgesel sinemacılar için devreye girmektedir. Bugün Türkiye’de çok sayıda belgesel sinemacının üretim aşamasında önüne ciddi engeller çıkarılmakta, bir şekilde film üretmiş olanların üretimlerinin paylaşılmasına izin verilmemekte, paylaşılan filmlerin yönetmenlerine ciddi hapis cezaları verilmekte, hapsedilmekle tehdit edilmektedirler.
Bugün çok yaygın bir estetik, bir yaratıcı eyleme dönüşen sinemanın başlangıcını bir hareketi belgeye dönüştürme motivasyonu doğurmuştur. Mizansenin ve kurgunun dâhil olması ile belgeleme motivasyonu yerini estetik bir motivasyona terk etmiştir. Hareketli görüntü yoluyla olguların belgelenmesi gazetecilik faaliyetine benzer bir motivasyonla devam ederken, olguların, gerçeğin, estetik bir yoruma tabi tutularak verilmesi hareketli görüntüyü sinema sanatının doğuşuna sevk etmiştir. Aslında bir tür gazetecilik faaliyeti gibi yürüyen belge yaratma ile gerçeğe, olgulara, durumlara yaklaşım ve belge yaratmayı estetik yorumlamaya tabi tutma eyleminin her ikisinin de belgesel sinema olarak adlandırılması, belgesel sinemanın estetik kurgusunun zedelenmesine yol açmaktadır. Belge yaratmanın sanatla, estetikle, sinema ile herhangi bir ilgisi yoktur. Tek ortak yanları ses ve görüntü kaydeden cihazları kullanıyor olmalarıdır. Çok uzun süre belgesel sinema diye adlandırılan üretimler aslında estetik bir yorum içermeden üretilmiş filmlerdir. Sonuç itibari ile estetik eylemin kendisi, var oluşumuza, varlığımıza dair yeni bir yorum getirmek, yeni bir söz söylemektir. Yeni bir yorum içermeyen, yeni bir söz söylemeyen belge yaratmaya dair üretimler sinema olarak adlandırılamaz. Belgesel sinemaya gerçeğe bağlı kalarak enforme etme, aydınlatma, hatta muhalefet etme görevi verilince belgesel sinema çok ağır bir yükün altına giriyor. Özellikle de iktidarlar için son derece potansiyel bir tehlike olarak kodlanmasını getiriyor belgesel sinemanın bu durumu beraberinde.
Düşünülenin aksine Türkiye’de ve dünyada belgesel çok önemsendiği, bu yüzden de üretiminin ve dağıtımının çeşitli yollarla engellendiği bir vakadır. Belgesel sinemacılar, içinden geçilen bu yaman yıllarda elbette gerçeğin ortaya çıkarılmasında üzerlerine düşeni yapmalıdırlar, yapıyorlar. Fakat bu acil olarak toplumu enforme edebilme kaygısı, belgesel sinema estetiğinin ihmal edilmesi, aşağıya çekilmesini getirmemelidir beraberinde. Gerçeği ortaya çıkarma, belgeleme ve halkı enforme etme görevi ile estetik kurguyu koruma arasındaki denge mutlaka korunmalıdır.