Son zamanlarda coğrafyanın insan ve toplum üzerindeki etkisini ‘coğrafya kaderdir’ mottosuna indirgeyen popüler bir söylem gelişti. Ancak coğrafyanın insan ve toplum üzerindeki etkisi, bir mottoya indirgenmeyecek kadar derin ve süreklilik arz ediyor. Coğrafya kendisine has bir insan tipi yaratıyor. Bu yüzden hayatımızda coğrafya insanı diye bir kavram olmalı.
Yazının başlığında geçen 2021 yapımı Belfast sinema filmi, coğrafya insanının öfkesini, neşesini ve inadını çok iyi anlatmış. Film savaşın ve şiddetin ortasında, hayatları pahasına yaşadıkları yeri terk etmeyen 1960’lı yılların Belfastlı yerlilerin yaşamına odaklanmış. Buralardan gidemeyiz, buralar bizim, burada biz yaşıyoruz diyen Belfastlıların sesini sinemaya taşıyan film, bu bağlamda yerliliğe sadakatle bağlanmış bir welat (watan) hikayesinin filmi.
Yerliler başka hikayelerin peşinden gitmeye sürüklenseler bile kendi coğrafyalarında nefes alıp vermeyi hiçbir şeye değiştirmezler. Bu bağlamda Belfastlıların yaşadığı duygu, tüm yerlilere temas eden evrenselleşmiş bir yerellik duygusudur ve bu duyguyu en iyi yerliler anlayabilir.
Yerliler yaşadıkları coğrafyalarda insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamak isterler; ancak realite hiç de beklentilerine cevap olmuyor. Belfast filminde de can güvenliği, geçim derdi ve de çocukların sorumluluğu filmin sonuna doğru Belfastlıları hüzünlü ve siyah beyaz bir yolculuğa sürüklüyor. O an anlıyoruz ki coğrafya saf welattır.
Welat ve coğrafya
Welat, yerliler için sınırlarla çizilmiş modern haritalardan ibaret değil. Salt etnisiteye sıkıştırılmış, modern tezlere yem edilmiş stratejik işaretler, normlar, yasalar, tüzükler, istatistikler ve adresler de değil. Welat güncel gerilimlerin çok ötesinde kendisine has bir hikayeyi bağrında taşıyan coğrafyanın bizzat kendisidir. Coğrafyanın dağ silsileleri, ova ve nehirleri; köyleri, kentleri ve sokaklarıdır; çocukluğudur anlatılan masalların.
Welat yerlinin asla terk etmek istemediği, kalbinin merkezinde yaşasa bile hiçbir zaman doyamadığı, hep özlediği yerdir; o yerin havası, suyu, öfkesi, neşesidir. İnsanın nefes aldığı mekan, kavga ettiği sokak, ekip biçtiği toprak, içtiği su, gölgesinde dinlendiği badem ağacıdır Welat.
Welat savaş, sömürü, baskı, zulüm ve şiddet ile yozlaştırılmış olabilir. Bürokrasi ile yabancılaşmış, adil olmayan yasalarla adaletsiz kılınmış olabilir. Fakat welat, asıl sahipleri için her zaman en baştaki ham haliyle hatırlanmakta ve öyle yaşanmaktadır. İlk nefesteki, ilk özlemdekidir. Asla unutulmayandır; açlığını gideren, yoksulluğunu unutturan, kederini onaran, yalnız olmadığını sana hissettirendir welat!
Welat insanların birbirine seslerini duyurabildiği en yakın mesafedir.
Welatparêz veya watansever kimdir?
Bu soruyu bazen birbirimize sormalıyız. Şu an böyle bir eşikteyiz. Welatparêz veya watansever kimdir? Ömrünün son nefesine kadar haysiyetli yaşamda ısrar edenler mi, yoksa kurtla yiyip çobanla ağlayanlar mı? Her gün alıkonulan, rehin tutulan, sürgüne gönderilen devrimciler mi yoksa dün kışlaya, bugün saraya sırtını dayayanlar mı? Tek bir karıncanın ezilmemesi için bileğini burkanlar mı yoksa milyonlarca insan göçük altındayken onlara bir battaniyeyi çok görenler mi? Taşla, suyla, toprakla dost ve barışık olanlar mı; taşa, suya, toprağa insan gömenler mi? Welatparêz ya da Watansewer kimdir?
Evet, hafta sonu milyonlarca insan hala demokratik siyasete olan inancı yitirmedikleri için sandık başına gidecek. Hepimiz sandığı yeniden toplumsallaştırmak için oyumuzu kullanacağız. Sandık Welatparez ya da Watansewer kimdir sorusuna doğru cevaplar vermenin önemli bir aracı. Sandıkta Welat kazanmalı.